8 Temmuz 2012 Pazar

RÖPORTAJ / Yeni Türkü - Şimdi ve Sonra

Türkiye'nin en köklü müzik gruplarından Yeni Türkü, onüç yıl aradan sonra yayımladığı "Şimdi ve Sonra" albümüyle müzik dünyasında hareketlilik yarattı. Özellikle yetmiş ve seksenli yıllara damgasını vuran grup; Derya Köroğlu, Erkin Hadimoğlu, Furkan Bilgi ve Serdar Barçın'ın yer aldığı kadrosuyla Yeni Türkü'nün 33. müzik yılına yeni bir albümle adım atmış oldu. İlk video klibin "Böyle Gitmez" adlı şarkıya çekildiği albümde 10 şarkı yer alıyor. Özgün Yeni Türkü alt yapılarının itinayla korunduğu albümün müzik marketlerdeki yerini almasının ardından Derya Köroğlu ve Serdar Barçın ile bir araya geldik.

Yeni albüm öncesinde 13 yıl kadar uzun bir ara verdiniz. Öncelikle bu uzun aranın sebebini öğrenebilir miyiz?
D.K.:
Bildiğiniz gibi 1997'den sonra grupta bazı değişimler oldu. 99'da albüm çıkarttık ama depremden üç gün önce çıkarılmış bir albüm olarak o talihsizlikten kısmetimizi aldık. Ondan sonraki yıllarda da çok konser vermeye başladık. Özellik 2000'li yıllar yeniden dinleyicinin Yeni Türkü'yü keşfettikleri yıllar oldu. Koleksiyonlarımız ard arda çıktı ve yeni nesiller tekrar bizimle buluştu. Biz de hem konser çokluğu olarak hem de biraz demlenmeye vurduk durum böyle olunca. Eski şarkılarımız insanların içinde hala yaşıyordu. Sanatçıların, grupların ilk albümleri o kadar değerlidir ki. İnsanlar ondan vazgeçmezler. İlk dönemin sevilmiş şarkılarından vazgeçilmez. Onun üzerine bir şey eklemek zorlaşır. Ne kadar yeni albüm yapsanız da insanlar eski şarkılarnızı isterler. Bizde de durum böyle oldu. Bu yıllar içerisinde dizi müzikleri, belgesel müzikleri de yaptık. Üretimimiz aslında durmamıştı ama sözler biraz dar boğaz olduğumuz bir alandı. Sözler çok önemli bizim için. Belli bir şiirsellikte olmayınca asla onu ortaya çıkaramayız. Tüm bunlar da yeni albümün çıkışını uzun yıllara yaydı.

Peki "Şimdi ve Sonra"nın ilk adımları nasıl atıldı? 13 yıl sonra sizi albüm yapmaya iten nedenler neler oldu?
S.B.:
2009 yılında Yeni Türkü'nün 30. yılı konserini yapma fikri doğdu. Eskiden beri bizlere emek veren söz yazarları, besteciler, hatta grafiker, tasarımcı arkadaşlarımıza kadar hepsinin katıldığı bir konser yaptık Açıkhava Tiyatrosu'nda. O dönem 30. yılımıza yeni bir albüm yapmamız lazım diyerek başladık. Ancak bu süre konserler sebebiyle uzadı. Üç yıl içerisinde de albümü bitirmiş olduk, albüm 33. yılımızda çıkmış oldu.

Albüm kartoneti de çok farklı bir tasarıma sahip. Bu fikir nasıl doğdu?
D.K.:
Kartonet Koray Doyran'ın fikridir. Kendisi çok değerli bir grafik tasarımcı. Duyulmuş bir isim değildir çünkü müzik dünyasında ilk defa bizimle çalıştı. O kadar özendi ki zaten üç ay kapakla uğraştı. Karşılıklı fikir alışverişleriyle kartonetimiz ortaya çıktı. "Şimdi ve Sonra"yı soyut anlamda tanımlayacak bir grafik. İçinden çıkan cd, "şimdi"nin emeğinin yoğunlaşmış ve "sonra"dan oluşmuş hali. Böyle soyut bir tanımdan hareket etti. Saat fikri biraz daha sonra çıktı. Uzun tartışmalar ve paslaşmalar yaşadık. Hakikaten çok özel bir tasarım oldu. Dünyada tek örnektir. Dünyada böyle bir albüm kapağı yarışması varsa Koray bu kapakla katılıp derece alır diye düşünüyorum.

Albümdeki şarkılar geçtiğimiz 13 yıl içerisinde mi oluştu yoksa albüm süreci başlayınca eş zamanlı olarak repertuvarı da mı hazırladınız?
D.K.: Çoğu son yıllara ait şarkılar. Bir tek "Nilüfer" daha önceden yapılmış bir şarkıydı. Onun dışındakiler de son yılların şarkıları. Bu arada dizi müziklerinin içinden çıkmış şarkılar da var. Mesela "Şimdi ve Sonra" adlı şarkı "Hayat Türküsü" dizisi içerisindeki bir temadan Yılmaz Erdoğan'ın sözleriyle bütünleşti.

Peki Yılmaz Erdoğan'ın şiiri albüme nasıl dahil oldu?
D.K.:
Yılmaz Erdoğan ile benim 1991'den başlayan bir dostluğumuz var. Bir gün karşılaştığımızda "Neden yeni bir şeyler çıkarmıyorsunuz?" dedi. En büyük problemin sözler olduğunu söyledim. Tesadüf, elinde "Sahiler Düş Düşler Sahi" adlı kitabının prova baskısı vardı elinde. Henüz yayınlanmamıştı. "Bak bakalım belki buradan bir şey çıkar." diyerek kitabı verdi. "Ankara" şiiri oradadır. O çok uzun bir şiir. Ben bazı yerlerini cımbızla çektim. Çok özel satırlar. Zaten çalışmalarımız sırasında da şiirin bulunduğu "Şimdi ve Sonra" şarkısının ortaya çıkması bizim için çok önemliydi. Bu şarkıdan sonra "Tamam, yeni albümü çıkarabiliriz." dedik. "Şimdi ve Sonra" albümün lokomotifidir.

Can Yücel'in "Nefes" şiiri de albümde yerini almış.
D.K.:
Can Yücel'in şiirlerine hep yer vermek istemiştim. Çok etkileyen bir şiir oldu "Nefes". Eskiden beri onunla uğraşırdım ama yeni sökebildim. Serdar Barçın da saksafonla katkıda bulundu. O şarkı, çok alışılagelmiş bir Yeni Türkü şarkısı olmasına rağmen çok farklı bir yere gitti. Bir Yeni Türkü albümü olup da Can Yücel şiirinin albümde yer almaması olmazdı. "Şimdi ve Sonra" nasılsa "Nefes" de albümün en özel şarkılarından biridir. Çok başka bir boyutu var, o yüzden de albümde en sona koyduk şarkıyı.

Cengiz Onuralp'in sözlerini yazdığı, geçmiş dönemlerde de Gülay'ın yorumuyla dinlediğimiz "Sevda mıdır Yoksa?" şarkısının albüme giriş hikayesinden de biraz bahsedebilir misiniz?
D.K.: Serdar Barçın bana sürekli "Bak bu çok güzel bir şarkı, Gülay da çok güzel söylemiş." derdi. Albümde tekrar gündeme taşıyalım istedik. 70'li yılların sonunda Haris Alexiou ve Manos Loizos ile başlayan hayranlığımız hiç bir zaman bitmedi. Bitmez de zaten. Yanılmıyorsam, Manos Loizos'u 1982 yılında kaybettik fakat Haris Alexiou ile olan o albüm muhteşem bir albümdür. Her parçası muhteşemdir. "Sevda Mıdır Yoksa?" da yine oradandır.

İkinci video klip için düşündüğünüz bir şarkı var mı?
D.K.:
Albümün açılış şarkısı "Eyvallah"a düşünüyoruz. O da bir adaptasyon. Stelios Fotiadis ve başka bir Yunanlı kardeşimizin şarkısı. Çok özel bir parça. Sözleri çok güzel yazıldı. Şu anda Eşref Vakti'nde müzik hayatına devam eden Fatih Ahıskalı da vokaliyle eşlik etti. Başta çok uzun süre besteciyi bulamadık. Kimin bu beste diye aradık. Yunanlı arkadaşlarımıza sorduk. Oradan ilişki kurduk gerisi de geldi. "Eyvallah" bu hayata, yaşadıklarımıza, acısına, tatlısına, tükenmeyen dostluğa selam durduğumuz bir parça oldu.

Albüm geneline baktığımızda da konsept olarak tüm bu saydıklarınıza selam durduğunuzu söyleyebiliriz aslında.
D.K.:
"Sevmek ancak bir halkı sevmekse, aşk o zaman sevmekmiş". Bu hakikaten çok özel bir şey. Bu dünyayı değiştirmeye inanmış insanlara selam durduk. Yeniden dünyayı değiştirebileceğimize inanmak lazım. Belki 2010'lu yıllar bize bunları getirecektir diye düşünüyorum. Dünya hala çok güzel ve yapılacak çok şey var. Bu dünya için bu ideali sürdürmek lazım.

Yeni Türkü grubunun yıllardır kendisine özgü bir kimliği var. Bugün baktığımızda hala sizin müziğinize benzer müzik yapan bir sanatçı veya grup duymadık. Müziğinizin bu kadar özgün kalabilmesini neye bağlıyorsunuz?
D.K.: Çok inatçıyız! Yeni Türkü'nün hamuru öyle yapıldı ki ve üzerine öyle işlendi ki. Seksenlerde yaptığımız beş albümle Yeni Türkü'nün omurgası öyle bir kuruldu ki. Hep birşeyler de ekleyerek yaptık aslında. Yeni Türkü kendi içinde bir köprü. Rengi de oluştu. Bu albümde de o renklerin devamları vardır. Örneğin "Deliler" apayrıdır, ilk defa saksafon kullanmıştık "Deliler"de. Şimdiyse Serdar'ın performansıyla çok daha başka bir yere geldi. Yine çok güzel bir solosu var. Değişik renklerini koruyarak ve biraz da geliştirerek. Mesela "Nefes" şarkısı. İlk defa böyle bir renk geldi Yeni Türkü'ye. Yeni Türkü'yü el üstünde tutup ona yakışacak şarkılarla ilerliyoruz. Ona ihanet etmiyoruz. Onu ancak geliştirmeye çalışıyoruz o kadar.

Tam 33 yılı geride bıraktınız. Grupta ayrılıklar yaşadınız, uzun aralar verdiniz. Bundan 33 yıl geriye baktığınızda neler görüyorsunuz?
D.K.: Çok şey yaşandı, dile kolay. Biz Yeni Türkü'ye başladığımızda nereye gideceğimizi bilmiyorduk işin doğrusu. O dönemin inançlarıyla biz bir yola çıktık. Aslında cesurca hareket etmişiz. Bir de Yeni Türkü ismi de iddialı bir isimdi. Hakikaten çok önemli şeyler yaptık ve ilk albüm o 70'li yılların ruhuyla doludur. İkinci albümle Türkiye'ye Akdenizliliğini hatırlattık. Türk müziğinin sazlarını kullanmak, müziğe en büyük hediyemiz oldu. Kimse o dönem bunu yapmıyordu. Ud kullanmıyordu, kanun kullanmıyordu. Bu cesareti ilk gösteren biziz. "Türk müziği, Türk şarkısı bunlarla birlikte gelişmeli" dediğimizde herkes bizi terslemişti. İnanmamışlardı. Gitarın ve udun yan yana gelmesini anlamamışlardı. O zaman çok kompartıman kafalıydı insanlar. Biz böyle bir ön yargıyı kırdık. Ezberi bozduk. O bizim yaptığımız çok önemli bir şeydir. Selim Atakan'ın şarkılarıyla başladık, 90'lı yıllarda Cengiz Onuralp'in çok katkıları oldu. Süper Baba'da Erkin Hadimoğlu katıldı bize. Üzücü şeyler de yaşadık ama sonradan buluştuk, kopmadık. Gördüğünüz gibi mesela hala Cengiz'le ortak bir şeyler yapıyoruz.

Sizin solo çalışmalarınız olacak mı? Bundan sonraki projeleriniz neler?
D.K.:
Benim "Musikarium" diye solo bir albümüm oldu. Tekrar olabilir ama daha sonra düşünebilirim bunu. Bir performans albümü düşünüyorum aslında. Biz üç ay boyunca bir program yapmıştık. Orada bazı şarkıları konuklarımızla ortak söyledik. Benim şarkıcılık damarım kabardı orada. Yalnızca vokale odaklanmak çok hoşuma gitti. Zakkum'un "Anason" şarkısını mesela çok sevdim. Sanki benim için yazılmış gibiydi. Birlikte söylemek çok keyifliydi. Böyle bir proje düşünebilirim. Düetler değişik bir ruh getiriyor. Bir yandan insanlara da çok saygımız var. "Dizi Müzikleri" albümünü yayımladığımızda, arada albüm çıkarttık insanları yanıltmayalım diye düşünmüştük. Onlarla birlikte bir "Yeni Türkü Dizi ve Film Müzikleri" diye bir albümü de herhalde sonbaharda çıkarırız.

www.aveamuzik.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder