Grubun temelleri nasıl atıldı, biraz bahsedebilir misiniz?
Orçun Sünear: 2004 yılında Bob Marley başta olmak üzere bir dolu reggae devini dinleyen iki kuzen evde gaza gelip bu işi sürdürmeye karar verdi. Bu yıllarda pek çok değerli müzisyen arkadaş gruba girdi, çıktı ve grup son halini aldı. Reggae müziğin kültürü iyice incelendi ve olabildiğince özümsenmeye çalışıldı. Hala da yolun çok başındayız ama inatla devam ediyoruz çok da mutluyuz.
Grup üyelerinin geçmişinde daha çok rock altyapılı müzik grupları ya da klasik müzik gibi türler var. Peki Reggae'ye olan bu ilgi nasıl oluştu?
Orçun Sünear: Müziğin kendisi bunu getirdi. İnandığı tüm o güzel duygular, savaş karşıtlığı, doğa dostluğu, ırkçılık karşıtı söylemler ve özünü kalp atışından alması bütün bu karmaşanın içinde çok güzel ve dengeli geldi. Yoksa hiçbirimiz diğer müzik türlerinden de kopmuş değiliz, dinliyoruz ve hatta arada kendi aramızda çalıyoruz da.
Cem Konuk: Bu çeşitlilik provalardan konserlerde ki sahne duruşumuza kadar yansıyor aslında, hepimizin oldukça ilginç müzik zevkleri var. Güzel olan da bu belki. Mesela bir rock konserinde reggae çalar gibi sallanamazsınız ama reggae çalarken bir rock konserinde gibi zıplamaya başladığınızda ortalık yıkılır! Beni ise bu müziğe çeken ılımlı görünen ama kimi zaman anlayanın anlayacağı eleştirel sözler ve oldukça farklı yapılarda ki davul-bas ritimleri oldu.
Faruk Demir Tugayoğlu: Kendi adıma konuşmak gerekirse, klasik altyapının üzerine zamanla birçok şey oturttum. Glam rock, grunge, thrash metal, death metal, bildiğiniz metalci idim yani. Çocukluğumda ve ilk gençlik dönemlerinde Bob Marley'in "Legend" albümünün yeri büyüktür fakat reggae ile tanışmam ülkemizde bu türü icra eden Kongo'lu bir müzisyen arkadaşım sayesinde olmuştur. Zamanla bu "yeni" müzik türünü hayatıma daha çok entegre ederek, daha çok ısındım.
Grup kadrosu önceki yıllarda sayıca daha fazlayken şimdi esas kadronun dört kişiden oluştuğunu görüyoruz. Bu süreç nasıl gelişti?
Orçun Sünear: Esas kadro oturdu evet ama 4 kişiden oluşmuyor aslında 6 kişiyiz ve bunun artmasını istiyoruz. Bunun için de hazırlık ve çalışmalara başladık bile.
Erdem Birgül: Sekiz yıl içinde değişik müzisyenlerle çalışma fırsatımız oldu, bu süre içinde grupta sabit kalan kişiler, bir nevi grubun kemik kadrosunu oluşturmuş oldu. Aslında yine 6 kişiyiz ancak çoğu zaman bu 4 kişilik kemik kadro yansıyor afişlere.
Nayah yıllarından süre gelen oturmuş bir dinleyici kitleniz ve besteleriniz vardı. Peki albüm için neden bu kadar beklediniz?
Orçun Sünear: Doğru zaman önemli. Beraber yürüdüğünüz doğru insanlar çok önemli. Size inanan insanlar hele ki çok çok önemli. Malesef ekonomi önemli. Biz kendi albümümüzü kendimiz yaptık, bir dolu konserden alabildiğimiz birikimlerimizle bu işi yaptık. Doğru zamanı bekledik dedim çünkü bütün bunların haricinde o ışık, o ses de önemli. Hani içinizden "Tamamdır, şimdi artık zamanı geldi." dediğimiz an o kadar.
Erdem Birgül: Aslında şu anda baktığımda albüm için doğru zamanın olduğunu düşünüyorum çünkü grup kadro olarak tam anlamıyla oturdu bizim için. Bunun yanında albümü hiçbir yardım almadan tamamıyla kendimiz yaptık, biraz da mükemmelliyetçi olunca birkaç seneye mal olabiliyor.
Albümden sonra nasıl tepkiler aldınız? Reggae müziğe olan ilgiyi arttırdığınızı veya arttırabileceğinizi düşünüyor musunuz?
Orçun Sünear: Müziğin kendisinde bu nüve var. O kadar pozitif ve güzel bir müzik ki, biliyorduk insanların güzel geri dönüş yapacağını. Çok büyük oranda çok güzel geri dönüşler aldık. Hem medyadan hem de -ki en önemlisi- insanlardan. Bizlere ve söylediklerimize inanan bir dolu insan var ve evet tabi ki inanıyoruz bu kadar güzel insan bir araya geliyorsa mutlaka birilerini etkileyecektir ve bu müzik kitlesi daha da büyüyecektir.
Faruk Demir Tugayoğlu: Albümle beraber, yaşça çok geniş bir spektruma ulaşıldığını düşünüyorum. Yaş ortalaması farklı birçok kitleden alınan duyumlar, reggaenin kendilerinde bıraktığı iyi izlenimlerin kendilerini daha fazla reggae dinlemeye teşvik ettiğini söylüyor. Tabii ki, "Biz Bob Marley'den ötesini pek bilmiyoruz." diyen insanlara kendi topraklarımızdan, kendi ürünümüz olan bir alternatif sunmak ve insanlara bu müziği dinletmek, reggaenin ülkemizdeki farkındalık derecesini artırıyor, bu da bize keyif veriyor.
Albüm kapağınızda bir logoyu andıran aslan figürü görüyoruz. Sizin için özel bir anlamı var mı?
Orçun Sünear: Aslan Reggae için önemli bir figürdür. Her ne kadar rastafaryanlık içinde ve İncil'den gelme gibi bilinse de artık çok daha fazla evrensel bir anlamı var. Takip edilen kralı temsilen bir figürdür. Müziğin doğuş yeri olan Afrika'nın sembolüdür ve Afrika'ya olan saygımızdan da bu figürü kullandık.
Derya Eke: Aslan gücü temsil eder. Her dinde, her ırkta ve her ideoloji de olduğu gibi Reggae'de de öyle. Aslan kükrer ve biz de kükrüyoruz sahnede.
Sizin de belirttiğiniz gibi, Reggae kökleri Jamaika'ya dayanan bir müzik. Peki siz bu müziği icra ederken, kendi köklerinizdeki çeşitlilikten nasıl besleniyorsunuz?
Orçun Sünear: Melodiler ve şarkı içindeki tüm köşelerde hissediliyor. Özellikle ister istemez söz yazımındaki halk müziği etkileri göze çarpıyor. Müziklerde neredeyse alaturka müzikten bile nağmeler duyabiliyorsunuz fakat dinlediğimiz müziklerin etkileri tabi ki daha belirgin bunu da kabul etmek lazım. Rock, latin ve caz en başta hissedilenler.
Cem Konuk: Yaşadığımız ve üzerine konduğumuz hayatın politik ve buna dayalı oluşan sosyal, kültürel bazda getirdiklerini, götürdüklerini kişisel olarak farklı algılayıp ona göre bireysel tepkilerimiz oluyor elbette. Sattas'ta tüm bu gel-gitleri kendimizce konuşup, paylaşıp, harmanlayıp müziğimize ve ortak yaşantımıza döküyoruz. Bu süreç içinde yüksek enerjide çaldığımız konserlerden ortaya çıkarmaya çalıştığımız yeni parçalara kadar hepimiz aslında aynı soluduğumuz havadan beslenip kendi kurgumuzu sunuyoruz.
Albüm sürecindeyken, Türkiye'de kökleri Jamaika'ya ait bir müzik türünü icra etmenin herhangi bir zorluğunu yaşadınız mı?
Orçun Sünear: Tabii ki reggae müzik içerisinde bir takım kurallar var, bunların dışına çıkıldığı zaman reggae'nin oldukça dışına çıkıyorsunuz. Prozodide bir takım uyumsuzluklar olabiliyor. Bunlar ilk dinleyenlerde farklı algılara yol açıyor fakat kolay alışkanlık yapan bir müzik ve bunu her konserimizde artan seyirci ile daha çok görüyoruz.
Derya Eke: Zorluğu bir hayli yaşadık tabii ki de. Bu süreçte bize destek olabilecek bir prodüktör yahut plak şirketi bulamadık çünkü bilinirliği sadece Bob Marley çerçevesinde kalan bu müzik türü için prodüktörler ve plak şirketleri bu riski kabul etmek istemediler. Fakat konserler ve de edindiğimiz talep, artık bir yol açtığımızı ve bu yolda ilerleyebilecek, bu müziği icra edebilecek birçok müzik grubunun bizim yaşadığımız zorlukları yaşamayacağını göstermektedir.
Sözlerde ve müziklerde Orçun Sünear imzası var. Ne zamandır kendi şarkılarınızı yazıyorsunuz? Reggae müziğin felsefesi ve verdiği mesajlar sizi yazacağınız sözler konusunda ne kadar yönlendiriyor?
Orçun Sünear: Önce söz yazıp o sözlerin melodisine uygun şarkılar yapıyoruz. Çok az önce müzik sonra şarkı bütünü ortaya çıkıyor. Bunu da ağırlıkta alaylı olmamıza bağlayabiliriz. En başından beridir kendi şarkılarımızı yazıyoruz fakat başlarda çok çekiniyorduk ortaya dökmeye. Şimdi ise bunlar bizim eserlerimiz neden insanlar ile paylaşmayalım ki diyebiliyoruz. Dışarıda da bu şarkıların hepsini hepimiz yazdık diyebiliyoruz. Çünkü fikirlerimiz hep ortak. Sadece söz içeriklerine çok karışan olmuyor ki fikri olan söylüyor ve tartışıp değiştiriyoruz. Reggae çok etkiliyor tabi ki o yüzden hikayelerimizi anlatırken doğayı koruma, aşk, ırkçılık karşıtlığı, eşitlik, savaş karşıtlığı, eşit eğitim ve eşit sağlık gibi konuları işliyoruz. Bunu politika değil, birlikte hareket edip saygılı şekilde birbirini dinleyen toplum hayali üzerine yazıyoruz ki bu da reggae?nin en temel unsurlarından biridir.
Türkiye'de Reggae sizce nasıl bir gelişim sürecine girdi? Reggae'nin Türkiye'deki geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Orçun Sünear: Artık bir dolu grup ve en başından olduğu gibi daha da artan bir Selekta (Dj) ve tabi ki bu güzel insanları takip eden bir dolu insan olmaya başladı. Bu müzik o kadar kolay hissedilir bir müzik ki kesinlikle git gide daha da büyüyecek. Avrupa, Amerika ve hatta Asya da bu gelişimini bayağı tamamladı. Bizler de geriden de olsa içine girmiş durumdayız.
Derya Eke: Türkiye her zaman olduğu gibi dünyada yaşanan moda, müzik ve görsel sanatlarda gelişim gösteren yeni trendleri geç takip ettiğinden Reggae kavramı da günümüzde yavaş yavaş oturmaktadır. Eskiden bu müziğin dinlendiği ve icra edildiği belli başlı tek tük mekanlar bulunmakta iken şu an farklı şehirlerde birden çok işletme açılmıştır. Bu da müziğe olan talepten kaynaklanmaktadır. Eskiden bir elin parmaklarını geçmeyen Selekta'lar ve sadece Sattas varken yine günümüzde sayamayacağımız kadar çok Selekta ve birçok Reggae ve Dub grubu yaşamını sürdürmektedir. Son yıllarda gelişim gösteren ve katılımın çok olduğu Reggae Festivalleri de, bu müziğin ve bu müziği talep edenlerin daha da çok fazlalaşacağının kanıtıdır.
Faruk Demir Tugayoğlu: 1980'li yılların ortalarından başlayarak 1990'ların ortalarına kadar olan süreçte, dünyada Reggae Revival adı altında birçok eser verildi. UB40, Ini Kamoze, Snow, Big Mountain gibi gruplar ve kişiler, bu müziğin 1990'larda tekrar popüler olmasında ön ayak olmuşlardır. Türkiye'de bu dönemde sanatçılar Reggae Revival akımına uygun birtakım eserler icra etmişlerdir. Bu dönemden sonra oldukça uzun bir süre ülkemizde buna benzer ürünler çıkmamıştır. Sattas'ın reggae türünü ülkemize ithal ettiğini söylemiyorum fakat bu konudaki farkındalığı büyük oranda arttırdığını düşünüyorum. Özellikle bu konuda 1990'lardan bugüne kadar uzanan büyük bir boşluğun dolduğunu söyleyebilirim. İnsanlar Reggae'yi tanıdıkça, özümsedikçe, ülkemizde biraz daha fazla örneğini göreceğimizi düşünüyorum.
Müziğin yanı sıra, sizleri bir araya getiren ve ortak paydada tutan etkenler sizce nelerdir?
Orçun Sünear: En başta sadece müzikti. Zaman geçtikçe yanınızdakini daha iyi tanıyorsunuz. Fakat alçakgönüllü olma ve karşıdakine saygı gösterme çok önemli bizde ve buna hepimiz dikkat ediyoruz. Şanslıyız birbirimizi bulduk, iyi de oldu.
Derya Eke: Bizler artık birbirimiz için arkadaşlığın ötesinde, ortak bir amaç için savaşmakta olan aile neferleriyiz diye düşünmekteyim.
Faruk Demir Tugayoğlu: Sattas bir müzik grubu olmasının yanı sıra, bir aile, bir ekoldür. Bu ailede küçük kardeş olduğumdan, grubu bir okul gibi görüyorum. Karşılıklı öğrenmeler, öğretmeler, tecrübelenmeler var. Bizi ortak paydada buluşturanlar, bu tecrübelerin hayatın kendisi içinde paylaşılarak, büyüyerek şekillenmesidir.
Cem Konuk: Karşısındakini anlayan iyi tanıyan bir ekip zaten çoktan başarıya ulaşmıştır, hepimiz birbirimizin bu müzik içinde idealleriyiz galiba. Bu da daha sıkı arkadaş olmamızı sağlıyor.
Daha önce hiç Reggae dinlememiş olanlara, bu müziği ve felsefesini nasıl tanımlarsınız?
Orçun Sünear: Özünü kalp atışından alan, eğlenceli, içi dolu ve özgür bir müziktir reggae. Taraf tutmaz. İnsani olan bütün güzelliklerin tarafındadır. Bu yüzden kulak kabartılması çok iyi gelir bünyeye.
Derya Eke: Reggae; temelini kalp atışından alan, hüznünü gülümsemesinin arkasına saklayabildiği, bas ve vokal dışında diğer enstrümanların ritim şekilde çalındığı, iki akorlu basit bir müziktir.
Faruk Demir Tugayoğlu: Özünü kalp atışından alan bir müzik, kalp atışıyla beraber insanı hareketlendirmeye şevk eden bir müzik. Pozitivite aşılayan ve insanın hayatındaki sorunları, zorlukları bir nebze olsun unutturan, hissi açıdan bir sığınak olarak görebileceği, iki akorlu, basit ama kolay olmayan ve her zaman insanın yanında duran, kendini asla yalnız hissettirmeyen bir müzik türü reggae.
Cem Konuk: Gözlerini kapat, yavaşça sallanmaya başla. Gerisi gelir.
www.aveamuzik.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder