30 Haziran 2011 Perşembe

Eylem "Hayat Devam Eder" diyor!

Müzik kariyerinin üçüncü albümünü tamamlayan Eylem, bir yıl boyunca çalışmalarına devam ettiği albümü "Bugün Burda" ile müzikseverlerin karşısına çıktı. Bu albümünde de sözleri ve besteleriyle kendisini gösteren genç şarkıcı; albümde 9 yeni şarkı ve 1 remix'le beraber "2010 İstanbul" şarkısına da yer verdi.

Albüm kapağındaki sade görüntüsüyle dikkat çeken Eylem, "Bugün Burda" isimli yeni albümünün ilk video klip şarkısını "Hayat Devam Eder" olarak belirledi. Sözünde ve müziğinde genç ve başarılı söz yazarı Fatih Melek'le beraber Eylem'in de imzası olan çalışmanın düzenlemesi ise Orhun Sevindik tarafından hazırlandı. Haziran ayının ilk haftasında Tülay İbak yönetmenliğinde, Kemerburgaz'da 18 saat süre çekimlerle tamamlanan "Hayat Devam Eder"in video klibinde Eylem'e İtalyan bir manken eşlik ediyor.


www.ttnetmuzik.com

Joy Division'dan New Order'a yolculuk!

İngiltere Manchester kökenli olan, temeli 1977 yılına dayanan ve grubun vokalisti Ian Curtis'in intiharı sonucu dağılarak, "New Order" adıyla tekrar kurulan "Joy Division"ın ruhuyla, New Order şarkılarının bir araya gelmesiyle müzik tarihinin en önemli iki ismi ilk kez aynı albümde buluştu.

Post-punk akımının öncülerinden olan Joy Division, sadece iki albüm yayımlamasına rağmen çağımızın alternatif müzik dünyasının hala en sevilen gruplarından biri olarak gösterilmeye devam ediyor. Joy Division'ın birer kült olan karanlık ve depresif şarkılarıyla beraber, New Order grubunun da şimdiye kadar yayımlamış oldukları başarılı şarkılarını tarihsel bir bütünlük içerisinde bulabileceğiniz, 18 şarkıdan oluşan "Total: From Joy Division To New Order"da aynı zamanda New Order'ın yepyeni şarkısı "Hellbent" de yer alıyor.

www.ttnetmuzik.com

Simply Red'den veda konseri!

Müzikseverleri 25 yıldır yapmış olduğu çalışmalarla etkisi altına almış olan İngiliz pop grubu Simply Red, 2010 yılının Ekim ayında Sydney Opera House'da verdiği veda konserinin kayıtlarından oluşan "Farewell - Live in Convert at Sydney Opera House" adlı CD/DVD'yi yayımladı.

Grubun vokali Mick Hucknall tarafından 1984 yılında kurulan ve 2009 yılında da ayrılma kararı alan Simply Red, İngiliz soul müziğin öncülerinden biri olarak görülüyordu. Albümleri 50 milyonun üzerinde bir satış rakamına ulaşan Simply Red'in kariyerinin en sevilen şarkılarının yer aldığı bu canlı albüm, DVD'siyle de aynı zamanda Simply Red'in bu son konserini izleme fırsatını da sizlere sunuyor.


www.ttnetmuzik.com

Deniz Demiröz mikrofon başına geçti!

Türk rock müziğinin en köklü gruplarından Bulutsuzluk Özlemi'nin gitaristi olan Deniz Demiröz, geçtiğimiz günlerde yayımladığı ilk stüdyo albümü "Her Şey Yalanmış" ile müzikte solo kariyerine de başlamış oldu.

Deniz Demiröz'ün yaklaşık 5 yıldır üzerinde çalıştığı albüm; rock, blues, rock'n roll ve enstrümantal müzik türlerini içeriyor. Prodüktörlüğünü Gökmen Kocaman'ın yaptığı, düzenlemelerin ise sanatçıya ait olduğu albümde masteringler Çağlar Türkmen imzası taşıyor. Albümde yer alan tüm enstrüman ve vokaller de yine Deniz Demiröztarafından icra ediliyor. Bulutsuzluk Özlemi'nden "Yine Düştük Yollara" ve Yavuz Çetin'den "Yaşamak İstemem" adlı şarkıları yeniden yorumlanarak müzikseverlerin beğenisine sunulan albümde 13 şarkı yer alıyor. Albümün ilk video klibi Güney Sokullu yönetmenliğinde "Aşığım Sana" şarkısına çekildi.

www.ttnetmuzik.com

En popüler latin şarkılar bir arada!

Sıcak yaz akşamlarının ve sakin anların vazgeçilmezi olan latin şarkılar, şimdi tek bir albümde toplandı. Tüm zamanların en popüler 20 latin şarkısını bir araya getiren albüm geçtiğimiz günlerde müzik marketlerdeki yerini aldı.

Tony Bennett'in sesinden tanıdığımız "Boulevard of Broken Dreams" ile açılan albüm, "Sway"in İtalyan versiyonu "Quien Sera" ve bir Compay Segundo şarkısı olan "Chan Chan"ın Gaby Fernandez yorumu ile devam ediyor. Pink Martini ile tanıdığımız "Amado Mio"nun Adelina Valaz yorumu, Dalida'nın en neşeli şarkılarından "Bambino"nun Isabella Caroso düzenlemesi, Paula Chaves'in sesinden "Arielle Dombasle" ile "Amor Amor", Erica Savedra'dan bir Edith Piaf şarkısı olan "La Foule" albümün sürprizleri arasında yerlerini alıyorlar. "Manha de Carnaval", "Besame Mucho", "Girl from Ipanema", "Abrazame", "Eres Todo En Mi", "Solamante Una Vez", "Historia De Un Amor", "Perfidia" gibi akla gelen ilk latin klasiklerinin tamamını bir araya getiren albüme, bir Sting bestesi olan "Fragile" ve bir Claude François klasiği "Comme D'Habitude" de latin düzenlemeleri ile renk katıyor.


www.ttnetmuzik.com

Mario Frangoulis'ten büyülü bir yolculuk!

Ülkemizde de büyük bir hayran kitlesine sahip olan ve geçtiğimiz yıl vermiş olduğu konserle hayranlarına unutulmaz bir müzik ziyafeti yaşatan Mario Frangoulis, özenle hazırlanmış, 52 sayfalık kitapçığı ve dolu içeriğiyle iki CD'den oluşan bir koleksiyon albümle dinleyicilerinin karşısına çıkıyor.

Dünyanın en güçlü tenorlarından biri olarak gösterilen Mario Frangoulis'in yüzlerce konseri ve ödüllü başarılarını kapsayan 20 yıllık müzik kariyerini bulabileceğiniz bu çalışmada; Mario Frangoulis en keyif alarak seslendirdiği özel eserleri sadece bu albüm için kendisi seçti. Solo seslendirdiği eserlerin yanında Lara Fabian,Alejandro Fernandez, Deborah Myers, George Perris gibi önemli isimlerle yaptığı düetler bu albümde bir araya geldi. Dünyaca ünlü kadın vokallerden Sarah Brightman'la seslendirdiği "Carpe Diem" ilk defa sadece bu albümde yer aldı. Albüm, Puccini'ye ait iki klasik bonus eserle sonlanıyor.


www.ttnetmuzik.com

George Thorogood ve grubundan ustalara saygı!

Blues rock sevenlerin ilgiyle takip ettikleri gitarist George Thorogood ve grubu The Destroyers, 1974 yılında başladıkları müzik kariyerlerinin 17. stüdyo albümü olan "2120 South Michigan Avenue" için gün saymaya başladı.

Birçok televizyon programı ve filmde duyduğumuz "Bad To The Bone" şarkısıyla tanınan ünlü gitarist George Thorogood ve grubu The Destroyers, yeni albümlerini 12 Temmuz tarihinde müzikseverlerle buluşturacak. Bir tribute niteliğinde hazırlanan "2120 South Michigan Avenue" albümü; sanatçının ve grubunun, Willie Dixon, Muddy Waters, Bo Diddley, Chuck Berry, Howlin' Wolf, Buddy Guy, Sonny Boy Williamson, Little Walter gibi büyük ustaların en popüler parçalarını yorumladığı 13 şarkıdan oluşuyor.

www.ttnetmuzik.com

RÖPORTAJ / Hüseyin Karadayı - Hüseyin Karadayı Collection

Yaptığı albümlerle ve içinde bulunduğu çalışmalarla DJ'lik mesleğine farklı bir bakış getiren ve Türkiye'nin ilk DJ- prodüktör ünvanına sahip olan, dans müziğinin sevilen isimlerinden Hüseyin Karadayı, son olarak yayınladığı altı albümünde yer alan toplam seksenüç şarkının bulunduğu "Hüseyin Karadayı Collection" ile yine iddialı bir çalışmaya imza attı. Hüseyin Karadayı ile son albümü, yeni projeleri ve Türkiye'de dans müziğinin seyri üzerine konuştuk.

2005 yılından bugüne kadar çıkarmış olduğunuz 6 albümde yer alan 83 şarkıyı tek bir albümde toplayarak "Hüseyin Karadayı Collection"ı yayınladınız. Peki bu fikir nasıl oluştu?
Türkiye'de ilk defa DJ ve prodüktör kavramını ortaya çıkaran 2005 yılındaki "My Imagination" ve 2006 yılındaki "Miracles" ilk proje albümleri başta olmak üzere diğer albümlerimi kapsayan, yine bir ilki gerçekleştiren, Türkiye'nin ilk "DJ Collection" albümünü müzikseverlerle buluşturmak istedik.

Hem DJ hem de prodüktör olarak, sizi diğer projelerden ve DJ'lerden ayıran en belirgin özellikler ve bu durumun size getirileri nelerdir?
Mesleğimi önemsiyorum. Sektördeki en iyi markalarla çalışıyorum ve profesyonellikten ödün vermiyorum. Her şeye yeni projelerle, yeni bakışlar ve yeni anlayışlar sunuyorum. Dolayısıyla beni takip edenlerin beklentisi de büyük oluyor.

Türkiye'de kendi albümlerinin prodüktörlüğünü yapan, kliplerini çeken ve konserlerini veren ilk prodüktör DJ'i sizsiniz. Peki bu sürece nasıl geldiniz?
1995 yılından 2004 yılına kadar özel bir radyodaki tecrübelerimle birlikte aynı dönemlerde İstanbul'un popüler mekanlarında DJ'lik yaptım. Dünyada müzik yapmayı bilen DJ'ler kendi anlayışları ile müzik listelerine hit şarkılar yapmaya başlamışlardır. Albümleri ile listelerde en üst sıradaydılar ve müzik sektörünün önemli markaları olup, şehir şehir ülke ülke konser veriyorlardı. Yurtdışında 20 sene önce yaygınlaşmış olan bir kavramdı. Türkiye'de ise 2000'li yılların başında DJ'ler mekanların içinde görünmez kahramanlardı ve tek tük bazı pop albümlerindeki remixlerine isimleri bile yazılmıyordu. İlk albümü çıkarmadan önce birkaç önemli albümde remix'lerim çok ilgi gördü ve hemen ardından kendi stüdyomda müzikal anlayışımı ve DJ mantığımı aktardığım 13 şarkılık bir albüm hazırladım. İlk defa müzik sektöründe bir DJ albümü boy göstermeye başlamıştı. Radyolar ve basın ilgi göstermişti. Ardından durmadan 2006 yılında "Miracles" albümünü hazırladım ve proje bir pop albümü kadar büyük ilgi gördü.

Albümün kapak tasarımı nasıl oluştu? Fikir kime aitti?
Tasarım fikri Özgür Aras'tan çıktı. Altı albümde ayrı ayrı yenilikçi tasarımlar çalışılmıştı. "Collection"da akla gelmemiş çarpıcı ve aynı zamanda sektörde yapılmamış bir animasyon kapak yapılmış oldu. Kapakta Özgür ile birlikte grafik tasarımını hazırlayan Ebru Eryener'in de katkısı çok önemlidir.

Yeni şarkılardan oluşan bir albüm için çalışmalara başladınız mı? Yeni albümünüzde bizleri neler bekliyor?
2011 yaz mevsimi için bir albüm hazırlıyorum. Sürpriz şarkılar ve sürpriz isimler yer alacak.

Eski şarkıların yeni versiyonlarını yapıyorsunuz. Peki bu şarkıları neye göre seçiyorsunuz?
Eski şarkılar samimi ve gerçek duygular ile yazılmış sözler ve müzikler barındırıyor. Güfteleri çok iyi. Cover şarkıları yeniden düzenlemek, yeniden doğurabilmek ince iş. Yeni yorumcu ve yeni müzik anlayışıyla yepyeni bir şarkı doğuyor. Günden güne müzik anlayışının geliştiği bu dönemde raflarda dinlenmeyip unutulmaya bırakılmış bu güzel şarkıları yeni nesile DJ mantığı ile dinletmekten keyif alıyorum. Yapması kolay değil. Doğru ritim ve sesler kullanarak doğru şarkıcıya yorumlattığınızda ilgi görebiliyor. Cover müzikleri dünyada en çok DJ'ler gündeme getiriyor.

"Fresh" albümünüzde bazı ünlü isimler de size eşlik etmişti. Bu isimleri neye göre seçtiniz, nasıl bir araya geldiniz?
Her albümümde güçlü yorumcularla, ünlü isimlerle çalıştım. DJ'ler güçlü yoruma önem verirler. Vokal kısmı benim için çok önemlidir ki müziğinize etkisi olsun. Mesleğinizde önemliyseniz tanımadığınız kişilerle zaman içinde mıknatıs gibi yaklaşarak müzik adına projeler yapıyorsunuz.

Türkiye'de elektronik ve dans müziği sizce nasıl bir gelişme kaydediyor?
Elektronik müzik, alakası olmayan insanlar tarafından yorumlanıyor. Remix, cover vs. bir çok kavram birbirine karışmış durumda. Ülkemizdeki dans müziği mantığının ortası yok. Ya batının altında ya da pop müzikten bozma garip bir anlayış var. Bu geçiş sürecinde profesyonel hazırlanmış birçok DJ projesine destek verilmeli. Alternatif dans müziği tarzlarına da gerek albümlerinde veya yapılan remixlerle de destek verilmeli.

Bugüne kadar pek çok şarkıya yeniden hayat verdiniz. Peki sizin için en özel şarkı hangisi oldu?
"Miracles" ülkemizdeki tüm yabanci ve Türkce yayını yapan radyolarda, tüm gece kulüplerinde ve aynı zamanda Yunanistan, Rusya, Balkan ve Arap ülkelerindeki müzik ve gece kulüplerinin listelerine girmiş ilk DJ prodüksiyonudur.

www.aveamuzik.com

16 Haziran 2011 Perşembe

Foo Fighters'ın 16 yıllık tarihi bu belgeselde!

Dünyanın en büyük rock gruplarından biri olarak gösterilen Foo Fighters'ın müzik yolculuğuna ve başarılarla dolu 16 yıllık tarihine "Back and Forth" belgeseliyle tanık olabilirsiniz. Foo Fighters'ın tüm sürecini ele alan belgesel, samimi bir porte sunmasıyla beraber, bir rock grubunun perde arkasını merak edenlere de üçüncü bir göz oluyor.

Dave Grohl, Taylor Hawkins, Nate Mendel, Chris Shiflett ve Pat Smear ile Foo Fighters'ın en özel performans ve sahne arkası görüntülerinin yanı sıra, Dave Grohl'un demoları ve garajında kaydedilen "Wasting Light" albümünün yapım aşamaları da bu belgeselde bir araya geliyor. Kurt Cobain'in yaşamını konu alan "The Last Days" filminin de yönetmeni olan Oscar ödüllü yönetmen James Moll'un filme aldığı "Back and Forth", ülkemizde de büyük bir hayran kitlesine sahip olan Foo Fighters'ın başarılarını sizlerle paylaşırken, geçirdikleri zorlukları da gözler önüne seriyor. Foo Fighters'ın neden günümüzün en başarılı müzik gruplarından biri olduğunu tüm detaylarıyla anlatan belgesel, çok yakında müzik marketlerdeki yerini alacak.


www.ttnetmuzik.com

14 Haziran 2011 Salı

RÖPORTAJ / Model - Diğer Masallar

Son dönemin en dikkat çeken rock gruplarından Model, geçtiğimiz aylarda yayınladığı "Diğer Masallar" albümünün ikinci klip şarkısı "Değmesin Ellerimiz" ile müzik listelerinde üst sıralara yerleşti. Vokalde Fatma Turgut, bas gitarda Can Temiz, gitarda Okan Işık, davulda Aşkın Çolak'tan oluşan grup, Demir Demirkan prodüktörlüğünde hazırladığı albümünden daha birçok şarkıyı kliplendirmek niyetinde. İdealleri uğruna İzmir'den İstanbul'a taşınan Model üyeleri sorularımızı içtenlikle yanıtladı.

Grubun adı 2008 yılında "Model" halini almış. Bu ismin hikayesi nedir?
Okan: Grubun son kadrosu 2007 yılında oluştu. O zamanlar farklı bir ismimiz vardı ama zamanla hoşumuza gitmedi o isim, değiştirmemiz gerektiğini düşündük. Bir demo kaydını yaparken bir yandan da beyin fırtınası oluyordu isim şu olsun bu olsun diye. O zamanlar bir kutunun üzerinde model kelimesini görmüştüm "Model olsun" dedim. Başlangıçta çok kabul görmedi ama aklımızın köşesindeydi sürekli. Demomuzu bitirip İstanbul'a geldik. Tam vereceğiz herkese demoyu ama hala bir ismimiz yok! Sonra şöyle olaylar gelişti; görüştüğümüz insanlar, bizim müziğimizi dinliyorlardı fakat müzikle çok fazla ilgilenmediklerini gördük o sırada. Daha çok grubun görselliğiyle, hangi gitarist önde duruyo, hangisi daha yakışıklı, hanginiz daha güzel gözüküyorsunuz gibi sorular geldi. Biz bir şaşırdık. Çünkü İzmir'de ufak bir müzik piyasası var. Herkes kendi çapında müziğiyle ilgileniyor. O zamanlar bizim için bir hayal kırıklığıydı bu, sonradan işin içine girince öğrendik biraz görsellik gerektiğini ama o zamanlar hayal kırıklığı yaşadık. "Aslında siz bir müzisyen değil, giydirip kuşatmak için bir model arıyorsunuz" diyerek ismimizi Model olarak koymaya karar verdik.

İzmir'de günleriniz nasıl geçiyordu? İstanbul ve albüm fikri hep aklınızda var mıydı?
Fatma: İzmir'de okullarımız vardı aynı zamanda çalışıyorduk. Hemen hemen herkes bir dönem öğretmenlik yaptı. Bar programlarımız vardı. İzmir'de birkaç barda sahne alıyorduk. Sonra Aşkın'ın kaldığı bir ev vardı Alsancak'ta ve aynı zamanda stüdyomuzdu orası. Çalışmalarımıza orada devam ediyorduk. Albüm yapmayı tabi ki çok istiyorduk ve demomuzu bir stüdyoda kaydettik. Bir takım günlük işler ve okullarımız da devam ediyordu, stüdyoda buluşup çalışıyorduk ta ki 2008 Eylül'ünde otobüse atlayıp demomuzu İstanbul'a getirene kadar.

Peki İstanbul'daki müzik piyasasıyla ilgili fikriniz var mıydı?
Can: O kadar fikrimiz yoktu ki, şarkıları kaydettik, otobüs bileti aldık. Bir tane planımız vardı, plak şirketlerinin adreslerini alacağız, onlara gideceğiz, demomuzu dinleteceğiz onlar da "Aman Allahım siz ne kadar güzel bir grupsunuz, haydi gelin size albüm yapalım" diyeceklerdi. Bunu düşünecek kadar hayal dünyasındaydık ama grubun adının Model olmasına sebep veren o psikolojik süreç de o bir haftada yaşandı. "Öyle değilmiş galiba" dedik. Kapılar açılmıyor, insanlar adınızı bile sormuyor, bırakın demoyu kendinizi dinletme gibi bir şansınız yoktu. Zar zor bir iki tanıdık vasıtıyla görüşmeler yapabildik. Onlardan biri de Emrah'tı. Şanstı sanıyorum, bir haftada buraya gelip de Emrah'la tanışabilmemiz.

Hiç vazgeçmek geçmedi mi aklınızdan?
Aşkın: Hiçbir zaman vazgeçme durumu olmadı. Sadece başka bir engel olarak baktık. Hep bundan sonra da başka bir engel olacak, sonra da bir engel çıkacak şeklinde hareket ettiğimiz için buraya kadarmış gibi bir düşünceye kapılmadık çünkü hep aklımızda olan bir şeydi bu. Şimdi olmuyorsa 1 ay sonra olacak 1 ay sonra olmuyorsa 1 yıl sonra olacak ama olacak. Çünkü hayatımızı buna göre endeksledik. Ona göre yaşamaya başladık. Okullarımızı bırakıp geldik, işlerimizi bırakıp geldik. Hali hazırda düzenimiz iyiydi İzmir'de her şey yolunda gidiyordu. Böyle bir sorunla karşılaşacağımızı biliyorduk tabi ki ama ufak engeller vardır bir de büyük engeller vardır, ama bu soru büyük engellere giriyor. "Kimse bizi dinlemedi napacağız" düşüncesi bizi vazgeçirmeye yetmedi.

Fatma: İzmir'e dönecektik, biletlerimizi aldık. Gümüşsuyu'ndan Taksim'e çıkıyorduk. O gece dönüyorduk. Yolda ağladım. İnsanlar geçiyor otobüsteki insanlar bana bakıyor hiç unutmuyorum çünkü umurumda değildi. "Bu mu?" dedim "Bunun için mi geldik? Evimize dönüyoruz". En çabuk yenilen benimdir. Elimizde avucumuzda bir şey yok ve çok kötü bir psikolojiydi ama nereden bilebilirsiniz ki şimdi burada olabileceğimizi.

İlk albümünüzün öncesinde pek çok yarışmadan ödüllerle ayrıldınız. Sizce müziğinizi farklı kılan ve aradan sıyrılmanızı sağlayan etkenler nelerdi?
Can: Başladığımızdan beri biz hep ortada tek yöne giden bir şey olduğunu bunun sıkıcılaştığını fark edip, neden daha değişiği yapılmıyor, neden bizim düşündüğümüz gibi yapılmıyor, neden bizim baktığımız yönden bakılmıyor diye düşünen bir gruptuk. O zaman çok farklı bir tarz yapıyorduk, ilk albümde biraz değişti, şimdi çok daha farklı bir durum var. Yani hep bizim içimizde kurcalayan bir şeytan var burasını şöyle yapalım şurasına şunu koyalım diyoruz. Aklımızda çok güzel düzenlemeler var diyoruz, neden kimse daha önce bunu yapmadı diyoruz. Bundan biraz da tedirginiz acaba biz mi yanlış yapıyoruz diyoruz. Şu ana kadar yapılmamış olanı yapıyoruz. Aklımıza öyle sözler, düzenlemeler, melodiler geliyor. Hep bunu denedik ve şansımızı denedik hep. Eğer böyle yapmayacaksak bu işi neden yapıyoruz ki mantığı vardı yarışma dönemlerinden beri kafamızda. Bunu yapacaksak böyle yapalım ki biz de tatmin olalım biz de zevk alalım diyorduk. Böyle yaklaştığınızda insanların daha önce karşılaşmadığı şeyler çıkarıyorsunuz. Tabi ki dünyada devrim niteliğinde müzikler yapmıyoruz ama amatör bir müzik yarışmasında insanların alışık olmadığı şarkılar çıkarıyorsunuz ve insanların gözüne batıyor bu. Bu çocuklar ne hoş bir şey yapmışlar emek vermişler diyorlar. Bir kademe daha profesyonelleşiyorsunuz. O çalıyor, daha önce duyulmamış bir şey yapıyor. Sonra ikinci albüme geliyorsunuz. Demir Demirkan'la çalışmaya başlıyorsunuz ve Türk rock müziğin daha önce duymadığı bir sound ortaya çıkarıyorsunuz. Çünkü içinizde bu motivasyon oldukça daha önce yapılmamış bir şeyi yapmak istiyorsunuz. Motivasyon oldukça fark edilmemeniz kaçınılmaz oluyor.

İkinci albüm "Diğer Masallar", çıkışının üzerinden çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen isminizin daha çok yayıldığı ve daha çok dikkat çektiğiniz bir albüm oldu. Sizce bunun sebebi neydi? Bu albümde daha farklı bir tutum mu izlediniz?
Okan: Çalıştığımız ekip gerçekten daha iyi bir iş çıkardı. PR'dan tutun prodüksiyona kadar... İlk albümde prodüktör yoktu. İzmir'den geldik tecrübesizdik. Bir amatörlük vardı ama güzel bir tecrübe oldu ilk albüm bizim için. Belki de yeni albümün başarılı olmasındaki bir neden de o amatör gibi duran işti ve Marka Konferansı etkili oldu bizim bu sürece gelmemizde. Marka Konferansı'ndan sonra çok fazla sayıda jingle yaptık ve bu bizim insanlara düşüncemizi duygularımızı müzikle daha iyi bir şekilde aktarma imkanı tanıdı ve bizi bu yönde geliştirdi.

"Diğer Masallar"da ilk albüme nazaran nasıl bir yol kat ettiniz? Müzik ve sözler olarak
"Diğer Masallar"ın ilk albümden farkı nedir?

Can: Bir kere ben cesurlaşmak istedim ve birazcık daha cesur sözler yazmak istedim. İlk albümü elime aldıktan sonra içime sinmemişlik hissettim. Bunun çok daha sert olması lazım, daha cesur olması, daha karanlık, daha samimi olması lazımdı gibi şeyler geçiyordu aklımdan. Her yeni bir söz yazışımda hep bu aklımdaydı. Bu albüm için düşündüğüm diğer şarkıları gözümün önünde bulunduruyordum. İki söz daha yazıyordum burası çok fazla oldu, biraz daha buraya yükleneyim diyordum. Aklımda bir konu oluyordu, bu konu hakkında yazmam lazım diyordum. Daha planlı programlı, daha sert ve cesur olmanın gerektiğini düşünüyordum ben sözler olarak. Kuşkusuz ki albüm ve alt yapıların da bu yönde ilerlemesi gerektiğini düşündük. Daha duygusal, daha içe dönük belki daha enerjik daha sert ama daha güçlü daha özgür daha ufku ve vizyonu açık bir müzik yapmak istiyorduk.

Sözler çok masalsı...
Can: Teşekkürler, özellikle özen gösterdiğim bir şeydi. Gerçekten o atmosfer yaşansın istiyordum. İlk albümün ismi "Perili Sirk"ti. Bilinçli koyduk, bu tip bir hava yaratsın diye ama bu tatmin etmiyor. İstedik ki hakikaten tamamıyla Tim Burton atmosferinde geçsin albüm ama o kadar da fantastik olmasın. Sonuçta masal denizinde yaşamıyoruz, gerçek hikayelerden bahsediyoruz. Aşklar, ayrılıklar, yalnızlıklar yaşıyoruz hepimiz. Bunları anlatalım ama herkesin anlattığı gibi gerçekçi olmayalım. Hayat zaten çok gerçekçi, yeterince gerçekçi. Bunu biraz daha masalsı anlatalım ve insanlara daha önce hiç bulunmadıkları bir yerdelermiş gibi hissettirelim kendilerini gibi bir tavrımız var bu albümde.

Albümün prodüktörü Demir Demirkan. Kendisi size ve müziğinize neler kattı?
Aşkın: Müziğe bakış açımız çok genişledi. Tek yönden bakıyorken şimdi bir çok yönden bakmaya başladık ve müziği yaparken ezbere çalıp söylemek vardır bir de hissederek çalıp söylemek vardır onu sahneden seyirciye aktarmak vardır. Bunu bize öğretti diyebilirim. İnanılmaz bir bakış açısı var Demir'in. Düzenlemelerde de birebir çalışırken çok fark ediliyor bu. Anlatılacak bir şey değil. Gerçekten çok alçak gönüllü bir insan. O yüzden çok rahat çalıştık. Zaten onunla çalışırken iş yapıyoruz gözüyle bakmadık hiç birimiz. Sevdiğimiz bir işi yapıyoruz, Demir ağabeyimiz de bize yardım ediyor gibi baktık. Hep ağabeyimiz oldu, arkadaşımız oldu, çok keyifliydi.

Can: Çok mükemmeliyetçi bir insan. Herhangi bir şey yaptığında ve söylediğinde bunu yaptığı iş daha mükemmel olsun diye yaptığını biliyorsunuz. Aslında böyle olunca beraber çalışması çok zor gibi algılanabilir ama aksine siz biliyorsunuz neden bunu söylediğini ve yaptıklarının sizi bir tık daha öteye götürmek için yaptığını biliyorsunuz.

İkinci video klibinizi "Değmesin Ellerimiz" adlı şarkınıza çektiniz. Bu klip için kimlerle çalıştınız, klibin öyküsünden biraz bahseder misiniz?
Aşkın: Öyküden daha çok Burak Ertaş dediğimiz zaman akan sular duruyor. Çünkü inanılmaz bir gözü var. Çok iyi bir uyum sağladığını düşünüyoruz grup olarak. Bu çok önemli bir etken. Bir grup ve sanatçı uyum yakalayamazsa yönetmen ile, çok zorlanır iki taraf da. Fakat bizim elektriğimiz çok iyi uyuştu. Klip çok sade ama görsel olarak çok kuvvetli.

Fatma: İlk klibi de Burak Ertaş çekmişti. Burak'la Aşkın'ın da dediği gibi çok güzel bir elektrik oluştu. Burak son dönemde en güzel bakan gözlerden biri diye düşünüyorum. Çok yetenekli, yoktan var ediyor. Kostümlerimizi Burak yaptı. Bir yerlerden alıp bir yerlere koyarak çok güzel şeyler ortaya çıkarıyor. Çekimlerimiz de çok eğlenceli geçti. O ne derse o oluyor ama sonuca bir bakıyorsunuz ki iyi ki öyle yapmışız. Güzel bir klip olduğunu düşünüyoruz çünkü albümde öne çıkan şarkılardan biri oldu. Radyolar çok çalmaya başladı insanlar çok beğendi. Aslında "Değmesin Ellerimiz" ikinci klip şarkımız değildi. Durum böyle olunca güzel tepkiler alınca sosyal medyada ve her yerde bu şarkıya karar verdik. Burak da sağ olsun elinden gelenin en iyisini yaptı bu klipte de. Biraz bu sefer Model'in o karanlık yüzü öne çıktı. Çok da karanlık değil ama gerçek bir rock grubu ön plana çıktı. Biz de bunu istiyorduk zaten.

Kliplendirilecek diğer şarkılar belli oldu mu peki?
Aşkın: Benim gönlümde başka bir şey var Okan'ın Can'ın farklı. Kimse kimseyi üzmesin diyoruz. Önümüzdeki günlerde belli olur zaten. Her an her şey olabilir.

Fatma: Aslında ikinci klip şarkımızı "Sana Ne" olarak düşünüyorduk ama dediğimiz gibi
insanlardan böyle tepkiler aldık. Bu çok önemli. Çünkü onlar bu kararı vermeli. Bir şeyler yapıp ortaya koyuyoruz biz ama bunu seven dinleyen insanlar onlar, kendilerinden bir şey bulan insanlar onlar. Üçüncü klip sanırım "Sana Ne"ye çekilecek. Gönlümüzden geçenlerde "Pembe Mezarlık", "Benim Tatlı Kanserim", "Çürüsün Gelinliğim" var. Albümde hiçbir şarkıyı atlamadan dinliyoruz diyorlar, bu bizi çok sevindiriyor. Ne kadar çok klip çekebilirsek o kadar güzel olur. Bakalım.

Sezen Aksu imzalı "Yalnızlık Senfonisi" albüme nasıl dahil oldu? Bu şarkıda, hem ruhu ve yapıyı bozmuyor hem de bambaşka bir atmosfer yaratıyorsunuz. Cover konusunda nelere dikkat ediyorsunuz?
Can: Genel anlamda albüme cover koyma konusuna çok sempati duyan bir grup değiliz. Hoşumuza giden bir şey değil bu. Çünkü gerçekten çok fazla suistimal edildiğini düşünüyoruz. Bu artık ticari boyut aldı demek istemiyorum ama çirkin bir boyut aldı. Kolaya kaçmak gibi. Öyle yapınca, ruhunuzla yapmayınca kötü işler çıkmaya başladı ortaya. Ben kendi adıma sinirlenmeye başladım bu işe. Grup arkadaşlarımdan bana kızanlar oluyordur. Cover yapmak adına, kötü şeyler çıkmaya başladı. Dinleyenler, televizyoncular, radyocular herkes artık şunu da yapmayın diyorlar. Bu şarkıya dokunmasaydınız keşke demeye başlıyorlar. Gerçekten güzel cover yapan insanların işlerinin göz ardı edilme potansiyeli ortaya çıkıyor. Başka bir fark biz bu şarkıyı kendi tarzımızla yorumlayabileceğimizi düşünmüyorsak ona el atmayız zaten. Yapmak zorunda olduğumuz için yapmayız. Bu şarkıyı çalsak ne kadar güzel olur dimi deriz ya da biz bunu gerçekten çok iyi yaparız dediğimiz bir şarkıyı seçeriz onu o zaman zevkle kendi şarkımızı yapar gibi coverlarız. O şarkıyı alır çalarız baştan düzenleriz bunu aşkla yaparız. "Yalnızlık Senfonisi"ni seçmemize gelince, İstanbul'a ilk geldiğimiz zamana denk geliyor. Bir arkadaşımızın evinde kalıyorduk 5 kişi ve Sertab Erener'in otobiyografisi henüz çıkmıştı. Bir odaya geçtik ışığı kapattık. İzlemeye başladık zaten "Yalnızlık Senfonisi" ile açılıyor o konser. Tuluğ Tırpan'ın düzenlemeleriyle hatta Rahmaninov'un bir eseriyle birleştirerek yaptığı bir düzenleme. Müzisyen olarak çok etkilendik. O an aklımıza gelmedi bunu coverlamak. Çünkü dokunulmayacak kadar değerli geldi her şeyden önce ama o şarkı ve atmosfer hiç aklımızdan çıkmadı. Kendi aramızda şarkı çok popüler oldu. Durup durup mırıldanıyordık. Ondan sonra dedik ki bunu çalsak mı. Cover kelimesini çok kullanmak istemiyorum çünkü gerçekten işin değeri düşmeye başladı. Demin bahsettiğim kavramlardan çok farklı oluyor işe böyle girdiğiniz zaman. Biz Sertab Erener'in "Yalnızlık Senfonisi" şarkısının "Otobiyografi" DVD'sinde Tuluğ Tırpan düzenlemesiyle yorumlayacağız dediğiniz zaman bir kere çok zor bir şarkı. Söylemesi çok zor, çok büyük bir meydan okuma bu. Sertab ve Sezen'den sonra yeni çıkan bir bayan vokalin ben bu şarkıyı söleyeceğim demesi cesaret işi. Aynı zamanda oradaki düzenleme o kadar ince düşünülmüş, çok sesli ve senfonik bir düzenleme ki onu alıp rock müziğe uyarlamak gerçekten çok emek isteyen bir iş. Ayrıca çok uzun ve sert bir parça bizim yaptığımız haliyle. Böyle bir liste yaparsanız, popüler olmaması için elimizden gelen her şeyi yaptığımız o kadar belli ki. Sonra sahneye çıkıp onu çalmaya başladık 6.5-7 dakika kadar. Albümdeki yine kısaltılmış hali. İnsanlar o kadar iyi tepkiler vermeye başladı ki, insanların aklında kalmaya başladı. Albüme koymalıyız dedik. Demek ki güzel bir iş yapıyoruz. Bu şarkının ününden ve prestijinden yararlanıp yaptığmız bir iş değil. Gerçekten Model buna emek vermiş dedirtecek bir iş yaptığımızın farkındayız ve gelen tepkilerden çok mutluluk duyuyoruz. En sonunda albüme koymaya karar verdik ki artık Fatma'nın da ricası üzerine Sertab Erener'in kırmayıp gelip vokal koçluğu yapması işin tuzu biberi oldu. Gerçekten bir efsaneyi efsanenin sahibiyle beraber tekrar canlandırmak çok büyülü bir iş. Sonra pek bir kaygımız kalmadı cover olayıyla ilgili. Önümüzdeki albüme cover koymayalım diyoruz ama bakalım ne olacak.

Fatma: Risk bir kere. Gittiğim yerlerde çok güzel tepkiler alıyorduk ama şu anda o ilk söylediğim haliyle şu hali arasında dağlar kadar fark var. Dediğim gibi risk ama hiçbir zaman da söylemekten çekinmedim çünkü çok fazla sahipleniyorsunuz. O artık kalbinizden geçerek geliyor ve onu hissederek söylemek çok özel. Hal böyle olunca Can'ın da dediği gibi cover değil o artık. Model'in yorumuyla çok güzel bir eser. Eser demek istiyoruz özellikle de. Oturup düzenlemesiyle o halini alınca çok güçlü bir şekilde kendine güvenerek söylüyorsunuz. Ama işin bir tarafında Sezen Aksu Sertab Erener ve Model. Böyle olunca Sertab'dan rica ettik. Geldi, içeride Demir'le birlikteler. Bir kere söyledim olmadı sesim de titriyor. İkiyi söyledim olmadı. Sonra dedim ki bir duralım. Biri bana yıllar önce deseydi ki Fatma senin böyle bir grubun olacak bir albüm kaydedeceksin, içeride Sertab ve Demir olacak sana diyecekler ki Fatma şurasını şöyle söyleyelim mi. Hadi bakayım dedim. Böyle hissediyorum o yüzden özür dilerim dedim onlara da. Bir şeyler söyleyip rahatlattılar. Benim için çok büyük bir hayaldi. Bırakın bir şeyler yapmayı tanışmak çok büyük bir hayaldi. Şarkıyı kaydetmek iki günümüzü aldı ve Sertab Erener'den çok şey öğrendim. Şimdi de hatta bir lansmanımız oldu radyocu arkadaşlara. Orada da söyledim şarkıyı. Sertab Erener'in karşısında onu söylemek benim için çok heyecan yaratan bir durumdu.

www.aveamuzik.com

13.06.2011

RÖPORTAJ / Ömür Gedik - Hop Dedik Orda Kal

Bugüne kadar "sinema eleştirmeni" ve "gazeteci" kimlikleriyle karşımıza çıkmış olan Ömür Gedik, bu defa sokak hayvanları için mikrofon başına geçti ve "müzisyen" kimliğini konuşturdu. Tüm geliri sokak hayvanları için aktarılan maxi single'da üç şarkı ve bir remix düzenlemesiyle beraber toplamda dört şarkı yer alıyor. Teoman'la düet yaptığı ve Türk pop müziğinin usta ismi Sezen Aksu imzalı "Portakal Orda Kal" şarkısıyla bir anda müzik dünyasının da gündemine oturan Ömür Gedik'le; müziğe, hayvan severliğe ve hedeflerine dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Müziğe ilginiz ne durumdaydı, hep müzikle iç içe miydiniz?
Benim müzik geçmişim aslında televizyon, sinema ve gazetecilik geçmişimden de daha eski çünkü lise yıllarından itibaren korolarda şarkı söylemeye başlamıştım. Lisede matematik öğretmenim "Bu kızın matematik kafası çok iyi, kesinlikle işletme veya iktisat okumalı" derken, müzik öğretmenim de "Hayır kesinlikle müzik okumalı" diyordu. O dönemde müzik öğretmenimden piyano dersleri alıyordum, piyanoyu çok iyi çalıyordum. Bu ikilemin sonunda iki öğretmenimin de babamı okula çağırıp "Ne yapacağız bu kızı?" demesiyle müzik okumaktan vazgeçirilip, Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı'na girdim. Konservatuara girmeyi, müzik öğretmeni olmayı çok istiyordum. Bunu yapamadım fakat Boğaziçi'nde "Mavi Topluluk" adında çok sesli bir rock korosu vardı. Türkiye'nin en ünlü rock korosuydu o zamanlar. Hemen ona girdim. "Boğaziçi Rock Korosu" denince çok önemli bir merkezdi. Bizim de kurduğumuz ayrı bir rock grubumuz vardı, orada klavye çalıyordum ve solisttim aynı zamanda. Teoman?la aynı korodaydık, o da "Mavi Topluluk"taydı. O arka sıramda tenordu, ben de önde sopranoydum, senelerce rock şarkıları söyledik. Benim "Mavi Topluluk"ta kalmam okul sonrasında da devam etti. Okulu bitirdim, gazeteye başladım, beş yıl hala hafta sonları okula gidip şarkı söylüyordum, konserlere katılıyordum. "Mavi Topluluk"tan ayrıldıktan sonra "İstanbul Avrupa Korosu"na girdim. İstanbul'da yaşayan yabancıların ağırlıkta olduğu ama Türklerden de nota bilgisi, kulak, solfej gibi ciddi sınavlardan geçilerek girilebilen koroydu. Üç dört yıl kadar da o koroda söyledim ve çeşitli konserler verdik. En son "Ladies & Gentlemen" korosundaydım. Açıkhava'da konserlerimiz oldu. Müzikle hep iç içeydim ama böyle bir albüm yapma fikrim yoktu açıkçası. Nasıl oldu onu da bilmiyorum ama hayvan sevgisi de müzik sevgisi de benim için çok önemli. İkisini de birleştirerek böyle bir proje yapmak istedim. Hem tüm gelirin hayvanlara gidecek olması çok önemli. Bu albümü hayvanlar için alırken aynı zamanda çok da iyi bir ürün alacaklarını söyleyebilirim. Çok önemli isimler, çok iyi bir enerjiyle bir araya geldiler. Teoman, Sezen Aksu, Burak Kut, Saki Çimen, Halil Sezai Paracıkoğlu... Bir de Fikret Kızılok bestesi var. Başarılı bir iş olduğunu düşünüyorum. Alanlar sadece "Hayvanlar için bir albüm aldık, kenara koyalım" diye almayacaklar. Uzun süre, tekrar tekrar dinleyecekleri bir albüm oldu. Bunu ilk tepkilerden de anlamış oldum, bu da beni çok mutlu etti.

Bir albüm sürecinde yer almak, mikrofon başına geçmek size neler hissettirdi?
Çok keyifliymiş! Onun keyfini aldıktan sonra insan daha bir farklı bakıyor. Tamam, koroda yıllardır şarkı söyledim, birkaç kez stüdyoya da girmiştim ama bir albüm projesinde, bu kadar önemli isimlerle birlikte şarkı söylemek bende bir stres ve sorumluluk yarattı. Diğer yandan da çok keyifliydi. İnsanların bu işe gönüllerini vermelerinin nedenlerini kesinlikle anladım.

Daha önce hayvanlarla ilgili bu tarz sosyal sorumluluk projelerinde yer almış mıydınız?
Para toplamak ve bir şekilde geliri bir yere aktarmak anlamında bu ilk adım oldu ama tabi bir hayvan sever olarak böyle bir şeyin içinde yer almamak imkansız. Sürekli barınaklara girip, her ay belli yardımlar yapıyordum ama böyle toplu bir yardım ilk kez yapıyorum. Aslında sadece para yardımı da değil burada benim amaçladığım. Hıncal Uluç geçtiğimiz günlerde "Türkiye'nin popüler hayvan hakları savunucusu Ömür Gedik" yazmış. Hayvan hakları denince biraz söz sahibi olmak gerekiyor. Bu konuda dediğimin dinlenmesini istiyorum. Bu albüm biraz da buna yardımcı oldu. Bundan sonra hayvanlara en ufak bir şey geldiğinde gerek telefonlarla, gerek maillerle sesimizi büyük kitlelere daha çok duyurabiliyoruz.

Peki bu albümle beraber hedeflediğiniz amaca ulaşabildiniz mi?
Bir banka toplu bir alış yaptı. Özel şirketlerle barınaklara yardımcı olma konusunda çalışıyoruz. Bir firma araba verdi. Mama firmalarıyla anlaştık. Benzinimizi de yine bir firma veriyor. Çok yakın bir zamanda sponsorların da desteğiyle bir çalışma başlatacağız. İstanbul'da ailelerden ve restoranlardan çöpe giden yiyecekleri toplayıp, barınaklara ulaştıracak bir proje üzerinde çalışıyoruz. Tabii ki sadece yemek değil ilaç ve aşı da gerekiyor. Bunların da teminini sağlıyoruz. Yakın bir zamanda barınaklara gidecek bir arabamız olacak. Bu albümün desteğiyle olan bir şey bu. Yine de ben oraya yalnızca bunları değil, çeşitli şirket ve okul gezileri sayesinde insan da götürmeyi amaçlıyorum. Oradaki durum sandığımızdan çok daha kötü. Biraz insanları pet shop'lara değil de barınaklara yönlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Oradan kaç hayvan kurtarırlarsa, kaç köpeği kediyi mutlu ederlerse ben de o kadar mutlu olacağım. Yakın zamanda çok daha fazla şey yapacağım. En yakın hedefim hayvan ambulansını tekrar faaliyete geçirmek. Üç sene önce maddi olanaksızlıklardan dolayı motoru kapatıp kenarda durmaya başladı. Şoförü, arabaların bakımı, benzini, her şeyi ayrı para. Bunların hepsi maliyet.

Biraz da albüme gelelim. Bu proje aklınızda ilk olarak nasıl şekillendi?
Hayvanlar için bir şey yapmak istiyordum ama yapacağınız her şey biraz önce de dediğim gibi paraya dayanıyor. Sponsorlara gidiyorsun. Onlara giderken ortaya bir şey koymak lazım. Bu albüm iyi bir araç oldu bizim için. Büyük firmaların, sosyal sorumluluk projelerinde yer almaları onlar için de çok önemli ve iyi bir araç oldu. Samsun Demir ve Özden Bora bana çok yardımcı oldular. Hatta "Portakal Orda Kal" Özden Bora'nın seçimidir. Bu yaz çok konuşulacak bu şarkı demişti, dediği de oldu gerçekten.

Projeye en başından beri "single" kararı vererek mi başladınız?
Aslında tek bir şarkı düşünüyorduk. Sonra "Bir tane daha mı koyalım?" derken Halil Sezai'nin "Paramparça" şarkısına vuruldum. "Bunu da koyabilir miyiz?" dedim. Birken iki, ikiyken üç oldu haliyle.

Burak Kut, Teoman ve Halil Sezai Paracıkoğlu... Düet yaptığınız isimleri nasıl belirlediniz?
Teoman dediğim gibi aynı koroda yıllardır müzik yaptığım bir arkadaşımdı. Bir de Teoman ayrıca en severek dinlediğim isimlerdendir. Rock müzik dinleyicisiyimdir ve Teoman benim için hep bir numaradır. Ezberlemediğim şarkısı yoktur, gitmediğim konseri çok azdır. O nerede ben oradayımdır. Teoman'ın bu albümde olması benim için çok önemliydi. Teoman kendisini çok gösteren, anlatan bir insan değildir ama çok da iyi bir dosttur aslında. Yıllardır Boğaziçi'ndeki o küçük arkadaş grubumuzdan hala kopmayan ve eski dostluklarına çok sahip çıkan bir insandır. Çok teşekkür ederim ona. Burak Kut benim "Ladies and Gentlemen" korosunun başındaki Çelik Kasapoğlu'nun arkadaşıydı benim de daha öncesinden tanıdığım bir isimdi. O da gözü kapalı girdi bu projeye. Halil Sezai, benim sinema yazarı olarak çok severek izlediğim bir oyuncu. Müzisyenliği de çok ayrıdır. Yeni albümü çıkacak şimdi, internette de fırtınalar koparıyor. Sadece internetteki hayran kitlesiyle ciddi konser salonları dolduruyor. Hep bir ağızdan şarkıları söyleniyor. O da çok iyi işler yapacak. Kendisini dinlemenizi tavsiye ederim. O da ilk düeti söylediğimde sıcak baktı. Her şey böyle oluştu, çok da güzel oldu.

Düet yaptığınız isimler dışında müzik çevresindeki dostlarınızdan herhangi bir destek aldınız mı?
Sezen Aksu çok destek oldu. Stüdyoya gittiğimizde şarkıyı benim için tekrar okudu, yol gösterdi. Cihan Okan vokal koçu olarak destek verdi. Ona da çok teşekkür ediyorum. Klipte bana sinema dünyasından tanıdığım Sarp Apak, Burak Özçivit, Tamer Karadağlı gibi isimler eşlik etti, onların da yeri ayrı. Sonuçta hiç biri normalde kliplerde oynayan oyuncular değil. Buna klip olarak bakmadılar, buna bir sosyal sorumluluk projesi olarak baktılar. Çok sıra dışı bir klip oldu. Bu kadar iyi oyuncuların bir arada olup ortak bir işe imza aldığı tek klip "Portakal Orda Kal". Bu oyuncuların hepsinin hayran sitelerinden de çok destek geliyor. Burak Özçivit'i sokakta köpeklerle oynarken görmek, hayranlarının da hoşuna gidiyor. Bu da insanları amacımıza yaklaştırıyor.

"Portakal Orda Kal" şarkısının sözü ve müziği Sezen Aksu imzalı. Kendisiyle nasıl bir araya geldiniz, bu şarkının doğuşundan biraz bahseder misiniz?
"Portakal Orda Kal" Özden Bora'nın seçimiydi. Bu şarkı çok konuşulacak demişti. Sonra Sezen Aksu'nun evine gittim. Kedileri, köpekleriyle öyle güzel bir ortamda stüdyoya girdi ve parçayı okudu. O sırada kendi albümüne hazırlanıyordu. Kendi şarkılarını da herkesten önce dinleme imkanı buldum. Çok sıcak bir insan, bambaşka. Saatlerce konuşup vaktin nasıl geçtiğini anlamadığınız bir insan. Ağzının içine bakarak saatlerce anlattıklarını dinleyebilirsiniz. Böyle bir ortamda bu şarkıyla tanıştım.

Peki "Aşk Var Ya" şarkısını seçmenizdeki sebep ne oldu?
O da Samsun Demir ve Özden Bora'nın ortak seçimidir. Sadece Halil Sezai'nin "Paramparça" şarkısı benim bulduğum ve her dinlediğimde beni çok etkileyen, bambaşka yerlere götüren hüzünlü bir şarkı. Onun içine bir de şiir okudu Sezai o da çok güzel oldu. Şimdi yaz mevsimi, biraz havalar sıcak, tempolu şarkılar ön planda ama sanırım sonbaharda ona da bir klip çekeceğiz ve o şarkı da farklı bir dinleyici kitlesine ulaşacak.

Siz bireysel olarak söz yazıyor musunuz?
Hayır öyle bir yeteneğim yok. Keşke olsa, o çok ayrı bir yetenek.

Bu projeyi geliştirmeyi düşünüyor musunuz? Konserler, imza günleri gibi aktiviteler olacak mı?
İmza günü yapmayız demiştim ama çok iyi bir fikir verildi. Belki de yapmak ve duyurmak lazım. İmza günlerinde amaç sadece albüm satmak ve imzalamak değil. Biraz insanlarla konuşmak, birkaç kişinin kafasını değiştirmek, belki barınaklara yönlendirmek ve hayvan haklarıyla ilgili bilgi verebilmek istiyorum.

Peki projenin devamı gelecek mi?
Aslında düşünüyorum çünkü bundan sonraki amacım küçük küçük mesajlarla hayvan haklarıyla ilgili bir şeyler söyleyebilmek. Bu albüm iyi sattı. Hedeflediğimden çok daha fazla ilgi gördü. Benim için bu aslında yeşil ışık. Olabilirse ikincisi, üçüncüsü, nereye kadar giderse yapmak isterim. Tek şartım tabi ki yaptığım her şeyin gelirinin hayvanlara gidecek olması. Hiçbir şekilde mesleğimi, gazeteciliği, televizyonculuğu bırakıp şarkıcı olarak piyasada yer almayacağım. Müzikle ilgili yaptığım ve yapacağım her şeyin geliri hayvanlara gidecek.

www.ttnetmuzik.com
13.06.2011

9 Haziran 2011 Perşembe

Pink Floyd efsanesi devam ediyor!

Müzik dünyasının efsane olmuş gruplarından Pink Floyd, dinleyicilerine yepyeni bir proje sunuyor. İddialı bir Pink Floyd projesi olarak gösterilen "Why Pink Floyd...?"; arşiv kayıtları, koleksiyon setleri ve daha önceki kayıtların tekrar yorumlanmış versiyonlarından oluşuyor.

Müzik dünyasına yön veren gruplardan biri olarak, geçmişten bugüne yaptıkları çalışmalarla adlarını müzik tarihe yazdıran Pink Floyd grubu "Why Pink Floyd?" adı altında yayımlanacak olan materyallerle, grubun dinleyicilerini sevindirecek. Super-deluxe box set'lerde ve multi-disc set'lerde daha önce yayımlanmamış şarkılar, konser kayıtları ve grubun en bilinen performanslarından, 1974'te Wembley'de kaydedilmiş "Dark Side of The Moon" performansı yer alacak. Proje kapsamında, dinleyiciler için farklı seçenekler iki farklı seçenek sunuldu. "Discovery" serisi remastered CD'lerden oluşurken; "Immersion" CD/DVD/Blu-ray/box-set'ler ise "Experience" edisyonunu oluşturuyor.


www.ttnetmuzik.com

7 Haziran 2011 Salı

RÖPORTAJ / Hadise - Aşk Kaç Beden Giyer?

Hadise, 2005 yılında Avrupa'da yayımladığı ilk albümü "Sweat" ile yurtdışında yavaş yavaş dikkatleri üzerine çekmeye başlamışken, asıl büyük çıkışını bu albümde yer alan "Stir Me Up" şarkısıyla gerçekleştirdi ve Türkiye'deki müzik otoritelerinin bir anda tüm ilgisini kendisine çekti. Güçlü sesi, güzelliği, sahne şovları ve dünya pop müziği trendlerine olan yakın duruşuyla müzik dünyasında çok kısa bir sürede kabul gören ve büyük bir hayran kitlesine ulaşan Hadise, 2009 yılında Moskova'da Eurovision Şarkı Yarışması'nda Türkiye'yi temsil ederek "Düm Tek Tek" şarkısıyla dördüncü oldu. Başarılarının bir tesadüf olmadığını gösteren Hadise, genç yaşına rağmen müzik kariyerine pek çok ödül, dört stüdyo albümü ve binlerce konser sığdırdı. Geçtiğimiz Nisan ayında yayımladığı beşinci ve son albümü "Aşk Kaç Beden Giyer?" ile müzik listelerinde zirveye demir atan ve uzun süre daha orada kalacağının sinyallerini veren genç sanatçı; bir süre kendisini dinleyerek müziğe olan bakışını tazeledi, kendi müzikal kimliğini yakaladı, yaşadığı her şey için minnettarlık duydu ve büyük bir heyecanla yepyeni albümünü anlattı.


Albümü hazırlarken müziğinizi ve müziğe olan bakış açınızı etkileyen bazı değişiklikler yaşadığınızı belirttiniz. Müzikal açıdan konuşursak, ne gibi değişiklikler var artık sizde?
Bu albümü yaparken, ne istediğimi ve nereye gittiğimi çok iyi bildim. Vizyonum tertemizdi, bembeyazdı. Bir kere; "Hadise ne yapacak? Nasıl bir şarkıyla çıkacak?" beklentisi çok yüksekti. Bu dönemi yaşamak gerçekten çok zor. Stüdyoda o şarkıları okurken, dinlerken, beni anlayan bestecilerle çalıştığımı çok iyi hissettim. Erdem Kınay beni çok iyi anladı. Aslında Erdem herkese şarkı veremez. Onun bambaşka bir vizyonu var. Dünya müziğini takip ediyor ve hiçbir şekilde kopyalamıyor. Sen de dünya müziğini takip edebilirsin. Bu yaz çıkan hit şarkılardan bir şeyler alıp, yepyeni bir şey yapabilirsin ama Erdem bunu asla yapmıyor. Ozan Çolakoğlu "Superman"i uçurdu. Beş prodüktör, besteci ve aranjörden oluşan bir ekip olan Street Fabulous'un da çok önemli, çok büyük emekleri var. Tüm mix ve mastering'ler onlara ait. Kendileri Fransa, Almanya ve Amerika'da çok başarılı isimler. Çalıştıkları sanatçıların albümleri çok satıyor. Şu an grubun bir kısmı Amerika'da. Mesela "Aşk Kaç Beden Giyer" ve "Melek"in müzikleri onlara ait.

Erdem Kınay'dan bahsetmişken, onun müziğinize ne derece etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?
Çok şey kattı. Bir kere bizim çalışmamız çok rahat geçti. Birbirimizi çok iyi anlıyoruz.
"Yetenek" onun, "Mesajımı Almıştır O" onun, "Kalbine Yalan Bulma" onun, "Burjuva" onun ve hepsi birbirinden farklı. Hiçbiri birbirine benzemiyor ve aslında hepsi tek bir adamdan çıktı. Erdem de benim gibi her şey dört dörtlük olsun istiyor. Bu yüzden bazen çarpıştığımız anlar da oldu. Benim gibi düşünen ve benim gibi dört dörtlüğü isteyen insanlarla bunu hep yaşıyorum. İyi ki de yaşıyorum çünkü çok güzel bir iş çıkıyor ortaya. Albüm kayıtlarımız da çok eğlenceli geçiyor. Geçenlerde bir programda Erdem benimle ilgili çok güzel konuşmuş. Albüm kayıtlarımız 45 dakika sürüyor demiş, doğru da söylemiş. Biz şarkıları çok çabuk okuyoruz ama "Aman bitirelim" diye değil, üzerine düşerek, çok emek harcayarak. Yine de her şey çabucak çıkıyor, uyum var çünkü? Benim ne istediğimi, bana ne yakışacağını çok iyi anlıyor, Avrupa'yı biliyor, Türkiye'nin de sevdiği müziği unutmadan tabi ki? Onun kombinasyonunu yaratabilmek çok zor. Her aranjör bunu yapamaz. Bu yüzden de ben herkesle çalışamam. Benim bir çizgim var ve o çizgiyi anlayabilen besteci ve aranjörlerle çalışmak zorundayım. Her aranjörün bir kimliği vardır. Arabesk şarkın varsa birkaç aranjör o alanda çok başarılıdır ve şarkılarını onlara götürürsün. Benim çizgimde de işte birkaç aranjör var, onlarla da sürekli sürprizler yaratmaya devam ederiz inşallah.

Albümde dokuz şarkı yer alıyor ama gelen tepkilere bakılırsa dokuz şarkı dinleyicilerinize yetmemiş?
Ben albümü hazırlarken, aslında insanlara yetmesin diye hazırladım. Otuz şarkı dinleyip arasından dokuz şarkı seçmedim. Bu repertuvar bir sene içinde oluştu. Son dönemde görüyoruz, özellikle de dünyaca ünlü isimler bunu yapıyorlar; iki tane single yer alıyor albümde, diğer şarkılar sadece "şarkılar" olarak kalıyorlar, isimlerini bile bilmiyoruz. Ön plana çıkarılmıyorlar. Ben bu albüme bilerek albüm şarkısı koymak istemedim. Her şarkıda şunu düşündüm. "Bu şarkı hit olabilir mi?", "Buna klip çekebilir miyim?". Bu iki soruya da "Evet" deyince, şarkıları böyle seçtim. İki tane yaz şarkısı olsun, ondan sonra da single yaparız, doldururuz ajandamızı diyen bir sanatçı değilim. Mesela en son "Kahraman" albümü 2009'da çıktı. İki sene sonra da bu albüm çıktı. Ben sanatçı olarak bir şeyler anlatabilmek için bir şeyler yaşamak zorundayım. Yoksa o albüm bana başarılı gelmiyor. Yapamıyorum yani, muhakkak bir şeyler yaşamam lazım. Yaşadıklarımın katkısı da başarı olarak yansıyor. İyi ki de ne yaşadıysam yaşamışım, iyi ki de tecrübeler olmuş hayatımda. Hem özel, hem de profesyonel hayatta. Çünkü bu benim sanatçı kimliğimi etkiliyor.

Bu albümde dans müziğine daha yakın bir noktada duruyorsunuz. Yaptığım gözleme göre de büyük bir kitle sizin müzikal açıdan kendinizi bulduğunuzu savunuyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Bir kere teşekkür etmek istiyorum. Ben ne kadar içime sinen bir albüm yapsam da, eğer insanlar sevmezse o albümün hiçbir değeri yok. Bunlar gerçekler yani. İnsanlar sevmediği çikolatayı da satın almıyorlar. Tadı güzel olmayınca bir daha onu yemiyorsun. Bu yüzden teşekkür ederim. Çok güzel bir soru, heyecanla cevap vereceğim. Bunları duymak çok güzel çünkü ben de aynı şeyi düşünüyorum. Ben de kendimi tekrar müzikal anlamda bulduğumu hissediyorum. Bir süre kendi içimde kaybolmuştum. Müzikle alakalı biraz kendimi kaybetmiştim. Bunu açık açık söyleyebilirim. Bunu ekibim de bilir, bana kimse zorla bir şarkı söylettiremez, bir şarkıyı mecburen seçmelisin diyemez ama bazen insan biraz etkileniyor ve hiç içine sinmeyen şarkıları seslendirebiliyor. Herkesin bir düşüş ve bir çıkış çizgisi oluyor. Ben de birtakım düşüşler yaşadım. İyi ki de yaşamışım çünkü sürekli insan en tepede kalamaz. En azından bir kere dibe vurmak lazım. İnsanlar Hadise'yi artık tanıdı, albümü kötü olsa da insanlar onu tanıyacak o bambaşka bir şey ama albümün başarısının değeri, insanların beni tanımasından çok daha büyük. Bu albümde ben de bunu hissediyorum. Çok büyüdüğümü ve kendi müziğimi keşfettiğimi hissediyorum.

Sizce bu albüm, piyasaya son dönemde çıkmış olan pop albümlerinden daha farklı bir konumda mı değerlendirilmeli? Risk aldığınızı düşünüyor musunuz?
Biraz risk aldığımı düşünüyorum neden çünkü albümde "haydi eller havaya" şarkıları yok. Yanlış anlaşımlasın, öyle şarkılara da saygım sonsuz. Türk halkı eğlenmeyi seviyor, bu başka bir şey ama "haydi eller havaya" olmadan da seyircimizi eğlendirebiliriz. Ben bunu anlatmak istiyorum. Öyle bir şey oldu ki Türkiye'de, artık sadece cover yapılıyor, yeni şarkı üretilmiyor, yeni altyapılar çıkmıyor. Hepimiz söylüyoruz bunu. Ben de bu yüzden yeni bir şey yapmam lazım, tamam Hadise altyapıları olsun istedim. Albümde kendisini geliştirmiş bir Hadise altyapısı var. Biraz daha büyümüş, yenilikler bulmuş bir Hadise var. Mesela benim sanatçı kimliğim, lay lay lom şarkılara bir sahne performansı yapamaz. Koreografisi bile olmuyor. Çünkü zaten o şarkıların bpm'i(müzikte dakika başına düşen vuruş sayısı) genellikle aynı ve melodilerden dolayı istediğim dansı o şarkının üzerine yapamam. Çok önemli bir şey bu çünkü ben sadece sahnede şarkımı okumuyorum. Oyunculuk ruhu da ekliyorum danslarımı yaparken. Sadece dansı öğrenip, koreografi ezberleyip, insanlara sunmak değil bu, hissederek sunmak.

Sizin için bir dönem Yıldız Tilbe'den şarkı alacağınıza dair haberler çıkmıştı, bu doğru bir haber miydi?
Evet doğruydu. Ben Yıldız Tilbe'yle buluştum. Yıldız Tilbe çok büyük bir besteci, buna kimse karşı gelemez. Çok büyük ve çok saygı duyduğum bir isim. Bülent Seyhan, ben ve menajerim buluşup Yıldız Tilbe'nin evine gittik. Yıldız Tilbe'nin çok güzel bir defteri var, tüm sözleri oraya yazıyor. Şarkıları dinletti bana. Ondan sonra bir türlü buluşamadık. Hani bazen olur ya, bir araya gelemezsin. Ne kavga, ne tartışma hiç bir şey yok çünkü o beni çok seviyor biliyorum. Ben de onu çok seviyorum ve sayıyorum ama bir türlü buluşamadık. Biliyorsunuz, müzik buluşarak ortaya çıkıyor. Bir o yurtdışındaydı ben buradaydım, sonra bir kere tam tersi oldu. Olsaydı en azından bir şarkının Yıldız Tilbe'den olmasını isterdim. Tabi şarkı yine kendi tarzımda olurdu. Mesela "Aaa neden Yıldız Tilbe'den alıyor?" gibi yorumlar da okudum. Neden almayayım ki? Tamam, damar şarkılar yazıyor diye bana da benim tarzımda şarkı yazamaz mı? İnsanların artık bu düşünceleri aşması lazım. Nasıl Sezen Aksu bir popçuya pop şarkı veriyor, arabeskçiye arabesk şarkı veriyorsa bunu Yıldız Tilbe de yapıyor. Onların bir besteci kimliği var. Kendi sanatını ve kendi şarkılarını bir kenara koyalım. Ben zaten öyle bir şarkı dinliyorsam bana yakışan sözleri ve melodileri seçerim.

Aslında sizin de bir besteci kimliğiniz var?
İngilizce söz yazma konusunda kendimi çok tecrübeli ve iddialı hissediyorum ve başarıyorum da bunu. Mesela ben Flamanca da çok iyi biliyorum. Belçika'da doğdum. Bana Flamanca şarkı yaz desen yazamam. Türkiye'de de aynı bu durum. Şarkı yazmanın dille veya Türkçe'yi yeterince bilmemekle alakası yok. İyi bir şarkı yazabilmek için çok fazla kelime gerekmiyor. Bu yüzden de dille alakası yok ama benim "Her şeyi ben yapmak istiyorum" diye bir egom yok. Bu yüzden Türkiye'de değerli besteciler var ve bizler de onlarla çalışıyoruz.

Çıkış şarkısının "Superman" olmasına nasıl karar verdiniz?
İlginç bir dönemdi. Bu şarkı aslında çıkış şarkımız olmayacaktı. Aslında "Mesajımı Almıştır O" şarkısıyla çıkmak istiyordum. Çok eğlenceli bir parça ve ben de insanın içini kıpır kıpır eden pozitif bir şarkıyla çıkmak istedim. Gülşen'le stüdyoda buluştuk. "Superman"in ilk versiyonunu dinledik ve inanın bambaşkaydı. Bu versiyonuyla hiç alakası yoktu. Daha yavaş ve vokaliyle daha seksi bir şarkıydı. Biraz göbek dansı tarzına çekilebilirdi hatta. Sonra Ozan Çolakoğlu ne yaptıysa şarkıyı uçurdu. En mütevazı, sıfır egolu aranjörlerden biri Ozan Çolakoğlu. Ben böyle bir insan hayatımda görmedim. Bir insan bu kadar mı sıfır egolu olur? Daha önce de "Düm Tek Tek" için birlikte çalıştık, onda da çok emeği var. "Deli Oğlan", "A Good Kiss" gibi şarkılarda da çalıştık. Neyse, biz Gülşen'le stüdyoda buluştuk ve ekipçe şarkıyı dinlemeye gittik. Ben bilgisayarı önüne koydum, dinliyorum. O an zaten klip çekeceğimiz şarkının da görsel olarak tüm ön hazırlıkları tamamlanmıştı. Şarkı bitti, döndüm dedim ki "Kusura bakmayın arkadaşlar ama biz bununla çıkıyoruz". Arkamdaki herkes de tamam bununla çıkalım dedi, kimse itiraz etmedi. Gülşen tabi çok sevindi çünkü bir sanatçı için çıkış şarkısı önemli bir şey. İçime çok sindi bu şarkı. Sonra hemen şarkıyı yönetmenimiz Nihat Odabaşı'na yolladık. Buna hemen story board hazırlattık ve klibimizi çektik.

O zaman ikinci klip hazır diyebilir miyiz?
Hayır işte değil maalesef. Öyle bir sıkıntı da var. "Aşk Kaç Beden Giyer?" diyenler var, "Burjuva" diyenler var, "Mesajımı Almıştır O" diyenler var. Bakalım, önümüzdeki günlerde şarkıyı belirleyeceğiz.

Bir dönem, albümünüze girecek olan bazı şarkıları çıkarıp, tekrar bir şarkı arayışına başlamıştınız. O dönemi nasıl geçirdiniz?
Bir kere bu medyada çok ağır yansıtıldı. O kadar ağır bir dönem değildi. Yalnızca iki şarkı okunmuştu, saklanacak bir şey yok, açıkça söyleyebilirim.

Bizlere bütün albümünüzü baştan sona değiştirdiğiniz yansıtıldı?
Evet, öyle yansıtıldı ama öyle bir şey yoktu. Ben zaten bir kişiden tüm albüm çıksın istemedim. Zaten müzikal anlamda kendimi arıyordum ve değişik insanlarla çalışarak da kendi müziğimi buldum. İki şarkı kaydedilmişti, mix'leri de yapılmıştı. Sonra dedim ki, ben bu şarkıları okumak istemiyorum. Basında bu konu "Hadise'nin albümü tehlikeye düştü" diye yansıtıldı. Aylardır albümü bekletiyor çünkü şarkı bulamıyor dendi. Affedersiniz ama iki şarkının yerini hemen doldurabilirsiniz. Çalışacak doğru insanları bulduktan sonra bu öyle zor bir şey değil. Biz çok detaylı çalıştığımız için bu albüm gecikti. Tek neden bu. Kayıtları Belçika'da yaptım. Prodüktör arkadaşım o dönemde baba oluyordu. Çocuk doğdu, ben onu iki hafta bekledim. Türkiye'ye gelip albümü burada da kaydedebilirdim ama hayır ben Youssef ile kaydetmek istiyorum dedim. Çünkü ben bu albümün vokal kayıtlarına onunla başladım. Beraber kaydettik ve bekledim ben onu. Sonra tekrar birleştik, bütün şarkıları okuduktan sonra tekrar bir hafta ara verdik, bu bir haftada yansıtılan ve kulağa hoş gelmeyen tüm detayları değiştirdik. Tekrar tekrar değerlendirdik, şuraya şunu mu eklesek tekrar mı okusak derken albüm süreci uzadı. Street Fabulous grubundaki arkadaşlardan birinin de işleri vardı o dönem, onu da bekledim bir hafta. Müzik dünyasında bir hafta bile çabucak geçiyor. Billboard'lara yerler açılsın diye bekledik. Bizim albümü çıkarmak istediğimiz dönemde billboard için yer yoktu. Herkes kendi rezervasyonunu yapıyor tabi. Albümü şimdi çıkarıp dört hafta sonra billboard yapmak da saçma olurdu.

Albümdeki şarkılar büyük sahne şovları için alt yapıları çok zengin ve uygun şarkılar. Konserlerinizde bizleri bu tarz sürprizler bekliyor mu?
Hayal ettiğim çok büyük konserler var. Tabiî ki dünya starları gibi imkanlarımız yok ama dünya platformlarında olmak isterim. Dünya turnesi yapmak isterim, bu benim hayalim. İnşallah o günü de göreceğiz. Başka projelerimiz de var ama bu albüm gölgelenmesin diye çok fazla bahsetmek istemiyorum.

Bu albümde İngilizce bir şarkı göremedik. İngilizce şarkılardan oluşan ayrı bir projeniz var mı?
Evet albüme bilerek İngilizce şarkı koymadık çünkü insanların kafası karışmasın istedik. İngilizce şarkılar tamamen İngilizce olacak albüme ayrıldı. İngilizce bir albüm projemiz de bizi bekliyor. Çok güzel olacak inşallah.

Peki bu proje yakın bir zamanda mı olacak?
Belli değil şu an. Bu albüm çıktığından beri yerimde durmadım. Çok promosyon yapıyoruz. İnsanlar beni yakından görsün, benimle konuşsun istiyorum. Benim sanatçı kimliğimi medyada herkes bilmiyor. Mesela sizler, radyolar bence bunlar önemli ilişkiler. Bunları sıcak tutmak lazım. Buradan albümü insanlara tanıtabilirim. Bu röportaj mesela kaç kişiye ulaşacak, radyoda yapacağım sohbeti kaç kişi dinleyecek? Önce albümü konuşmam lazım ki konserlerimiz ve projelerimiz sonra gelsin.

www.aveamuzik.com

06.06.2011

3 Haziran 2011 Cuma

David Helfgott, şehrinize geliyor!

Klasik müzikseverlerin, çalışmalarını ilgiyle takip ettiği ve dünyanın en önemli piyanistlerinden biri olarak kabul edilen Davidd Helfgott, heyecanla beklenen Türkiye turnesine başladı. Beş şehirde yedi ayrı konser vermek için Türkiye'ye gelmiş olan Helfgott'un daha önce İstanbul'da verdiği beş konserin de biletleri aylar öncesinden tükenmişti.

Oscar ödüllü "Shine" filmiyle hayatı beyaz perdeye aktarılan ve milyonlarca seyirciye ulaşan, şizofreni hastası piyanist David Helfgott; 29 Mayıs'ta İstanbul'da başlayan turnesine devam ediyor. On iki yıl akıl hastanesinde yattıktan sonra müziğe ve yaşama dönen David Helfgott'un biletleri tükenmek üzere olan konserlerinin tam programı ise şöyle; 2-3 Haziran Ankara Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Salonu, 7-8 Haziran Adana Büyükşehir Tiyatro Salonu, 10 Haziran İzmir Adnan Saygun Kültür Merkezi. "Billboard" dergisi tarafından en başarılı klasik müzik albümü seçilen ve 4 milyon satış rakamına ulaşan "The Last Great Romantic, Rahmaninov" albümünden de eserlerin yer alacağı konserlerle unutulmaz bir gece yaşamaya hazır olun.


www.ttnetmuzik.com