20 Ağustos 2013 Salı

RÖPORTAJ / Oğuz Berkay Fidan - Olmuyor

Onu önce Türkiye'yi ekranlara kilitleyen bir ses yarışmasında tanıdık. Geçtiğimiz yılın büyük ilgi gören yarışması "O Ses Türkiye"de binlerce yetenekli yıldız adayını geride bırakarak birincilik ipini göğüsleyen Oğuz Berkay Fidan, bir süre bekledikten sonra, yarışmadaki koçu Murat Boz ile "Olmuyor" isimli bir düete imzasını attı. Biz de genç yıldız adayıyla müzik listelerinde kendisine oldukça iyi bir yer edinen "Olmuyor"un başarısını, önümüzdeki dönemlerde yapmak istediklerini ve İstanbul planlarını konuştuk.

"Oğuz Berkay Fidan kimdir?" desek bize ne dersin?
29 Ağustos 1995, Edirne Keşan doğumluyum. Müzik, hayatıma 4-5 yaşlarındayken küçük bir orgla girdi. Daha sonra kendimi geliştirmeye devam ettim ve "O Ses Türkiye"ye katıldım.

Küçük yaşlardan beri müzik dünyasında bir kariyer yapmak aklınızda var mıydı?
Hayır yoktu. Oyuncak niyetine uğraşıyordum. Kariyer olarak hiç düşünmemiştim açıkçası.

Peki yaşınız henüz çok genç. Müzik dünyasına erken girmenin size nasıl avantajlar sağlayacağını düşünüyorsunuz?
Öncelikle zaten bu işlerde basamak basamak çıkıyorsunuz. Küçük yaşlarda başladığınız zaman bazı şeyleri daha iyi görüyorsunuz, önümüzdeki zamanlar için elbette avantaj sağlıyor. 30 yaşında bu işe girmekle 18 yaşında girmek arasında büyük fark var. Hem daha fazla kapasite sağlayacağını, hem de daha fazla insanla tanışarak daha çok şey öğrenebileceğimi düşünüyorum.

Eğitiminiz devam ediyor mu? Müzik eğitimi almayı düşünüyor musunuz?
Eğitimim devam ediyor. Konservatuvar düşünmüyorum. Mesleğimin yanında bana gerekli olan; gitar, şan, piyano gibi yan derslerin eğitimini almayı düşünüyorum. Bahçeşehir Üniversitesi'nde tam burslu olmak üzere İletişim Tasarımı bölümünü kazandım. Şimdi ona devam edeceğim.

Yarışmaya katılmaya nasıl karar verdiniz?
Küçük yaşlardan beri gitar çalıyorum. Bir şeyler söylüyorum, herkes "Senin sesin güzel." diyordu. Ben de inanmıyordum açıkçası. Önce 12-13 yaşlarında "Bir Şarkısın Sen" yarışmasına katıldım. İki kere denedim, ilk elemede geçtim ikincisinde yarışma tekrarlanmadığı için olmadı. Ardından "O Ses Türkiye" başladı. Yarışma başladıktan 4-5 hafta sonra "Burada sadece iyiler yok, kötü sesler de var. Sen neden şansını denemiyorsun?" dedim kendi kendime. Sonra bir gece babama gittim, yarışmaya katılmak istediğimi söyledim. Babam bilgisayar programcısı, bilgisayar başındayken işine odaklanmıştı. "Bakarız." dedi o dalgınlıkla. Ben de önemsemediği için sinirlendim, bir tartışma çıktı aramızda. Ben o gece bir saat boyunca hüngür hüngür ağladım. Yanımızda da o geceye denk gelmiş, iyi ki de gelmiş, iki kişi vardı. Geldiler yanıma "Bak sesin güzel, şans olur senin için. Git babandan özür dile, gidin beraber şansınızı deneyin." dediler. Neyse ben de özür diledim, ertesi gün gittik. İlk elemeler Levent'te bir oteldeydi. Ben hayatımda sesimin bu kadar duru ve güzel çıktığını duymadım. O an yarışmaya gireceğimi anladım. İki gün sonra cevap geldi, "Tarık Sezer sizi beğendi ve görüşmek istiyor." diye. Ertesi gün gittik, sözleşme imzaladık. Yarışma başladı. Yarışmanın ilk günü performansıma Murat Boz ve Hadise döndü. "İlk elemeyi geçeyim sonrası önemli değil." diyordum ben. Kademe kademe, kısa kısa hedefler koymuştum. Kendimi tatmin etme amaçlı gitmiştim ama olursa da güzel olur diyordum. Ta ki finale kadar. Finalde son ikiye kaldığımızda anladım birinci olacağımı. İbrahim Ağabey ile ikiye kalmıştık, onun da sesi çok güzel ama bir hissiyat gelir ya, nedense o an birinci olacağımı anladım.

Peki ilk etapta baban neden yarışmaya katılmanı istemedi?

Ben ona direkt olarak çıkıştığım için istemedi. Derslerimde de başarılıydım, o da düzenimin bozulacağını düşünmüştü. Babam bu işlerin daha önümüzdeki yıllarda olabileceğini düşünüyordu.

"Bir Şarkısın Sen" yarışmasında eleniyorsun ancak "O Ses Türkiye" yarışmasında birinci oluyorsun. Sence ne değişti, kendini o süreçte nasıl geliştirdin?
Çok profesyonel bir eğitim almadım ama benim anladığım şu, insan müzikle ne kadar çok ilgilenirse; ses olsun, enstrüman çalıyor olsun o kendiliğinden gelişiyor. Bir yemek bile pişirseniz, eğer başında durmazsanız yanar ya, ona benzetiyorum ben bu durumu. Her gün saatlerce müzikle uğraşıyordum. Kazanamadığım yarışmada heyecanıma yenilmiştim, sesim de daha oturmamıştı. "O Ses Türkiye"de ise çok rahattım. Elemede de çok heyecanlıydım ama yine de ilkine oranla daha rahattım.

Birinci olduğun açıklandığında ilk neler hissettin?
Bir 10-15 dakika kadar hiçbir şey hissedemedim. O kadar zaman o aşamalardan geçmişsin, şarkılar söylemişsin, insanlar senin için uğraşmış, mesajlar göndermiş. Ne düşüneceğimi, nasıl davranacağımı bile bilmiyordum. İçeriye gidip sevdiklerimle bunu paylaşmak istemiştim sadece.

Müzik adına neler yapmak istiyorsun? Şu an yapmak istediklerinin neresindesin?
Henüz en başındayım çünkü önce okulu bitireceğim. Okul hayatının yanında müzik hayatı da olacak. Zorlu bir sürece girdim aslında. Önce okulum bitecek, bir yandan müzik de devam edecek. Birini diğerinin arkasında bırakmayacağım. Müziği merkezime alsam, okulu bıraksam da olmaz. İkisiyle de ilgileneceğim. Başarabileceğimi de düşüyorum. Önce mesleğimi elime alıp sonra da kendimi müziğe verebilirim diye düşünüyorum.

İlk single çalışmanız "Olmuyor" çok sevildi. Bu single'ın süreçlerinden biraz bahsedebilir misin?
Yarışma bittikten sonra bir bekleme süremiz vardı benim okulumdan dolayı. "Bu çocuk bu tarz şeyler yaparsa okulundan geri kalır mı?" sorusu vardı, o yüzden bekledik. Sonunda düşündüm ki ikisi de beraber yürüyebilir. Tamam, uğraştırıcı işler ama kendimi yıpratacak kadar değil. Haklı da çıktım. Yarışmanın yapım şirketine gittik. Birinciliğimiz var, rağbet görüyoruz, bu rüzgar gitmeden bir şeyler yapalım dedik. Onun aracılığıyla da Avrupa Müzik'e ulaştık. Şarkı Cengiz Erdem'in. Murat Boz zaten en başından beri her zaman yanımdaydı. Hep beni destekledi, bana güvendi. Bana "Olmuyor"u ilk olarak Tarık Hoca göndermişti. Bu şarkıyı ilk defa spor yaparken dinlemiştim, pilot kayıt hoşuma gitti. Sözleri de müziği de çok güzel geldi. Anneme, babama, kız arkadaşıma dinlettim herkes beğendi, olumlu baktı. Tarık Hoca "Biz bunu geliştirelim sonra tekrar görüşelim ama sen de şarkıyı ezberle, kafana oturt." dedi. Ben de o sırada şarkıyı ezberledim, müziği oturttum. 15-20 gün sonra da Avrupa Müzik'le bir araya geldik. Benden iyi şeyler beklediklerini ifade ettiler. Bir demo kayıt yaptık o gün. Demo kayıttan sonra Erhan Bayrak şarkının düzenlemesini yaptı. Sonra kayda girdik. Kayıtta da çok eğlendik. İlk kez stüdyo ortamına giriyorum ve ilk olduğu için önce bir süre yapamadım. Bir kutunun içine giriyorsunuz, tüm sesler kulağınızda. İlk denemelerimde olmadı ama Murat Boz bana çok yardımcı oldu. İki, iki buçuk saatlik bir sürenin ardından "Olmuyor"un kayıtları tamamlandı. "O Ses Türkiye"nin finaline yetiştirmek istiyorduk aslında. Çünkü artık insanlar "Geçtiğimiz yılın birincisi nerede?" demeye başlamışlardı. Çok güzel bir destek aldık şarkıya karşı. Klibi de Nihat Odabaşı çekti. Yaklaşık 15 saat sürdü çekimleri. O da güzel oldu, yaşıma göre bir konsept yaptılar. Güzel bir iş çıktı ortaya. Sonuç, beklediğimden çok daha güzel bir sonuç.

Yarışma süresince ve bundan önceki dönemlerde hep cover şarkılar seslendirdin. İlk kez bir beste yorumluyorsun. Bir zorluk yaşadın mı, aradaki farklar nelerdi?
Sonuçta yine söyleyen biri var, ondan alıp söylüyorsunuz, onda bir zorluk yok. İki, üç kere dinlediğiniz zaman anlıyorsunuz ama insanlar şarkıyı sizden dinleyecekleri için ayrı bir önem vermeniz gerekiyor. Orada bir pilot kayıt var ama onu ilk sizin sesinizden duyacak insanlar. O çok önemliydi ama dediğim gibi kayıt aşamasını da çok güzel aştık.

Şarkıyı Murat Boz'la düet olarak sunmak kimin fikriydi?
Benim, şirketin, hepimizin fikriydi. Çünkü koçum yarışmada Murat Boz'du. Düet olması daha hoş olur diye düşündük. Çok da güzel oldu.

Kendi söz ve bestelerin var mı?
Henüz yok, üzerinde çalışıyorum.

"Olmuyor" kısa sürede çok sevildi, müzik listelerinde kendine iyi bir yer edindi. Peki bu kadar büyük bir ilgiden sonra hayatın ne yönde değişti?
"O Ses Türkiye" döneminden hemen sonra da böyle sorular geliyordu. İlgi artıyor insanlardan dolayı. Dışarıda halimi hatırımı soruyorlar. Yarışmadan sonra da öyleydi, şimdi de öyle. Edirne gibi küçük bir yerde yaşıyoruz. Herkesin yüzüne bakıyoruz her gün. Bir günde aynı insanları 3-4 kere görebilirsiniz, küçük bir ilçe sonuçta. Fazla bir şey değişmedi açıkçası. İstanbul'da yaşasaydım belki daha farklı olurdu. Sadece şimdi daha fazla rağbet var, o kadar.

