28 Şubat 2011 Pazartesi

RÖPORTAJ / Şevval Sam - Has Arabesk

Geçtiğimiz Haziran ayında yayınladığı "Has Arabesk" albümüyle dinleyicileri sürpriz bir projeyle buluşturan Şevval Sam; arabesk müziğin ustaları Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Kibariye gibi isimlerden duymaya alışkın olduğumuz eserleri tekrar yorumladı. Arabeskin sadece bir müzikten ibaret olmadığına inanan Şevval Sam'la, arabesk olgusunu ve 70'li yıllardan bugüne arabeskin gelişimini konuştuk.

Sizi tekrar bir proje albümle fakat bu defa arabesk söylerken dinliyoruz. Arabesk söylemeye nasıl karar verdiniz?
Ben proje albümleri yapmayı seviyorum çünkü müziği algılayışım itibariyle zaten bunu bir tarza göre ayırmaktansa iyi ve kötü örnekleriyle ayırıyorum. Dolayısıyla hangi tarz olursa olsun, iyi örneklerini dinlemeyi de söylemeyi de seviyorum. Kimi sesime daha uygun şarkılar oluyor. Uyanları belli konseptler içerisinde dinleyicilerle paylaşmaktan hoşlanıyorum.

Peki yeni bir tarz arayışı içinde miydiniz? "Has Arabesk"in çıkış noktasına nasıl geldiniz?
Bir arayış içerisinde değildim aslında ama bir gün evde canım arabesk dinlemek istedi. Biraz dinledikten sonra patronumu aradım. Bizim 10 yıl önceki hayalimizdi aslında. "Bir gün bir arabesk albümü yapsak ne şahane olur" diyorduk. Bu anlattığım iki buçuk sene önceki bir dönem. "Hatırlıyor musun, yapsak mı acaba?" dedim. "Hadi gel bakalım" dedi, gittim şirkete, oturduk repertuvar yaptık. Sonra araştırmalara girdik, kimler bu işi nasıl yapar diye. Bir de Türkiye'de arabesk sadece müzikten ibaret değil, sosyal bir olgu olduğu için ağır bir araştırma olsun istedim. Konsepti 70'lerin alt yapılarında duymak istedik. Çünkü müziğin ilk ortaya çıktığı dönemlerdi ve her müzik ortaya çıktığı dönemde daha masumdur. Onun daha masum olduğu dönemleri ve organik alt yapısını duymak istediğimiz için İlyas Tetik'in müzik direktörlüğünü yaptığı bir albüm ortaya çıkardık.

Albümün adını "Has Arabesk" koymanızın sebebinde, arabeskin masumiyetini ortaya çıkarmak var mıydı?
Aslında biraz dokunuyor o masumiyete. Bu müzik 70!lerde çok ciddi bir karşılık buldu. Ticari bir formül olarak kullanılmaya başladıktan sonra, 80'ler itibariyle arabesk de masumiyetini yitirmeye başladı. Geri dönüp baktığımız zaman gerçekten o ruhu taşıyan şarkıları duyduğumuzda "İşte bu has arabesk" diye bir cümle ortaya çıktı. Onun üzerine de adını "Has Arabesk" koymak istedim. Aslında içinde bir mizah duygusu da var. Çünkü artık öle bir arabesk müzik yok, o dönemine ait bir müzik ve bunun hası da o dönemlerdeydi. Biz de o dönemleri yapmak istediğimiz için bu adı verdik. Has aynı zamanda arabesk jargonunda da kullanılan bir kelime. O yüzden "Has Arabesk" koyduk.

Repertuvar seçerken çok ciddi kriterleriniz de olmuştur...
Belli kriterlerimiz vardı. Birincisi arabesk tarihinde iz bırakmış sanatçıların seslendirdiği en az bir şarkı olmasıydı. İkincisi o şarkının da arabesk tarihinde iz bırakmış olması ve herkesin bildiği bir şarkı olmasıydı. 80'lerden sonra yapılmış güzel şarkılar da vardı ama biz onları da 70'lerin alt yapılarıyla kaydettik ve okuduk. Mesela "Annem" şarkısı 70'lere ait değil. "Bana Sor" da 80'lerin şarkısıdır. Fakat arabeskin 40 yıl içerisindeki konumunu da, bugüne kadar bir iki örnek daha ekleyerek o kriterler üzerinden bir repertuvar yaptık. Ben bir arabesk albümü yapmadım aslında. Arabeskin bir albümünü yaptım.

"Bu şarkıyı mutlaka koymalıyım" diye düşündüğünüz şarkılar hangileriydi?
"Yalnızım Dostlarım", "Benim Dünyam" ve "Annem"i istiyordum. Orhan Gencebay, Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur gibi isimlerin şarkılarıyla beraber, İbrahim Tatlıses'in "İçiyorsam Sebebi Var" şarkısını istiyordum. Örneğin bu, daha popüler olmamış, alttan alttan belli bir kitleye ulaşmış bir şarkıdır.

Albümü yayınlamadan önce, şarkıları orijinal sahiplerine dinlettiniz mi?
Yok dinletmedim. Çok da piyasanın içinde yaşayan biri olmadığım için kimseyle karşı karşıya da gelemedik. Kendi dünyası içinde yaşayan biriyim. Dolayısıyla böyle bir temas hiç olmadı. Denk gelmedi herhalde.

Birbirinden değerli isimlerin şarkılarını seslendiriyorsunuz. Üzerinizde büyük bir sorumluluk hissetmişsinizdir. Bu sorumluluk baskısını nasıl pozitife çevirdiniz?
O tip bir iddia koymadığınız zaman, zaten samimiyet ve iyi niyet devreye giriyor. Eleştiren de olabilir, beğenen de olabilir. Hepsi kabulüm. Ben kendime ait bir albüm yaptım. Arabeskin albümünü yaptım ve kendim söyledim. Dolayısıyla kıymetli isimlere selam durduğum, tarihe baktığım, buna sosyolojik bir çalışma gibi baktığım ve iddialaşmadığım için, negatif bir duygu uyandıracağımı düşünmedim. İnsanlar arabeskin Türkiye'ye nasıl geldiğini bilmiyorlar. Albümde bunun sosyolojik karşılığına dair bir araştırma da var. Türkiye'deki arabesk pozisyonu ayrıca tartışılıyorsa, söylenecek başka cümleler var. Müzikal olarak bizde iz bırakmış şarkıların boşa gitmesini istemem. Bu da bizim gerçekliğimiz. Evet, bu topraklarda arabesk üretildi. Buna arabesk denildi, "x" de denilebilirdi. Şekillerle ilgilenmemek gerek. Arabesk aynı zamanda sosyal bir kitlenin de yansımasıydı ama o sosyal kitlenin o hale dönüşmesinin altında devlet politikaları vardı. Sosyo-ekonomik şartlar vardı ve onların kaderleri de vardı. Sanat bir ifade biçimidir. Kişilerin ya da toplumların duygularını bir şekilde ifade eder, açığa çıkarır. Bu insanlar acılar çektiler. Bu şarkılar trajik içerikli, sancılı olabilir ama o insanlar da bu acıları çektiler, bu yadsınamaz bir gerçek.

Şarkıları yorumlamak için vokal koçlarıyla çalıştınız mı?
Bunun için özel bir çalışma yapmadım ama şarkıyı deşifre etme noktasında, şarkının teknik ve duygusal içeriğini de deşifre ettim. Arabesk daha önce de dinlediğim için tavrına dair bir fikrim vardı zaten. Sıfırdan popülist bir hareketle yapmadım. Gırtlak nağmelerine dair İlyas Tetik bu anlamda beni yönlendirdi. Kayıtlar kısa sürdü, bir haftada kaydettik. İki sene süren albümler gibi bir albüm değil bu. O ilk enerjisinin olmasını her zaman seviyorum. Daha ileriki tarihlerde belki o şarkıları daha iyi söyleyeceğim. Söyledikçe hazmedecek olabilirim ama benim o ilk sevgim bir daha yakalanmayacak bir şey. Söyledikçe bitecek bir enerji. O yüzden o ilk söylemenin heyecanı, gizli telaşını duymayı seviyorum. "Sek"te de aynı telaş vardı. Yıllardır söylüyorum o şarkıları ama "Sek"te ve arabeskte gizli bir telaş vardı. O telaşı ben bir daha hiçbir zaman yakalayamayacağım. Onun ilk olma hali. Onu yakalayamayacağım için de işitsel olarak çok kendimi yormadan, gerekli yerlere gerekli süslemeleri koyup, İlyas Tetik direktörlüğünde albümü kaydettik.

Girdiğiniz tüm proje albümlerinin altından büyük başarılarla kalktınız. Peki arabesk üzerine belli bir iddianız var mıydı?
Bazı şarkılar vardır, zaten esas sahiplerinden onu dinlemişizdir ve o bitmiştir. Bir daha üzerine yorumlamaya gerek olmayan şarkılardır ama "Ben de söylerim" gibi bir iddiam yoktu. Ben arabeskin bir albümünü yaptım ve o şarkıları ben de söyledim. Bu albüm, ustalara bir selam göndermedir. Teşekkür yazısının sonunda "Dinlemeyen, dinleyen, küçük gören, acısını çekmiş, keyfini sürmüş herkese saygılar" diye bir tabir var. En çok da Özer Şenay'a... Arabesk tarihinde çok ciddi düzenlemelere imza atmış ve üç yıl önce kaybettiğimiz bir isimdir. Bu albüm onlara da bir selam niteliğindedir.

Arabesk müziğe önyargılarla bakılan bu dönemde, siz bu yargıları hiç umursamadan bir arabesk albüm yaptınız. Arabesk, sizin için ne ifade ediyor?
Bende arabeskin cesaretle bir paralelliği yok. Ben "Cesaret işte, bak kolay değil herkesin bunu yapması" gibi bir tavırda değilim. Bu polemiklerin hiç birine de girmedim açıkçası. Onlar sosyolojik tartışmalar ve beni de ilgilendirmiyorlar. Dediğim gibi başka bir platformda onlar tartışılabilir. Ben müzikle ilgileniyorum. Biraz da oyunculuk gibi algıladım bu albümü. Arabesk bir karakteri sinemada oynasaydım, herkes performansımı sinematografik olarak değerlendirecekti. Belki o proje iyi oynasaydım ödül alacaktı. Ticari bir takım şeyler girdiği için, insanı başka şekillerde karşılıyorlar. Bir yerden cesaret gösterme ihtiyacı hissetmeden, içimden geldiği gibi bir şey yaptım. Sadece bu şarkılar var, aralarında benim çok sevdiklerim de var. Bu şarkıları söylemek bir şarkıcı için de çok eğlenceli. Çünkü oradaki gırtlakları ben alaturkada kullanamıyorum. Onun başka bir disiplini, tavrı ve üslubu var. Ben arabeskin tavrını orada kullanamam, alaturkanın tavrını da arabeskte kullanamam. Arabesk, alaturkayı ucundan kirletmiş olur. Arabeski de zerafet halinde söyleyemem çünkü o daha vahşi bir müzik. Biraz daha yavan ve sert bir müzik. Bu ne demektir, farklı rolleri ve karakterleri kendi analitik sonucuna göre hayata geçirmek gibi bir şey. Bir rolü oynuyorsanız o rolün psikanalizini yaparsınız. Bir müzik yapıyorsanız o müziğin gerektirdiklerini yerine getirirsiniz. Oynarken oyuncu için, söylerken şarkıcı için dünyanın en eğlenceli şeylerinden biridir. Ben bu süreçte çok eğlendim. Arabesk kültürün ortaya çıkardığı bir figür değilim. Şarkıları söylemek aynı zamanda bir deşifre istiyor. O ruhu da deşifre etmelisiniz. Orada bir topluma da bakıyorsunuz orada bir yaşam tarzına, sosyolojik bir olguya da bakıyorsunuz. Bu da bana ilginç geliyor. Ben ne yapacağım şimdi, bu anlayışa tamamen hayır mı diyeceğim? "Ben ve onlar" mı diyeceğim? Hayatımdan ben ve onlar kelimesini kaldırma ve bu farkındalığı yaratma çabasındayım zaten. Aynı şey; etnik onlar, kültürel onlar, sosyolojik onlar, maddi onlarda da geçerli. Ben zaten bu ayrımcılığa karşıyım. Farklılıklar zenginliktir gerçekten, renktir. Kimi kahverengiyi çok sevmez ama bir tonu vardır gerçekten çok tatlıdır, kombinasyonlar yaptığınız zaman çok seversiniz. Önemli olan olguya ışık tutup içindeki renkleri fark edebilmek. Müziğe, edebiyata, sinemaya, hayata böyle bakmak gerektiğini düşünüyorum.

Dolayısıyla müziğe bakışınız da bu farklılıktan mı geliyor? Günün birinde bir pop albümü de yapabilir misiniz?
Pop albümü yapamam. Müziği derinlemesine incelemeyi, hikayelerin derinlerine dalmayı seviyorum. Dolayısıyla pop müzik bana daha günlük ve sığ geliyor. Hakaret gibi algılanıyor ama eleştirmiyorum, o başka bir format. Onda derinlik aramanın anlamı yok. Ben derinlere inmeyi seviyorum, bir renk istiyorum. Pop müziği çok güzel söyleyen insanlar var. Ben bunu zaten, öyle hissetmediğim için beceremiyorum. Hayatı algıladığım gibi müziği algıladığım için, farklılıklar bundan sonra bambaşka bir şey de olabilir. Bu beni özgür kılıyor aynı zamanda. İnsanlar her an her şeyi yapabileceğimi anladılar. Bunu bir hedef kitle belirlemiyor. 7'den 70 yaşına kadar dinleyicim var. Çok zenginden, çok fakirine kadar farklı koşullardan insanlar var. İnançları olan, olmayan ya da Türk veya etnik başka bir kimliği olan yerli, yabancı çok farklı insanlardan dinleyicilerim var. Eğer benim hayata karşı duruşum bir pencere açar ve bir ilham kaynağı yaratırsa, o zaman belki daha öncesinde tüketime dair, çevreye dair düşünmemiş insanlara bir örnek teşkil edip o zaman belki öyle bir dönüşüme katkı sağlayabilir. Bunu da ben yapmış olmayacağım aslında. Bu Tanrı'nın bana verdiği, özellikten ve bunun bana kattıklarından kaynaklanıyor.

"Karadeniz", "İstanbul's Secrets" ve "Sek"te birbirinden farklı formatlarda albümlerdi. Her albümde değişik bir şeyler denemeye devam edecek misiniz?
Hepsi kendi içinde telaşa sahip olan albümler. Böyle şeyler şarkıcıyı çok eğlendiren şeylerdir. "İnsanlar ne diyecekler, beğenecekler mi, beğenmeyecekler mi?" gibi şeylere hiç takılmıyorum. Takılsam bunların tadını çıkaramam. Bir yandan bunların tadını çıkarmak benim kişisel bir tercihim. Beğenmeyen dinlemesin ben kimseye empoze etmemek için bunlarla ilgili promosyon bile yapmıyorum. "Sek", Türkiye'nin en çok satan albümlerinden biri oldu. "Karadeniz" de öyle. Hatta "Karadeniz" albümünde klibim bile yok. Ben bu promosyonları yapmadım. İstedim ki insanlar kendileri baksın, alsın, merak etsin, dinlesin ve beğenirse arkadaşına tavsiye etsin ve öyle satış olsun. Promosyona ihtiyaç duymadan, insanların kendi keşiflerini görmek istiyorum. Beğenecekler mi, beğenmeyecekler mi gerçekten merak ediyorum. Çok satıp da satışlar bir anda dursaydı bu kadar mutlu olmazdım. Dört sene oldu hala satışı devam eden bir albüm bu. Belki ileride çok farklı bir şey yapar, yine ters köşeye yatarım hiç belli olmaz.

Peki en çok hangi albümünüzde kendinizi o müziğe daha yakın hissettiniz?
"Sek"... Kendimi en yakın hissettiğim tarz alaturka diyebilirim. İki sene boyunca radyo programı yaptım. O zamanlar piyasada arşiv serileri yoktu. Şirketimle tanışmamız da bu vesileyle oldu. Onlardan piyasaya çıkmamış, radyo ve taş plak arşiv kayıtları almıştım. Radyo programı da benim bu müziğe iyice tutkuyla bağlanmama sebep oldu. Dönem alt yapılarını zaten çok seviyorum ama bu demek değildir ki diğerlerini seviyorum. İki gözümden birini seçemiyorum. Hepsinin kendine has bir tavrı ve tarzı var. Hepsinde ayrı bir role bürünüyorum.

Günümüzde arabesk-fantazi sanatçıları son dönemlerde daha çok pop ve akustik alt yapılı şarkılar seslendirirken, sizin gibi genç jenerasyondan isimler de arabesk ve nostaljiye doğru dönüyor. Sizce bu dönüşümün kaynağı nedir?
Aslında dönüşüm demeyelim buna. Artık son dönemde eskisi gibi üretimler yok. Çağın gerektirdiği itibariyle herkes her şeye ulaşabiliyor. İnsanlarda yeni bir şey üretebileceği bir olgu kalmadı. Her şey ortada. Bütün acılar hikayeler. Yeni bir hikaye yok artık. Yeni hikaye olmayan yerden yeni bir müzik çıkmaz. Yeni bir müzik çıkmadığı için, herkes cepte ne vardı diye baktı. Ya da "Eldeki malzemeyi başka bir formata dönüştürsek nasıl olur?" gibi eldeki malzemeden yeni bir şey çıkarmaya çalışıyorlar. Ben böyle bir şey yapmadım. Çünkü sentez yapmadım, en has halini yapmaya çalıştım. Arşiv niteliğinde bir şey olması ön plandaydı. Dolayısıyla bugün artık yeni bir şey çıkmıyor. Son dönemde artık elektroniğe biraz daha döndü. İnsanların hayatı algılayışları değiştikçe, yaşam tarzları değiştikçe bu müzikal karşılıkları da değişecek. Her zaman da böyle oldu. Medeniyetle haşır neşir olmaya başladığından beri bu düzen böyle oldu.

İnsanları ters köşeye yatırmayı seviyorsunuz o halde...
Albümü yaparken ben piyasa koşullarını kriter olarak almam. Hedef kitle belirlemem. Albüm yaparken kimi nereden yakalarız gibi stratejiler kurmam. Müzik yaparken ve bunu albüme dönüştürürken kendi içime dönerim. İnsanlara ulaşabilmek veya onlara bir şeyi sevdirebilmek için önce benim sarılmam lazım, bana ait olması lazım. Benim bir parçam olması lazım. Bu parçayı ortaya kendi istediğim gibi koyamazsam, insanlara samimi bir şekilde ulaşamam. Az önce saydığım kriterlerim olmadığı için kimsenin aklında yokken alaturka albüm yaptım. Herkes benden altı sene öncesinde Karadeniz beklerken, bundan altı sene sonra yaptım. Kimse benden arabesk beklemezken, beni konumlandırdıkları, zarif, naif, şık yerden tam tersine farklı bir şey olarak arabesk yaptım.

"Sarhoş"un klibi de animasyon olduğu için kendi içinde bir farklılık gösteriyor. Buna nasıl karar verdiniz?
Televizyon çok seyretmiyorum ama gördüğüm kadarıyla kliplere bakıyorum. Ortada bir kişi, etrafında dans eden kadınlar, eğlence. Renkler belli, açılar belli, her şey belli. Ben sıkılıyorum aynı şeyleri seyretmekten. Bir de ben çocukluğumdan beri kendimi bir çizgi filmde görmek istiyordum. Yine hayalimi gerçekleştirdim. Çok tatlı bir klip olduğunu düşünüyorum. Arabeskin karakterine uygun olarak, 4.5 dakikada bir melodram anlattık. İlk klip için hangi şarkıya çekmemiz gerektiğine karar vermek için biraz beklemiştik ama şimdi insanlar birkaç kez yolda çevirip klip için tebrik ediyorlar. Bu arada sınırlı sayıda satışı mevcut olmak üzere plağı da çıktı. Bir tane edinirseniz bundan 15-20 sene sonra güzel bir mirasınız olur.

Görsel olarak da çok sade ama çok etkili ve nostaljik bir görsel çalışmasında görüyoruz sizi. Albümün görsellerinden bize biraz bahseder misiniz?
Böyle binlerce fotoğraf, tuhaf tuhaf pozlar yok. O kadar grafik tasarımı boşuna okumadık. Ben ne yapacağımı en başından beri biliyordum ama şansım yaver gitti. Karşılaştığım insanlar işimi çok kolaylaştırdılar. Gökhan Bulut ve Tan Kurttekin diye iki arkadaşla tanıştık o sırada. Fransız televizyonuna arabeskle ilgili belgesel çekiyorlardı. Onlar bana arabeskin tarihi ile ilgili çok ciddi bir kaynak sundular. Tesadüfen gittiğim bir yerde akademik kariyerleri olan arkadaşlarım bana editöryal yardımda bulundular. Güzel sanatları 8 senede anca bitirdim ama bir estetik anlayışım olduğu için ne yapmak istediğimi uygulayabileceğim biri lazımdı. Kapakta ne kullanalım derken Gökhan ve Tan benim genel fotoğrafımı çektiler bizim bahçede. Her şey bana denk geldi ve çok iyi bir sonuç aldım.

Geçtiğimiz aylarda sıkça gündem maddesi olan ve Fazıl Say'ın söylemleri ile başlayan arabeskle ilgili tartışmalar hakkındaki görüşleriniz neler?
Bunlar nereden baktığımızı tespit edip, bunun üzerinden tartışılması gereken şeyler. Başta söylediğim gibi, polemiğe girmek istemem ama bu müziğin güzel örneklerinin de güme gitmesini istemem. Kimseyle derdim yok, derdi olan yaşasın. Ben bu şarkıları seviyorum, bir iddiam yok. Beğenen dinlesin, beğenmeyen dinlemeyebilir. Bunun sosyolojik olarak ayrıca başka bir platformda tartışabiliriz belki ama ben bu anlamda çok ciddi antropolojik ve sosyolojik bir altyapıya sahip değilim. Bunu akademik kariyerleri olan insanların tartışmasını tercih ederim. Müzikal alt yapısı olan insanların bile bir yere kadar tartışabileceğini düşünüyorum bu olguyu. Haklı tarafları da haksız tarafları da olabilir. Bir olguya tek bir açıdan baktığımız zaman onun tek bir açısını görürsünüz. Farklı yerlerden baktığınız zaman yeni pencereler de çıkabilir. O zaman ön yargıların kalkması gerektiğini, bazı şeylerin tadının çıkarılmasının gerektiğini düşünüyorum. Sosyolojik bir şikayet varsa da daha örgütlü, daha eğitim ağırlıklı, sıkı çalışmaların yapılması gerektiğini, bunun için de idealist olmak gerektiğini, kuru kuruya konuşmanın kimseyi bir yere götüremeyeceğini düşünüyorum.

21.02.2011
www.aveamuzik.com

14 Şubat 2011 Pazartesi

Macy Gray büyülemeye hazır!

Soul ve RNB müziğin buğulu ve özgün sesi Macy Gray, iki gün üst üste İstanbullu müzikseverlerle bir araya gelecek. Beş kez Grammy'e aday olan ve "En İyi RnB Kadın Vokal" dalında ödülü kucaklayan Macy Gray, farklı yorumuyla dinleyicilerini büyülemeye hazırlanıyor.

Müzik dünyasında Billie Holiday, Tina Turner ve Betty Davis gibi güçlü seslerle beraber anılan Macy Gray, ilk albümünde yer alan "I Try" şarkısının büyük başarısı üzerine, Amerika, Kanada ve İngiltere'de platin plak mertebesine yerleşti. İçten yorumu ve romantik şarkılarıyla büyük hitlere imzasını atan; Erykah Badu ve Santana gibi efsane isimlerle çalışan Macy Gray, şimdiye kadar beş albüm yayımladı. Geçtiğimiz sene yayımladığı son albümü "The Sellout" kapsamında sahne alacak olan sanatçı, 14 Şubat Pazartesi ve 15 Şubat Salı akşamı Babylon'da hayranlarıyla buluşacak.


www.ttnetmuzik.com

11 Şubat 2011 Cuma

RÖPORTAJ / Sıla - Konuşmadığımız Şeyler Var


"Konuşmadığımız Şeyler Var" isimli yeni albümünden, önce "Acısa da Öldürmez" sonra da "Oluruna Bırak" şarkılarıyla müzik listelerinin zirvesine yerleşen Sıla, albümünün çıkışından itibaren ilk kez bir dijital müzik platformuna konuştuğu röportajında albümünü anlattı, hakkında yapılan benzetmeleri yorumladı ve muhtemel üçüncü klip kararını açıkladı.

Bir buçuk yıl önce "İmza" albümü için yaptığımız röportajımızda, "Bir yıl içinde başımıza ne geldiyse onu anlattık" demiştiniz. Peki "Konuşmadığımız Şeyler Var" albümünde neleri anlattınız?
Bir değişiklik yok. Her albüm hayatınızın bir dönemini işaret eder. Bakış açınız, duygu ve düşünceleriniz, size ve etrafınıza olanlar... Konuşmadığımız şeyler var sustuğum. Yuttuğum, içeri bağırdığım ne varsa toplamının nispeten dışa vurumudur.

Albümün ismini nasıl seçtiniz? Konuşmadığınız neler var?
Takside menajerim Yasemin'le konuşurken aklıma düştü. Hepimizin cümle aralarında kalan sessiz cümleleri var.

Yakın bir zamanda "Alain Delon" ile çok büyük bir başarı yakalamanıza rağmen son albümde elektronik alt yapılardan biraz daha uzaklaştığınızı görüyoruz. Kendinizi ve yorumunuzu pop ve akustik alt yapılara daha çok mu yakıştırıyorsunuz?
Şarkı ne isterse onu vermek lazım. Bu albümün şarkılarının akustik bir sounda ihtiyacı vardı. Bir de kendi müziğimde daha yakınım akustiğe. Daha sıcak ve samimi geliyor. Bir yandan da sahne çalımımızla albüm aranjmaları ayrılsın istemedim.

Hayatımıza girdiğiniz ilk şarkıda meydan okuyan ve sert mizaçlı bir kadınken, şimdi daha naif ve kırılgan yanlarınıza şahit oluyoruz. Albümün geneline baktığımızda "Daha olgun bir Sıla dinliyoruz" diyebilir miyiz?
Yolculukta mutlaka başınıza bir sürü şey geliyor. Değişiyor bakış açınız, düşünceleriniz. O başkalaşmanın etkilerini yaptığınız her işte, kurduğunuz her cümlede hissediyorsunuz. Mahcubiyetim de asiliğim de baki. Hiçbirinin bir yere gittiği yok. Kendi içlerinde ehlileşiyorlar.

Albümde bizleri enstrümantal bir "Öndeyiş" ile karşılıyorsunuz. Bu fikir nasıl gelişti? Alaturkayı ve "Intro" yerine "Öndeyiş" ismini seçmenizin özel bir sebebi var mıydı?
İntro türkçe değil, o yüzden kullanmak istemedim. Metin Altıok'un "Öndeyiş" ve "Sondeyiş" adında iki şiiri vardır. O da etkiledi beni. "Sondeyiş", hepinizin yakinen bildiği bir Sezen Aksu şarkısı olan "Kavaklar"dır hatta. Ud olmasının herhangi bir sebebi yok. İçimizden geldi.

Efe Bahadır ile müzikal uyumunuzun bu denli tutmasını ve istikrarlı bir şekilde devam etmesini nelere bağlıyorsunuz?
Pencereden dışarı baktığımızda aynı manzarayı görüyoruz biz.

Peki sizin için yapılan "Melih Kibar - Çiğdem Talu", "Sezen Aksu - Onno Tunç" benzetmelerine nasıl bir yorum getiriyorsunuz?
Bir elin nesi var, iki elin sesi var diye yorumluyoruz. Ustalarımızın hakkı var.

Çocukluk arkadaşınız Gözde Kansu ile "Zamanında" şarkısını yazdığınız günden biraz bahsedebilir misiniz?
Tek bir gün değil. Vakte yayılmış bir şarkı. Bizim için bir şarkıdan çok daha fazlasıdır.

"Oluruna Bırak" henüz çok yeni fakat üçüncü video klip için aklınızda şekillenen bir şarkı ve bir senaryo fikri var mı?
"Gol" olacak sanırım. Senaryo hakkında henüz fikrim yok. Önce yönetmene bırakmakta fayda var.

"Vur Kadehi Ustam" dinleyicilerin akustik kaydına aşina olduğu bir şarkıydı. Albümdeki yerini ise çok farklı bir düzenlemeyle alıyor. Bu versiyonda nasıl karar kıldınız?
Ferhat Göçer'in albümünde Ozan Doğulu'nun düzenlemesiyle yer alıyordu ve yeterince güzeldi. Biz aynı yaklaşımın türevleri yerine farklı bir bakış seçtik.

Görsel olarak değerlendirdiğimizde, her albümde daha da kadınsı bir Sıla gözümüze çarpıyor. Görünümünüzdeki bu değişime neler yön veriyor?
Yaşım, beraberinde getirdikleri, ruhum, o anki vaziyetim, bir sürü şey...

Müzik çevrelerinden sizin için sıkça duymaya başladığımız, "Sezen Aksu'nun veliahtı" yorumları hakkında siz ne söylemek istersiniz?
Onur duyuyorum, biraz da mahcup oluyorum. Büyük bir isimdir Sezen Aksu.

İlk albümden bu yana hızla yükselen bir başarı grafiğine sahip olmak size ne gibi sorumluluklar yüklüyor?
Adımlarımı hep düşünerek hatta iki kere düşünerek atmam gerektiğini hatırlatıyor. Daha iyi işler yapmam, daha iyi yazmam, daha iyi söylememin mutlak olması gerektiğini.

Hayranlarınıza baktığımızda, hem yaş aralığı hem de genel olarak dinledikleri müzik tarzı açısından çok geniş bir yelpaze görüyoruz. Siz bir "Türk pop müziği sanatçısı" olarak bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
Samimiyet önemli. Hatta en önemlisi... Yaptığım müziğin bir derinliği olması için çaba sarf ediyoruz. Bu da fark ediliyor.

Düet gibi müzikal ortaklıklara imza atmak için ne gibi öncelikleriniz vardır?
Uyuşmak ilk madde. Aynı dilden konuşup, aynı şeyi istemek. Müzikal olarak da, tavır olarak da.

www.aveamuzik.com
11.02.2011

Sıla hayranlarına çifte müjde!

Geçtiğimiz aylarda yayımladığı son albümü "Konuşmadığımız Şeyler Var" ile radyo, televizyon ve dijital müzik listelerinin zirvesine demir atan Sıla, 12 Şubat Cumartesi akşamı ilk İstanbul konseriyle ve hemen ardından düzenlenen ilk İstanbul imza günüyle dinleyicilerinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor.

Sevgililer gününe özel olarak "Aşka Dair Konuşmadığımız Şeyler Var" konseptiyle sahne alacak olan Sıla'nın konseri Lütfü Kırdar Rumeli Salonu'nda gerçekleşecek. Bu geceye özel sürprizler hazırlayan Sıla'nın hemen öncesinde ise kendi adını taşıyan ilk albümüyle geçtiğimiz aylarda müzikseverlerle buluşan ve dinleyicilerden tam not alan Barbaros, farklı dillerde aşk şarkılarıyla sahne alacak. Barbaros ve Sıla'nın ardından DJ Meto (Metin Cansaray)'nun performansıyla eğlence sabahın ilk ışıklarına dek devam edecek. İstanbul'daki ilk imza gününü de 13 Şubat Pazar günü gerçekleştirecek olan Sıla, saat 16:00'da D&R Caddebostan Kültür Merkezi'nde sevenleriyle bir araya gelecek.


www.ttnetmuzik.com

Massive Weekend bugün başlıyor!


Elektronik müzikseverlerin bir süredir sabırsızlıkla beklediği Massive Weekend, 11 ve 12 Şubat 2011 tarihlerinde gerçekleşiyor. Elektronik müzik sahnesinin ilgiyle takip edilen isimlerini Türk dinleyicilerle buluşturacak olan Massive İstanbul, dinleyicilere dünya standartlarında, nefes kesen iki gece yaşatmayı hedefliyor.


Performans sanatlarının önde gelen mekanlarından Garajistanbul'da gerçekleşecek olan ve elektronik müziğe doyacağınız haftasonu; 2011 yılında, tüm dünyada sadece sekiz kez dj performansı gösterecek dans müziği efsanesi Trentemoller, 'Pop The Glock' ile büyük çıkış yakalayan Uffie, yeni albümüyle ülkemize ilk defa canlı konuk olacak Isolée, Timo Maas'ın beş cd player ve dört mixer ile gerçekleştireceği 'Mutant Clan', indie-dance sahnesinin yeni yüzleri Scanners, Murat Uncuoğlu'nun yepyeni canlı projesi M7D, İstanbul sahnesini tüm dünyada başarı ile temsil eden Gooseflesh, Avilo ve Low Earth'ü aynı etkinlikte birleştiriyor. 12 Şubat gecesi, Garajistanbul'un kapanışının hemen ardından, saat 05:00 de kapılarını Massive Weekend'in resmi after partisi için açacak Mute'da ise Almanya'nın yeni nesil alternatif elektronik müzik ikilisi Alic, DJ setiyle dansetmekten yorulmayan katılımcıları ağırlayacak.




11/02/11

Uffie live
Scanners live
3D Disco live
The Villagers live
Up Up and away live
Gooseflesh live
Low Earth live
2GET4


12/02/11
Trentemoller
Timo Maas feat. Santos "Mutant Clan" 5 decks show
Isoleé live
Alic
M7D live
Midose live
Avilo live
Avalanche



www.ttnetmuzik.com

10 Şubat 2011 Perşembe

RÖPORTAJ / Zerrin Özer - Fire

Türk pop müziğinin güçlü seslerinden Zerrin Özer dört dilde seslendirdiği "Fire" şarkısını ve remix versiyonlarını içeren single çalışmasıyla geçtiğimiz haftalarda müzikseverlerin karşısına çıktı. Bu yeni çalışması için yıllardır kullandığı sarı saçlarından da vazgeçen sanatçıyla "Fire" şarkısını ve yeniden yayımlanacak kitabını konuştuk.

Uzun süredir sizden duygusal şarkılar dinliyorduk. Bu kez, temposu yüksek bir şarkıyla bizleri şaşırttınız. Buna nasıl karar verdiniz, hayatınızın enerjisi müziğinize mi yansıdı?
Şarkıları hızlı veya yavaş diye ayırmak yerine o şarkıyı hissedip hissedemediğime bakarım genelde ve beni ne kadar etkilediği önemlidir söyleyeceğim şarkının. Fire hem temposu hem duygusu yüksek bir şarkı. Söylerken verdiği enerjiyi çok seviyorum.

"Fire"ı İngilizce, Arapça, Kürtçe ve Türkçe olmak üzere dört dilde seslendirme fikri nasıl oluştu?
Dört değil her dilde okumak istedim bu şarkıyı. İmkanım olsa da yeryüzünde konuşulan bütün dillerde söyleyebilsem. Dünyada aşık olan her insanın bu şarkımı söylemesi fikri beni çok heyecanlandırdı. İmkanlarımız şu an için sadece dört dilde okumaya yetti ama bir gün bir şarkı yapıp bütün dillerde okumak istiyorum. Bir aşk şarkısı...

1985 yılında yayınladığınız "Kırmızı" albümünüzde de iki tane Arapça şarkı seslendirmişsiniz. Arapçaya veya genel olarak farklı kültürlere özel bir ilgi mi duyuyorsunuz?
Hiçbir dile karşı özel ilgim yok, olamaz da zaten. Dil iki insanın birbirini anlamak için çıkardığı seslerden oluşur. İki insanın birbirini anlaması kadar güzel şey var mı dünyada? Benim için insan önemlidir. Ne dediği önemlidir. Gerisi boş.

Şarkı okumalarında yanınızda olan Selami Şahin ile stüdyo hazırlık aşamalarınızdan biraz bahseder misiniz?
Selami Ağabey ile önceki yıllarda da Arapça çalışmamız olmuştu. Selami Ağabey hem Arapça'ya hakimiyeti hem de diksiyon ve artikülasyon bilgisi nedeniyle bana çok yardımcı oldu. Ama o kadar eğlenceli ve o kadar şakacı ki gülmekten okuyamadım şarkıyı. Allah uzun ömürler versin onun yanında yaşlanmaz insan.

"Fire"ın albümde ayrıca üç adet de remix düzenlemesi bulunuyor. Seçilecek remix'lerde nelere dikkat ettiniz?
Daha once de "Dünya Tatlısı" şarkıma remix çalışmamız olmuştu. Oryantal versiyonu vardı, club versiyonu vardı, dört versiyon remixini yapmıştık Dünya Tatlısı'nın. Ama "Fire" için Türkiye'nin en önemli DJ'leri özenle remix yaptılar. Bir şarkıya üç adet remix çalışması ilk oluyor. Çünkü bu şarkımı çok seviyorum. Güncel soundu yakalamaya çalıştık.

Şarkının klip çekimleri için uzun süre dans dersleri almışsınız. Sizin için nasıl bir deneyim oldu? Dansa devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Dans etmeyi çok seviyorum. dans bir yaşam biçimi aslında. Keşke hep dans edebilsem. Dans ederken ruhumun revizyona uğradığını düşünüyorum.

"Fire" şarkısını dinleyen müzikseverlerin ilk yorumları genelde şarkının Eurovision'a çok uygun olduğu yönünde gelişti. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Biz bu şarkıda dünya soundunu yakalamaya özen gösterdik. İstedik ki hem dünyaya hitap etsin hem bizden notalar taşısın. Sanırım o yüzden Eurovsion'a yakın bulundu.

Önümüzdeki yıl için Eurovision Şarkı Yarışması'nda Türkiye'yi temsil etmek üzere teklif alırsanız kararınız ne yönde olur?
Ülkemi en iyi şekilde temsil etmek bana gurur verir.

"Fire" için 25 yıldır sizi özdeşleştirdiğimiz sarı saçlarınızdan vazgeçtiniz. Bu değişikliğe nasıl karar verdiniz, alışma sürecinde güçlük çektiniz mi?
Saç rengimi değiştirme fikri uzun zamandır vardı. "Fire" ile birlikte olsun istedim. İyi de oldu. Çok sevdim bu yeni rengi. Yadırgarım zannettim ama tam tersi oldu. Sevenlerimin de benim gibi beğenmesi beni çok mutlu etti.Saçımın rengini ilk gösterdiğimde büyük bir anket düzenlendi ve %75'e %35 gibi açık farkla yeni rengimi beğendiler, bu da beğenildiğini gösteriyor. Ama, çok az dahi olsa sarı saçlarımı ısrarla isteyenler var.

Hayatınızı anlattığınız "Bir Sarışın Küçük Kız" kitabı önümüzdeki günlerde, ufak değişikliklerle tekrar piyasaya çıkacak. Kitapta bizleri ne gibi değişiklikler karşılayacak?
Bu kitap birebir beni ve sansürsüz hayatımı anlatıyor. İçimde ne varsa tüm samımıyetimle yazdığım bir kitap. Yani anlayacağınız kendime hiç kıyak geçmedim. Sevenlerim hataları ve sevaplarıyla Zerrin'lerini tanısınlar istedim. "Fire"ın tanıtım dönemi biraz olsun yavaşladığı zaman, "Bir Sarışın Küçük Kız" yeniden piyasada olacak.

www.aveamuzik.com
05.02.2011

8 Şubat 2011 Salı

Olafur Arnalds'ın melodileriyle tanışın!

İzlanda'nın genç müzisyenlerinden Olafur Arnalds, hüzünlü melodileriyle süslediği ve 2010 yılında yayınladığı son albümü "...And They Have Escaped the Weight of Darkness" kapsamında İstanbullu müzikseverlerle buluşuyor.

Müzik kariyerine Fighting Shit ve Celestine gibi metal gruplarında davulcu olarak başlayan Olafur Arnalds, bir yandan da banjo, gitar, piyano gibi enstrümanları kullandığı solo projesine devam ederek 2007 yılında ilk albümü "Eulogy for Evolution"ı yayınladı. Aynı sene Sigur Ros ile turneye çıkan 24 yaşındaki müzisyen, şimdi kendi turnesiyle dinleyicilerin karşısına çıkıyor. Klasik müzik, pop ve rock ögelerini bir araya getirerek dinleyicilere enstrümantal şarkılar sunan Arnalds, 10 Şubat Perşembe ve 11 Şubat Cuma akşamları olmak üzere iki gece ard arda İKSV Salon'da sahne alarak, müzikseverleri hüzünlü bir yolculuğa çıkaracak.


www.ttnetmuzik.com

Berkant ve Erol Büyükburç aynı sahnede!

Türk pop müziğinin tarihine isimlerini altın harflerle yazdıran ve müzikseverlerin gönlünde taht kuran iki usta isim Berkant ve Erol Büyükburç, aynı sahneyi paylaşmaya hazırlanıyorlar.

1967 yılında seslendirdiği ve döneme damgasına vuran "Samanyolu" şarkısıyla özdeşleşerek nesillerden nesile ulaşan Berkant ile, müzik dünyasında başlattığı yepyeni akımlarla dönemin pop ve rock müziğine yön veren Erol Büyükburç, geçmişten bugüne seslendirdikleri şarkılarıyla 12 Şubat Cumartesi akşamı Maya World Music Clup'ta mikrofon başına geçiyorlar. Zihinlere kazınmış şarkılarına canlı performanslarıyla tekrar hayat verecek ve dostluklarını aynı sahneye taşıyacak olan ikili, dinleyicilerine unutulmaz bir müzik ziyafeti sunacak.


www.ttnetmuzik.com

4 Şubat 2011 Cuma

Fado'nun etkileyici sesi Mariza İstanbul'da!

Geçtiğimiz yıl İş Sanat'ta verdiği konserle büyüleyici bir performans sergileyen fado sanatçısı Mariza, bir kez daha hayranlarının karşısına çıkıyor. Günümüzde fadoyu temsil eden en büyük yıldız olarak gösterilen sanatçı, son albümü "Mariza Fado Tradicional"ın tanıtım turnesi kapsamında Portekiz rüzgarları estirmeye hazırlanıyor.

Kendisine Portekiz'de dört platin plak kazandıran ilk albümü "Fado Em Mim" ile 2001 yılında müzik dünyasında bomba etkisi yaratan Mariza, çok kısa bir sürede ismini geniş kitlelere duyurarak uluslararası bir başarı elde etti. Tüm zamanların en çok satan fado albümünün sahibi olan sanatçı, 2002 yılında katıldığı bir festivalde "En İyi Performans" dalında birinciliği de kimseye kaptırmadı. 2008 yılında yayınladığı albümü "Terra" ile caz, folk, morna ve flamenko harmanı müziğiyle dünya çapında oldukça yüksek bir satış rakamı elde eden Mariza, duygulu ve buğulu sesiyle yaşam verdiği şarkılarını 2 Şubat Çarşamba akşamı İş Sanat'ta seslendirecek.


www.ttnetmuzik.com