18 ve 19 Ağustos'ta gerçekleşen festivale kampçılar olarak bir gece önce girdiğimiz için önce alanı tanımaya çalıştık. Oldukça geniş bir alana yerleşmiş olan festivalde dinleyicilerin rahatı ve eğlencesi için her ayrıntı düşünülmüştü. Kıyafet dükkanları, yiyecek ve içecek standları, şarj ve internet standları, kampçılar için malzemelerin satıldığı ufak çadırlar, ne ararsanız alanda bulabilirdiniz. Müzik endüstrisinin devlerinden Virgin Media tarafından, her yıl iki farklı bölgede gerçekleştirilen ve line up'ın değişmeli olarak sahne aldığı festival bu sene Chelmsford'da ve South Staffordshire’da düzenlenmişti. Bizim Chelmsford katılımcısı olduğumuz festivalde ilk gün, son günlerin flaş isimlerinden Emeli Sande'yi izledik. Setlist'inde Bob Marley'e de "One Love" ve "No Woman No Cry" coverları ile saygı duruşunda bulunan Emeli Sande konseri ile birlikte, lk kez uluslararası bir festivalde konser deneyimi yaşadığımız için ses sisteminin ne kadar özenli olduğuna ve yurtdışı seyircisinin coşkusuna dair sohbetlerimizin ardından James Morrison için beklemeye başladık.
Yeni nesil pop-rock dinleyicilerinin her çalışmasını takından takip ettiği James Morrison, dört gözle beklediğimiz "You Give Me Something"i söylemeden ayrılmadı sahneden tabii ki. Alternatif sahnede Ting Tings'in yer aldığı bu dakikalarda biz James Morrison'ın ardından, "Strangeland" albümünün turnesi kapsamında sahnede yerini alacak olan Keane'i beklemeye başladık. İki sahne arasında bir sonraki grubu dinlemek isteyen dinleyiciler için Virgin Media jestini de yaptı. İki şarkı seçen ve dinleyicilere "Hangisini dinlemek istersiniz?" diye soran sistem, şarkıların ön dinlemelerinden sonra seyirciden gelen alkışa göre bir süre dinleyicilere müzik yayını yaptı. Onbir şarkı seslendiren ve setlist'inde son albümlerine ağırlık veren Keane, artık bir klasik haline gelmiş olan "Everybody's Changing" şarkısında alanda bulunan herkesi ayrı diyarlara gönderdi.
Saatler 18.10'u gösterdiğinde benim için festivalin en heyecanlı dakikaları başladı çünkü Example sahnedeki yerini aldı. Avea'nın bizlere sunduğu Sziget, Roskilde gibi Avrupa'nın en büyük festivallerini es geçip V Festival'ı seçmemin en büyük nedeni olan Example'ın da 11 şarkıyla yer aldığı konser "Stay Awake" ile başladı. "Won't Go Quietly", "Kickstarts", "Watch The Sun Come Up" gibi şarkıların ardından son şarkı tabii ki alandaki herkesin dans etmek için heyecanla beklediği "Change The Way You Kiss Me" idi. Bu şarkıyla birlikte ben de bir konserdeki en coşkulu seyirciyi ve enerjisini en iyi yansıtan grubu görmüş oldum. Belki de bu yüzden, Example konseri benim için V Festival'ın en özel konseri oldu.
Example'ın ardından biraz daha dans etmek iyi fikir diyerek Arena sahnesine Gossip'i izlemeye geçtim. Bırakın dış görünüşünü, yalnızca olağanüstü sesiyle bile sahnede devleşebilen Beth Ditto yine beni kendisine hayran bıraktı. İlk gecenin ağır toplarından David Gueatta farkını ortaya koydu ve festivalin en kalabalık konserine imzasını attı. Stadyum konserleri dışında, herhangi bir alanda şahit olduğum en kalabalık konserdi. Işık ve görsel şovlarla zenginleştirdiği konserinde David Guetta, Sia'nın seslendirdiği ve Türkiye'de de haftalarda müzik listelerinde üst sıralarda yer alan "Titanium" ile açtı sahnesini. "Turn Me On", "I Gotta Feeling" gibi hitlerini ard arda çalan ünlü DJ, ben The Stone Roses'ı izlemek için alandan ayrıldığım dakikalarda "She Wolf", "Apologize"," Wild Ones", Without You" gibi hitlerini de çalıp finali de şu sıralar Türkiye radyolarının en çok çaldığı şarkılardan will.i.am'in seslendirdiği "This Is Love" ile yapmış. İlk gecenin diğer ağır toplarından Ed Sheeran'ı "Nasıl olsa yakında Türkiye'ye de gelir herhalde artık orada izlerim" düşüncesiyle pas geçerek The Stone Roses'ın sahne aldığı Virgin Media sahnesine geçtim. "I Wanna Be Adored" ile sahneye çıkan grubun girişini kaçırdım ama 17 şarkılık setlist'le sahne alan The Stone Roses'ı da dünya gözüyle gördüm ya ben daha gam yemem. Benimle yaşıt olan The Stone Roses ilk geceyi şanına uygun bir şekilde sonlandırdı. Konser bitiminde dinleyicilerini Bob Marley'nin "Redemption Song"uyla uğurlayan grubun ardından dakikalarca havai fişek gösterisi yapıldı. Keşke her şey Redemption Song dinlerken havai fişek gösteri izleyerek gülümsemek kadar güzel olsaydı diyerek, çadırımda geçireceğim ilk gecenin yolunu tuttum.
Ardından dünya müzik listelerini sallayan LMFAO için 4 Music sahnesine gittik. Bir de baktık ne görelim, şovun alası sahnede! İki kere bis yapan grup, shuffle dansıyla renklendirdikleri görkemli bir şölenle festivalin en eğlenceli konserine imzasını attı. Kendi şarkılarının yanı sıra David Guetta cover'ı "Gettin' Over You" ve The White Stripes cover'ı "Seven Nation Army" ile de seyirciyi coşturan LMFAO, "Party Rock Anthem" şarkısını da iki kere seslendirdi. LMFAO'nun yoğun alkışlarla sahneyi terk etmesinin ardından festivalin son konserini de geride bırakmış olduk. Hatıra fotoğrafımızı da çektirdikten sonra, Londra'nın gökyüzünün altında üşüye üşüye uyuyacağımız çadırlarımıza döndük. Tabii ki bu üç günlük macera için edecek teşekkürlerim de var. İlk teşekkür müzik bloggerlarının farkında olan ve desteğini hiç bir şekilde esirgemeyen Avea için. Her türlü sorumuza bıkmadan usanmadan yanıt veren moderatörümüz Tolga Akyıldız, İngiltere'de bizlere eşlik eden, tanımış olmaktan gerçekten çok mutlu olduğum Metin Bilgin ve son olarak da İngiltere'de son derece keyifli vakit geçirdiğim arkadaşlarım Olcay, Ahmet Kamil ve Fatih, sizlere de sonsuz teşekkürler!
Festivalden notlar:
1. İngiliz gençlik = alkolizm + hoşgörü. Hoşgörüyü alkolün seviyesi mi belirledi bilemiyorum ama İngiliz gençliğinin alkolle arası ne kadar iyi olsa da, bir o kadar diğer insanlarla da iyi. Türkiye'de oldukça tanıdık olduğumuz kavga sahnelerine festival süresince bir kere bile rastlamadım.
2. İngiltere oldukça pahalı bir yer. Kamp alanına girerken dışarıdan yiyecek içecek sokmanın yasak olduğunu sanmıştık ama bir baktık ki gençlik kasa kasa biralarıyla, mangalıyla, etiyle girmiş. Yani V Festival kamp alanına her türlü yiyecek, içecek sokmak serbest. Gitmeyi düşünürseniz deponuzu doldurup gidin.
3. Şarj alanları yetersiz. Birçok şarj aleti de gün sonunda çalışmamaya başlıyor. Telefonunuzla yakın bir ilişkiniz varsa yanınızda yedek bir pil götürmeniz şiddetle tavsiye edilir.
4. Yukarıda da söylediğim gibi, Londra havası malum, pek bi' alengirli. Yağmur botundan en kısa şortunuza kadar birbiriyle zıt olan her şeyinizi yanınıza alın. Çadırda kalacaksanız eğer en kalın giyeceklerinizi yanınıza mutlaka alın. Gece yağan çiğin soğuğundan uykunuz bile kaçabilir.
5. Festival çok büyük bir alanda olduğu için muhakkak festival programı satın alın. Sonra "aa bu da mı çıkıyormuş bak kaçırmışız!" demezsiniz.
6. Festival yaklaşık 100.000 kişiyi ağırlıyor. Dolayısıyla festivalin herhangi bir alanından diğerine geçmek dakikalarınızı alıyor. Eğer vaktiyle bir konseri izlemek istiyorsanız önerim, konserden yaklaşık 20 dakika önce yola koyulmanız.
7. Konserleri bitirdiyseniz ve hala dans etmek istiyorsanız alanda bir çok bulabilirsiniz. Yalnızca 80'ler ve 90'ların klasiklerinin çalındığı "Coctail" ve girişte verilen kulaklıkları takarak içeride doyasıya dans ettiğiniz ama dışarıya müzik yayını verilmediği için deli gözüyle bakılabileceğiniz "Silent Disco" bunlardan yalnızca iki tanesi.
8. Duş ve tuvalet için sıkıntı yaşamanız muhtemel. Duşlar için uzun sıralar bekleyebilirsiniz. Yanınıza su gerektirmeyen toz şampuanlardan ve durulamaya gerek olmayan antibakteriyel sıvı sabunlardan almanızda yarar var.
9. Gürültülü ortamda uyuyamıyorsanız eğer kulak tıkacı almanız gerekecek. Keza kamp gençliği sabaha kadar çadırında müzik dinleyip yüksek sesle sohbet ediyor. Kafanızı koyduğunuz gibi uyuyanlardansanız tabii ne ala!
10. Festivalin merakla beklenen isimlerinden Nicki Minaj rahatsızlığından dolayı son gün konserini iptal ettiği için sahne alamadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder