30 Aralık 2009 Çarşamba
Harika çocuk Bora Uzer!
22 Aralık 2009 Salı
Ingido'da "indie" bir gece
Geçtiğimiz hafta çarşamba gecesi Indigo iki yabancı grubu ağırladı. Bant dergisinin organize ettiği "City Star Nights by Converse" konserleri kapsamında Casiotone For The Painfully Alone ve Wildbirds & Peacedrums ülkemize arz-ı endam ettiler. Öncelikle şunu söylemeliyim, bu iki grup hakkında da hiçbir şey bilmeyen biri olarak Indigo'ya gitmek üzere evimden çıktım. Dolayısıyla ne dinleyeceğimi bile bilmeden, konser sever insan modumu üzerime takınıp, konser olsun çamurdan olsun mantığı ile düştüm yollara. Ön grup olacağını bile bilmiyordum ki ön grup Wildbirds & Peacedrums imiş. Bu İsveç'li grup, henüz İsveç'te de 2006'dan beri aktif olan, Mariam Wallentin ve kocası Andreas Werliin'den oluşuyor. Müzik tarzları hakkında şu "tarz bölünmesi" denen olay tavan yapmış haldeyken herhalde en basitinden folk, experimental, psychedelic'den ortaya karışık bir şeyler diyebilirim. Sadece vokal, davul ve bagetlerle neler yapılabildiğinin ve bu yapılanın ne kadar da harikulade olabileceğinin canlı yansıması oldular o gece. Yaklaşık 1 saatlik performansları Indıgo'da yerlerini almış, toplasan 60 kişinin ağızlarını açık bıraktı. Hatta konser sonrası "inanılmaz bir deneyim yaşadık şu an" bile dedik birbirimize. Sahneden seyircilere geçen o müzikteki samimiyet ve Mariam Wallentin'in belli bir kalıba sığdırmaya çalışmadan kullandığı vokali, tüm bedenleri ve ruhları ile kendilerini o an sahnede yaptıkları müziğe vermeleri gerçekten de "inanılmaz bir konser deneyimi" tanımıma gayet uyar, hatta ana grup bile olabilirlerdi. Buradan tıklamak suretiyle ulaşabileceğiniz myspace sayfalarından kendilerini dinlemeniz mümkün. Kafanız güzel olursa, daha da bi seversiniz.
18 Aralık 2009 Cuma
RÖPORTAJ / Işın Karaca - Uyanış
Türk pop müziğinin güçlü seslerinden Işın Karaca; Sezen Aksu’nun vokalisti olarak başladığı müzik kariyerine 2001 yılında çıkardığı “Anadilim Aşk” albümü ile tek başına devam etti. Tüm söz ve müziklerin Sezen Aksu’ya ait olduğu albüm ve Işın Karaca’nın güçlü sesi kısa sürede müzikseverlerin beğenisini kazandı. 2004 yılında ilk defa kendisine ait bir bestesinin bulunduğu ikinci albümü “İçinde Aşk Var” ve 2006 yılında üçüncü albümü “Başka 33/3”ü piyasaya süren sanatçı; aynı yıl içinde jazz, RnB, funk, soul ve yabancı pop şarkılardan oluşturduğu bir repertuarla “Işın Karaca Undercover Project” ile iki sene boyunca çok sayıda konser verdi. Bir çok reklam filmi, ortak proje, düet ve dizi müziklerine de sesi ile hayat veren Karaca, bu sene Mayıs ayında dördüncü stüdyo albümü olan “Uyanış”ı yayınladı. Sibel Alaş, Zeki Güner, Erol Temizel, Erdem Yörük gibi isimlerle çalışan sanatçı, bu albümde yorumculuğunun yanı sıra söz yazarı ve besteci olarak da kendini gösterdi. Müzik kariyeriyle beraber oyunculuk, televizyonculuk ve yazarlık alanlarında da başarılı işlere imza atan Işın Karaca “Uyanış”ını anlattı.
Ben ilk albümümden itibaren kendimi anlatmak için yollar arıyorum. Sadece şarkıcı olarak kalmak bana yetmemeye başladı. Her geçen gün gelişen şarkıcılığımın yanı sıra içimde yaşadığım fakat anlatamadığım nota ve sözlerin düellosunu sunmak için büyümem gerekiyordu. “Uyanış” sadece kendi hayatımdaki algı açıklığını anlatmakla kalmıyor. Uzun bir sürecin sonucunda kabul ettiğim bir başlangıç.
Ben sürekli üreten bir insanım, ancak bana göre müzikal yolculukların bir hikayesi olmalı. Albüm yada single yapmak, asla "hit şarkı yakaladım, çıkaralım ve parayı vuralım" mantığında olmamalı. Yurt dışındaki şarkıcılara baktığınız zaman müziğin neden bu kadar büyük bir sektör olduğunu görebiliyorsunuz. Biz hala küçük işler peşinden koştuğumuz için müzik sektörü bu kadar darbe almış durumda. İki ya da üç sene bana normal bir süreç gibi geliyor albüm çıkarmak için. Sonuçta bir şey üretebilmek için önce insan onu yaşamalı.
Türkiye gelişmekte olan bir ülke ve bana göre yeni jenarasyon çok şanslı. O kadar çok seçenek hakkına sahipler ki! Bana göre müziğin her dalına el atmamak lazım. Ancak şu da var ki rap, funk, RNB müzikleri bana çok yakın geliyor. Haliyle arkadaşlarımla ortak çalışmalarda bulunmak da bana çok keyif veriyor.
Erol Temizel benim hep çalışmak istediğim bir aranjördü. Funky ile “Başrol” gibi bir şarkı yapınca da Erol’la çalışmak nasip oldu. Bu tarz hep olacak mı bilinmez. Biraz da şarkı yazılımlarıma bağlı.
“Uyanış”ta cover olarak karşımıza “Bambaşka Biri” çıkıyor. Günümüzde hala güncelliğini yitirmemiş olan bu şarkıyı tercih etmenizin nedeni neydi?
“Bambaşka Biri” herkesin çok bildiği ve sevdiği bir şarkı. Hep “Bambaşka Biri” gibi bir şarkı yazmak lazım diye yaşadım. Sonunda orijinalini söyle bu dertten kurtul dedim!
Ben her albümde "Ben yaz şarkıları söylememeliyim" diye dövünürüm ancak kader benim albümlerimi hep yaza denk getirir. “Bilmece”den sonra biraz ara verdim. Bu önümüzdeki haftadan itibaren arka arkaya iki ya da üç klip çekeceğim. İlki benim favori şarkım olan “Uyanış”a gelecek.
Türkiye’de bu çok zor. O projeye sırf deşarj olmak için başladım. Sonra o kadar çok rağbet gördü ki iki sene devam ettik. Bir gün İngilizce bir albüm yapmak isterim ama biraz kısmet o işler…
Zaman zaman koruyamıyorum. Herkes kadar zaaflarım var. Zor düşerim ama düştükten sonra kendimi çabuk toparlamayı biliyorum.
Yeni yıl hızlı başlayacak. Amerika’da bir dizi konserlerim olacak. Mart ayına bir proje albümü yetiştirmeye çalışıyorum. Bir de kendi tasarladığım kıyafetlerim var. İnşallah yaz 2010 sezonuna da onları yetiştireceğim.
9 Aralık 2009 Çarşamba
Şebnem Ferah "Benim Adım Orman" için geri sayım!
8 Aralık 2009 Salı
Redd ve Kargo&Mirkelam konserleri üzerine
Bayramın birinci günü olan 27 Kasım akşamı Ghetto'da gerçekleşen Redd konserine gittim. Redd'i bilirim, kliplerini izlerim, son albümlerini bazı bazı dinlerim ama ilk defa Redd konserine giden bir insan olarak kesinlikle hayran kaldım. Bir kere, elindekileri zorlayarak çok daha iyisine ve imkanların ötesine geçmek isteyen, buna rağmen popülariteye karşı olan bir grup olduklarını hep röportajlarından ve şarkılarından seziyordum ama konserini de görünce bundan emin oldum. Konsere birkaç dakika kala barkovizyona yansıtılan bir video izletildi dinleyicilere. Doğumdan ölüme kadar geçen süreci anlattıkları son albümleri "21"in yapım aşamasını çok yerinde anlatan bu videodan sonra grup elemanları konserin açılış şarkısında yüzlerinde beyaz maskelerle sahnedeki yerlerini aldılar ve ilk şarkıyı maskelerle söylediler. Her şarkıya özel olarak hazırlanmış videolar, sahne ışıklandırması, Redd'in dopdolu melodileri barından müziği ve Doğan Duru'nun sesi atmosferin içine insanı ister istemez sokuyor. Şarkı aralarında grubun vokali Doğan Duru'nun da taviz vermedikleri duruşları ile mevcut sisteme ve müzik endüstrisine geçirdiği laflar seyircileri daha da bir konserin içine aldı. Sol eğilimli mesajların havada uçuştuğu konserden erken çıkmak zorunda olduğum için hala deliler gibi üzgünüm. Belki de bugüne kadar en keyifle izlediğim yerli grup konserinlerinden birinde olup 5-6 şarkı sonra çıkmak durumunda kalmak tüm gece down olmama yetmişken, konserin izleyebildiğim kadarıyla en can alıcı noktası ise Hrant Dink için yazdıkları "Özgürlük Sırtından Vurulmuş" şarkısını bugüne kadar vefat etmiş tüm gazetecilere adayıp, yayınlanan videoda da tüm bu gazetecilerin isim soyadları, ölüm tarihleri ve çalıştıkları yayın organın sırayla geçmesiydi. Ghetto'da bir konserleri daha olsun gözümü kırpmadan gidicem şerefsizim.
4 Aralık 2009 Cuma
RÖPORTAJ / Tan - İşaret
"İşaret" albümü için yaklaşık bir senelik bir ara verdiğinizi görüyoruz. Bu kadar kısa bir zamanda albüm hazırlıklarınızı nasıl yaptınız?
Ben bir albüm yapmak için çok fazla beklemek zorunda değilim aslında. Çünkü sürekli üretiyorum, şarkı yapıyorum. Bir şekilde bu şarkıları sunmam gerekiyor. Bir de ne yazık ki düzen artık eskisi gibi değil. Çok daha çabuk tüketiyoruz her şeyi. Teknoloji hızlandıkça, bir takım imkanlar arttıkça insanlar daha çabuk tüketmeye başladı her şeyi. Dostluklar bile çabuk tüketiliyor artık. Bir araya gelmen, insanların bayramını kutlaman bile bir mesaja bakıyor. Bu kadar hızlı tüketime dayalı bir dönemde şarkılara ulaşmak, onları indirmek ve dinlemek de çok hızlandı. Doğal olarak sanatçılar da artık daha yakın zamanlarda albümler ve single çalışmaları yapıyorlar. Biz de albümü yapıyoruz, tükendiğini hissettiğimiz zaman yenisine yöneliyoruz. Dikkat ederseniz bu hıza da artık herkes ayak uydurmaya başladı. Ayak uydurmayan da gerçekten zor duruma giriyor zaten.
Tüketim toplumu çarkının bir dişlisi olmayı kabul ediyor muyuz yani?
Evet, buna mecbur kalıyoruz. Gerçekten mecbur kalıyorsun ve hep kendini yenilemek mecburiyetinde hissediyorsun. Hemen yeni albüm, yeni şarkılar ortaya koymak durumunda kalıyorsun.
"Biliyor Musun?" şarkısına çekilen video klibin öyküsü nasıl oluştu? Mehmet Turgut ile nasıl bir araya geldiniz?
Ben zaten özel hayatımda parapsikoloji ile çok ilgiliyim. Arkadaşlar arasında hipnoz yapıyorum. Zaten hayatımın içinden aldığım bir şeydi ve konunun içine bu derinliği katalım istedim. Şarkının içinde de ayrıldığı sevgilisine kötü bir şey anlatmaya çalışan biri var ama insanlara ikili ilişkilerde kafasını vurarak anlatsan bile bir şeyi anlatamazsın. Doğru olanı söylesen bile anlamak istemeyen anlamaz. Bir şeyi anlatmanın en iyi yolu, anlayamıyorsa hipnozdur. Burada da adam hipnoz edip anlatıyor ki kafasına girsin.
Senaryo size mi aitti?
Evet benden çıktı.
İkinci klip şarkınızı nasıl seçeceksiniz? Yine Mehmet Turgut'la mı çalışacaksınız?
İkinci klip için "İşaret"e çok yakınız. Herhalde o olacak ama şimdi hayranlara soruyoruz, anketler açıyoruz. Hızlı bir şarkı olacaksa "İşaret"i istiyorlar. Yine Mehmet Turgut'tan başkası olmayacaktır. Çok iyi anlaştık çünkü, enerjimiz çok tuttu. Senaryoyu hala düşünüyorum ama yine aynı kategoride olsun istiyorum. "Biliyor musun?" klibindeki hipnozun arkasını nasıl getirebiliriz bilmiyorum ama devamı niteliğinde olsun istiyorum.
Mükemmeliyetçi bir yapınız olduğunu biliyoruz. Peki siz bu hazırlık aşamaları süresince ne zaman "İşaret albümü hazır, artık çıkabilir" dediniz?
"Tamamdır" demeyi beceremem ben. Sadece yapıyorum, güvendiğim dostlarım "tamamdır" dediyse albüm çıkıyor. Bana kalsa ben daha şu an ilk albümü çıkaramamıştım. Baya bir sürerdi yani. O yüzden onu mutlaka aşmam gerekiyor. "Tamam yaptık, bunu da yaptık, bir dahakine onu yaparız" diyerek bitiriyoruz albümlerimizi. En azından şarkıların içinde "ben" olduğum için çok fazla inceleyemiyorum. Dışarıdan yorumlar alıyorum.
Ferdi Tayfur'un "Yıldızlar da Kayar" şarkısından sonra şimdi de bu albümünüzde "Sanma ki" eserini yorumladığınızı görüyoruz. Ferdi Tayfur'un eserlerine özel bir ilginiz mi var?
Çok egoist olmamaya çalışıyorum bu konuda. Başkalarının şarkılarını almak da bir sanatçı için çok önemli bir şey. Tamam, hep kendi şarkılarımı yapmaya çalışıyorum ama özellikle de bu isim Ferdi Tayfur gibi bir isimse ve bundan bir önceki albümümde onun şarkısı ile çok güzel işler başardıysam onu da kendimle beraber yaşatmak istiyorum. Madem bu kadar yakıştırıldı ve sevildi, o yüzden bu albümde bir şarkısını tekrar koymak istedim. Bir sonraki albümde bakarsın yine onun gibi kıymetli olan başka bir isim olur. Ama böyle güçleri, enerjileri albüm içinde barındırmak istiyorum.
2005'ten bu yana yaptığınız işlere geri dönüp baktığınızda kendinizi son albümünüzle beraber şu an nerede görüyorsunuz?
Büyüyorum. Geç bile kaldım ben. İlk albümüm çıktığında 23 yaşındaydım, ben çok geç kaldığımı düşünüyorum. Kafamdaki trafikte 19-20 yaşımda albümü çıkarmak vardı. Tam ergenlik çağında ve gençlikte bazı şeyleri yeni yeni öğrenirken müziğe başladım, aynı zamanda bu piyasadaki öğrendiklerimi de kattım ve büyüdüm. Ben nasıl 30'una kadar büyüyerek geliyorsam, bu büyümenin içine müzikal açıdan gelişmeyi de katıyorum. Sürekli ilerlediğimi görüyorum. Şarkılarımda, yorumlarımda, hatta konuşurken, şu an sana röportaj verirken bile ya da bir televizyon programında bile ilerlediğimi ve kendime yeni bir şeyler kattığımı görüyorum. Bu, yaşla alakalı bir şey. Biraz geç kaldım ama doğru yaşta başladım. Bunun sonu umarım hiç gelmez, hiç bitmesini istemiyorum. Fakat bir gün biterse eğer umarım çok şey öğrenmiş olurum ve bu defa bildiklerimi birilerine öğretmeye başlarım. Öğretmekten de kaçmam. Belki prodüktör olurum, belki başka bir şey olurum ama mutlaka birilerine öğretirim.
Sizin için söylenen "slow şarkıların prensi" tanımlaması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Evet, slow şarkılarda bir ağırlığım var. İlk çıktığımız dönem bir bina yaptık kendimize. "Slow şarkıların prensi Tan" binası oldu. İkinci binada "Biliyor musun?", "Yıldızlar da Kayar", "Neler Neler" ile başlayan bir maratondu. Bu bina da "eğlenceli ve hareketli şarkılar yapan Tan" binası oldu. Yeni başladığım dönem de "besteci Tan" binası olacak. Büyük bir site yapıyoruz, şimdi "besteci Tan" binasını çıkıyoruz. Evet, slow şarkılar bir dönem Tan'ı kazandığımız bir binaydı.
Bu aşamalar sizin planlamalarınız doğrultusunda mı gerçekleşti?
Tabi ki. Bol bol beste verip başka sanatçı arkadaşlarla da çalışmak istiyorum.
Peki bu yönünüzü hangi isimlerin albümlerinde görebileceğiz?
Bu sezon yeni çıkacak olan birçok albümde şarkılarım olacak. Mesela Demet Akalın ve Bülent Ersoy var. Bir iki isim daha var onlar da henüz kesinleşmediği için sürpriz olsun.
Opera bölümünden mezunsunuz fakat halk müziği ve sanat müziği korolarında da yer almışsınız. Şimdi de pop müzik icra eden bir sanatçı olarak bu müzikal eğitim çeşitliliği albümlerinize nasıl yansıyor?
Mezun olamadım, okuyorum hala. Çocukluğumdan beri aldığım eğitim kesinlikle benim işime, müzikal açıdan bir derinlik katmıştır. Mutlaka müzik yaparken o derinliğe ulaşıyorumdur. Bundan sonra insanlara sunacağım şeyler daha çok "Müslüman mahallesinde salyangoz satmak" gibi bir şey. Ben daha çok hem kendi sevdiğim hem de onların seveceği şeyi yapmak istiyorum. Opera yapmaktansa arabesk yapmaya çok daha yakın bir adamım. Çünkü gerçek anlamda içimizde olan bu. Tutan rock albümleri bile içinde arabesk olduğu için tutuyor. Gerçek rock yapılmıyor mesela bizim ülkemizde. Opera tekniği ile söylediğin şarkının içinde bile Türkçe sözler ve arabesk ifadeler buluyorsun da şarkı o yüzden tutuyor. Bu aslında biraz da kendini kandırmak. Hem "hayır arabesk dinlemiyorum" ama aynı zamanda "kaliteli bir şey dinliyorum" demek gibi bir şey. Ben böyle oyunlara ihtiyaç duymuyorum. Ne hissediyorsam onu üretmeye çalışıyorum. O samimiyeti insanlar istiyor zaten. Bizim halkımızın seveceği şeyler yapmaya çalışıyorum. Eğitim bana çok büyük bir müzikal derinlik kattı. Tüm bunları da bu derinliği koruyarak yapıyorum.
Müzik sektörüne bir süredir yön veren dijital müzik platformlarına sizin yaklaşımınız ne yönde?
Çok faydalı buluyorum. En başta dediğim gibi, artık daha çabuk ulaşıyoruz albümlere. Dijital platformların tüketimde profesyonel anlamda desteği büyük oluyor. Onların destek olması, sanatçının ve bestecinin, yorumcunun, yapımcının bir şekilde kazanmasını sağlıyor. Haklarını da koruyor ve şarkılarının denetlenmesini de sağlıyor. Korsanın önünü kesti zamanla. Gerçekten çok büyük farklar oldu ve zaman ilerledikçe bu platformlar bize daha çok artı olarak dönmeye devam edecek. Belki bir süre sonra albümler hiç satılmayacak ve tamamen sanal ortamda bu satış gerçekleşecek. Bunu da yeni denetleyen ortamlar dijital ortamlar olacak. En büyük sistemi de Avea kurdu ve bence çok da güzel bir iş ortaya koydu.