İstanbul'a yerleşme gibi bir düşüncen var mı?
Üniversite için İstanbul'u düşünüyordum, nitekim de oldu. Üniversite olmasa bile mutlaka İstanbul düşüncem vardı. İstanbul müziğin kalbi, başka bir yerde bunu yapmak çok zor.

"Olmuyor"un ardından yeni bir single veya albüm için çalışmalara başladın mı?
Henüz başlamadık, daha proje kapsamında. Yaz sonu gibi bir şeyler gelecek.

Yine Murat Boz'la mı çalışacaksın?
Henüz karar vermediğimiz için bilemiyorum. Olabilir de olmayabilir de.

"Murat Boz en başından beri benimleydi." demiştin. Peki kendisi sana neler kattı?
Ben bunu her zaman söylerim. Murat Boz gelip de bana hoca gibi "Oğuzcuğum, şunu öğren." demedi ama gidiyoruz provalara, şarkıları söylüyoruz. Eksik yerleri söylüyor, ben öyle dersler çıkarıyorum. Sonuçta her şeyin üzerinde tek tek duramaz, o bir koç. Prova esnasında şarkıyı yanlış yorumladığım zaman daha iyi nasıl olabileceğini söylüyordu. Yarışmada yaklaşık 17-18 şarkı söylediysek eğer hepsinde vardı. Ancak şöyle bir şey var, sayesinde eski halimden bin kat daha iyiyim.

Şimdi yolun en başındaki bir yıldız adayısın. Bu aşamada en çok kimlerin tavsiyelerine önem veriyorsun?
Yaşım henüz küçük olduğu için öncelik müzik adamlarında. Mesela Cengiz Erdem, Murat Boz, Tarık Sezer... Bir şey danışmak istediğim zaman onlara korkusuzca danışabilirim çünkü güvendiğim insanlar. Ondan sonra da ailem ve kız arkadaşım geliyor. Babam ikinci planda çünkü müzikle ilgisi yok. Fazla bilemez bu işleri, ancak dışarıdan bakabilir.

Müzik yarışmalarında birinci olanların bir kısmı başarıyla yol alırken, bir kısmınınsa bir daha isimlerini duyamıyoruz. Sen kendine kalıcılık adına nasıl bir yol çizeceksin?
"Pop Star" yarışmasında sadece oylamalar vardı. Jüri vardı ama koç gibi değildi. Bizde jüri seninle ilgileniyor, görüşüyor. Bu durum "O Ses Türkiye"nin tüm jürisi için geçerli. Her zaman yardımcı olacaklarını bildiğim için böyle bir kaygım yok açıkçası çünkü hep arkamda olduklarını biliyorum. Öncelikle müziği bırakmamalısın, doğru insanlarla çalışmalısın, seni yere indiren değil, göğe çıkaran insanların yanında olmalısın. Allah'a şükür daha kötü bir insan çıkmadı karşımıza. Eski yarışmacılar neden tutunamadı derseniz, gerçekten bilemiyorum.

"O Ses Türkiye"nin ikinci sezonunu takip edebildin mi? Bir favorin var mıydı?
Evet, takip ettim. Favorim Berkan Taşkın'dı. Sonuçta o da 16-17 yaşında ve benim yaşadığım şeyleri yaşamasını isterdim. Sesi de gerçekten güzel. Onun birinci olmasını isterdim ama Mustafa da kesinlikle kötü değildi.

Önümüzdeki yıllarda müzik adına kendini nerede görmek istiyorsun? Ne zaman "her şey tamam" diyebilirsin?
Bir şarkı yaparsınız, o şarkı yıllarca dilimizde dolaşır. Mesela Kıraç, Haluk Levent gibi adamlar ve onların şarkılarını düşünün. Öyle bir adam olduğum zaman müzikte her şeyi tamamladım diyebilirim.

www.aveamuzik.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder