30 Aralık 2009 Çarşamba

Harika çocuk Bora Uzer!

Eğer bana bir gün "Bora Uzer'i nasıl bilirsin?" diye bir soru yöneltirlerse tereddütsüz yukarıdaki cevabı veririm. Canlı performansını daha önce üç kere izlemiş olmama rağmen geçtiğimiz hafta deyimi yerindeyse koşa koşa kendimi evden dışarı atarak "arkayı dörtledim". Babylon sahnesinde yine kendi çapında fırtınalar estiren Bora Uzer'in konserinde bana eğlenmek haram. Nitekim adamın performansına kitlendiğim için pek dansa giren hareketler edemiyorum. Bora Uzer'in neden hala ülkede bomba etkisi yaratmadığını düşünmüyor değilim. Rotterdam'da burslu konservatuar eğitimi almış, Kangroove ile yaptığı çalışmalarla kulaktan kulağa iyice yayılmış, Ultra Nate'in stüdyo kayıtlarında yer almış, Londra'da stüdyo açıp bir çok yabancı isimle çalışmalar yapmış, James Brown, The Cardigans , Black Eyed Peas gibi dünyaca ünlü isimlerin ön grubu olarak binlerce seyirciye seslenmiş, Türkiye'den de İlhan Erşahin ve Kenan Doğulu'nun desteğini arkasına almış, peki neden burada bu çocuk öne çıkarılmıyor ben bunu henüz anlayabilmiş değilim. "B1" adlı ilk albümünde tüm söz ve müziklerin ona ait olmasını geçtim, içeriğe bakınca davul, bass, gitar ve klavyelerin de Bora Uzer tarafından çalındığını ve bazı düzenlemelerin de kendisi tarafından yapıldığını görüyorsunuz. Funk, r&b, pop, drum'n bass, rap müzik tarzlarını sevenlerin tüm ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılayan performansında Bora Uzer bir de çılgınlar gibi alkış alan bir beatbox performansı sergiliyor. Yurtdışındaki örneklerini aratmayacak bir sese ve müzik vizyonuna sahip olduğu için bu çocuğun yeteneği orada burada söylendiği gibi sadece bir "Justin Timberlake'in Türkiye versiyonu!" cümlesi ile geçiştirilemez. Bizi o gece yine kendisine ve albümde yer alan tüm şarkılarına hayran bırakan bu harika çocuk, o gece bir de Michael Jackson coverları ile seyirciyi coşturdu. "Thriller" ve "Bad" şarkılarını birlikte ortak projelere imza attığı ve sahnesini paylaştığı Jay Collin ile beraber seslendiren Bora Uzer'in enerjisi bitmek tükenmek bilmedi. Bir bakıyorsunuz sahnede bir bakıyorsunuz hoparlörün üstünde olan Bora Uzer'in seyirci ile iletişimi de çok samimi. Bunu diyalogları ile birebir yaşattığı bir konserden daha çıkmadan önce kendisinden de müjdeyi alıyoruz. Bora Uzer yakında yeni video klibi "Bundan Sonra Böyle" için albümde de aynı şarkıda düet yaptığı Kenan Doğulu ile beraber kamera karşısına geçecekmiş. Takipçiler ve ilk defa kulak verecekler için; http://www.myspace.com/borauzer, Jay Collin kim ola diyenler için de http://www.myspace.com/jaycolin diye buyursunlar.

22 Aralık 2009 Salı

Ingido'da "indie" bir gece


Geçtiğimiz hafta çarşamba gecesi Indigo iki yabancı grubu ağırladı. Bant dergisinin organize ettiği "City Star Nights by Converse" konserleri kapsamında Casiotone For The Painfully Alone ve Wildbirds & Peacedrums ülkemize arz-ı endam ettiler. Öncelikle şunu söylemeliyim, bu iki grup hakkında da hiçbir şey bilmeyen biri olarak Indigo'ya gitmek üzere evimden çıktım. Dolayısıyla ne dinleyeceğimi bile bilmeden, konser sever insan modumu üzerime takınıp, konser olsun çamurdan olsun mantığı ile düştüm yollara. Ön grup olacağını bile bilmiyordum ki ön grup Wildbirds & Peacedrums imiş. Bu İsveç'li grup, henüz İsveç'te de 2006'dan beri aktif olan, Mariam Wallentin ve kocası Andreas Werliin'den oluşuyor. Müzik tarzları hakkında şu "tarz bölünmesi" denen olay tavan yapmış haldeyken herhalde en basitinden folk, experimental, psychedelic'den ortaya karışık bir şeyler diyebilirim. Sadece vokal, davul ve bagetlerle neler yapılabildiğinin ve bu yapılanın ne kadar da harikulade olabileceğinin canlı yansıması oldular o gece. Yaklaşık 1 saatlik performansları Indıgo'da yerlerini almış, toplasan 60 kişinin ağızlarını açık bıraktı. Hatta konser sonrası "inanılmaz bir deneyim yaşadık şu an" bile dedik birbirimize. Sahneden seyircilere geçen o müzikteki samimiyet ve Mariam Wallentin'in belli bir kalıba sığdırmaya çalışmadan kullandığı vokali, tüm bedenleri ve ruhları ile kendilerini o an sahnede yaptıkları müziğe vermeleri gerçekten de "inanılmaz bir konser deneyimi" tanımıma gayet uyar, hatta ana grup bile olabilirlerdi. Buradan tıklamak suretiyle ulaşabileceğiniz myspace sayfalarından kendilerini dinlemeniz mümkün. Kafanız güzel olursa, daha da bi seversiniz.

Wildbirds & Peacedrums'dan hemen sonra "one man band" Casiotone For The Painfully Alone sahne aldı. Owen Ashworth, 1997 yılında müziğe küçük bir Casio keyboard ile başlamış. "Elektronik öğeler, pop ve indie biraraya gelirse ne olur?" sorusunun yanıtı işte bu keyboard'dan çıkan müzikti. 1,5 saatlik performansının sonlarına doğru baya baya elektroniğe kayınca mekandaki insanlarda doğal bir seleksiyon sonucu oradan oraya sallanmalar meydana geldi. Gerçekten basın bülteninde de belirttiği gibi "insanın kendi başına kaldığı zamanlardaki içselleştirme güdüsünü besleyen, samimi ve tatlı bir melankoliyle desteklenen müziklerden hoşlananlar için" Casiotone For The Painfully Alone. Owen Ashworth'un ayrıca bir de geleneği var. Albümünde "Love Connection" adlı bir şarkı var ve bu şarkıyı bayan bir vokal söylüyor. Ashworth de, verdiği her konser için "eğer Love Connection diye sahneye bağırırsanız sizi sahneye alıcam ve bu şarkıyı size söyleticem" demiş. Biz de "Love Connectioooon" diye kıçımızı yırtıp, kuzenim Dilara'yı Indigo sahnesine atıp bir güzel de şarkı söylettik. Konserin sonlarına doğru bir Bruce Springsteen efsanesi olan "Streets Of Philadelphia"yı leziz bir şekilde coverlayan Ashworth'ün mütevazı müziğini keşfetmek isterseniz de buyrun official myspace sayfası...

18 Aralık 2009 Cuma

RÖPORTAJ / Işın Karaca - Uyanış

Türk pop müziğinin güçlü seslerinden Işın Karaca; Sezen Aksu’nun vokalisti olarak başladığı müzik kariyerine 2001 yılında çıkardığı “Anadilim Aşk” albümü ile tek başına devam etti. Tüm söz ve müziklerin Sezen Aksu’ya ait olduğu albüm ve Işın Karaca’nın güçlü sesi kısa sürede müzikseverlerin beğenisini kazandı. 2004 yılında ilk defa kendisine ait bir bestesinin bulunduğu ikinci albümü “İçinde Aşk Var” ve 2006 yılında üçüncü albümü “Başka 33/3”ü piyasaya süren sanatçı; aynı yıl içinde jazz, RnB, funk, soul ve yabancı pop şarkılardan oluşturduğu bir repertuarla “Işın Karaca Undercover Project” ile iki sene boyunca çok sayıda konser verdi. Bir çok reklam filmi, ortak proje, düet ve dizi müziklerine de sesi ile hayat veren Karaca, bu sene Mayıs ayında dördüncü stüdyo albümü olan “Uyanış”ı yayınladı. Sibel Alaş, Zeki Güner, Erol Temizel, Erdem Yörük gibi isimlerle çalışan sanatçı, bu albümde yorumculuğunun yanı sıra söz yazarı ve besteci olarak da kendini gösterdi. Müzik kariyeriyle beraber oyunculuk, televizyonculuk ve yazarlık alanlarında da başarılı işlere imza atan Işın Karaca “Uyanış”ını anlattı.

Müzik kariyerinizdeki dördüncü albümünüz olan “Uyanış”ın geçmişteki albümlerinizden farkını nasıl tanımlarsınız?

Ben ilk albümümden itibaren kendimi anlatmak için yollar arıyorum. Sadece şarkıcı olarak kalmak bana yetmemeye başladı. Her geçen gün gelişen şarkıcılığımın yanı sıra içimde yaşadığım fakat anlatamadığım nota ve sözlerin düellosunu sunmak için büyümem gerekiyordu. “Uyanış” sadece kendi hayatımdaki algı açıklığını anlatmakla kalmıyor. Uzun bir sürecin sonucunda kabul ettiğim bir başlangıç.

“Uyanış” için üç senelik bir ara verdiniz. Bu süreç albüme nasıl yansıdı?

Ben sürekli üreten bir insanım, ancak bana göre müzikal yolculukların bir hikayesi olmalı. Albüm yada single yapmak, asla "hit şarkı yakaladım, çıkaralım ve parayı vuralım" mantığında olmamalı. Yurt dışındaki şarkıcılara baktığınız zaman müziğin neden bu kadar büyük bir sektör olduğunu görebiliyorsunuz. Biz hala küçük işler peşinden koştuğumuz için müzik sektörü bu kadar darbe almış durumda. İki ya da üç sene bana normal bir süreç gibi geliyor albüm çıkarmak için. Sonuçta bir şey üretebilmek için önce insan onu yaşamalı.

“Uyanış”, söz yazarı ve besteci kimliğinizi bu kadar yoğun olarak gördüğümüz ilk albüm. Sözü ve müziği size ait olan şarkıların oluşumundan bahseder misiniz?

Şarkı yazmak o kadar da kolay bir şey değilmiş, bu albümde onu öğrendim. Ama kendi yazdığım eserleri seslendirmek şarkıcılığım boyunca istediğim bir şeydi. Sonuç olarak beni en iyi ben anlatabilirim.

Ogeday ile yaptığınız çalışmalarınızdan sonra “Uyanış”ta Ege Çubukçu, Funky C gibi isimlerle çalıştığınızı görüyoruz. Rap müziğe özel bir destek verdiğinizi söyleyebilir miyiz?

Türkiye gelişmekte olan bir ülke ve bana göre yeni jenarasyon çok şanslı. O kadar çok seçenek hakkına sahipler ki! Bana göre müziğin her dalına el atmamak lazım. Ancak şu da var ki rap, funk, RNB müzikleri bana çok yakın geliyor. Haliyle arkadaşlarımla ortak çalışmalarda bulunmak da bana çok keyif veriyor.

“Uyanış”ta dinleyiciyi farklı tarzlarda bir müzikal yolculuğa çıkarıyorsunuz. Birden çok aranjörle çalışmanızın bu çeşitlilikte ne gibi etkileri oldu?

Ben dinleyicilerimle dokuz yıl önce tanıştım. Bu, uzun ama bir o kadar da kısa bir süre bana göre. Şarkıcı ve dinleyicisinin yolculukları paralel yürüyünce ve beraber büyüyünce o albümün gerçek tadı ortaya çıkıyor.

Albümde yer alan aranjörlerden biri de Erol Temizel. Elektronik tınıları artık müziğinizde daha çok mu duyacağız?

Erol Temizel benim hep çalışmak istediğim bir aranjördü. Funky ile “Başrol” gibi bir şarkı yapınca da Erol’la çalışmak nasip oldu. Bu tarz hep olacak mı bilinmez. Biraz da şarkı yazılımlarıma bağlı.

“Uyanış”ta cover olarak karşımıza “Bambaşka Biri” çıkıyor. Günümüzde hala güncelliğini yitirmemiş olan bu şarkıyı tercih etmenizin nedeni neydi?

“Bambaşka Biri” herkesin çok bildiği ve sevdiği bir şarkı. Hep “Bambaşka Biri” gibi bir şarkı yazmak lazım diye yaşadım. Sonunda orijinalini söyle bu dertten kurtul dedim!

“Bilmece”den sonra albümde hangi şarkıları kliplendirmeyi düşünüyorsunuz?

Ben her albümde "Ben yaz şarkıları söylememeliyim" diye dövünürüm ancak kader benim albümlerimi hep yaza denk getirir. “Bilmece”den sonra biraz ara verdim. Bu önümüzdeki haftadan itibaren arka arkaya iki ya da üç klip çekeceğim. İlki benim favori şarkım olan “Uyanış”a gelecek.

Repertuarı; jazz, funk, soul ve yabancı pop şarkılarından oluşan “Işın Karaca Undercover Project”i albümlendirme gibi bir düşünceniz var mı?

Türkiye’de bu çok zor. O projeye sırf deşarj olmak için başladım. Sonra o kadar çok rağbet gördü ki iki sene devam ettik. Bir gün İngilizce bir albüm yapmak isterim ama biraz kısmet o işler…

Oyunculuk, televizyon çalışmaları, yazarlık, albüm ve konserler derken enerjinizi nasıl koruyorsunuz?

Zaman zaman koruyamıyorum. Herkes kadar zaaflarım var. Zor düşerim ama düştükten sonra kendimi çabuk toparlamayı biliyorum.

Önümüzdeki günlerde belirlenmiş olan projelerinizden biraz bahseder misiniz?

Yeni yıl hızlı başlayacak. Amerika’da bir dizi konserlerim olacak. Mart ayına bir proje albümü yetiştirmeye çalışıyorum. Bir de kendi tasarladığım kıyafetlerim var. İnşallah yaz 2010 sezonuna da onları yetiştireceğim.

Yasal dijital müzik platformları müzik piyasasını canlandırmaya başlarken, siz bu platformların sanatçılara ne gibi faydalar sağlayacağını düşünüyorsunuz?

Biz bedava müziğe çok alıştık ve hakkımız sanmaya başlamışken yasal dijital platformlarla tanıştık. Umuyorum ki bilinçli tüketiciler de müzik piyasası bitmeden bilinçlenirler ve bu platformlarla tanışırlar.

www.aveamuzik.com
18.12.2009

9 Aralık 2009 Çarşamba

Şebnem Ferah "Benim Adım Orman" için geri sayım!


ŞEBNEM FERAH’ın merakla beklenen yeni albümü “BENİM ADIM ORMAN”

Rock müziğin başarılı kadın vokallerinden Şebnem Ferah’ın merakla beklenen 6. stüdyo albümü “Benim Adım Orman” Pasaj Müzik etiketi ile 16 Aralık’da müzik marketlerdeki yerini almaya hazırlanıyor..

Sözleri ve müzikleri Şebnem Ferah’a ait 12 şarkının yer aldığı “Benim Adım Orman” albümü, 6 aylık stüdyo çalışması sonucunda tamamlandı. Tarkan Gözübüyük prodüktörlüğünde, 101 Stüdyoları'nda kaydedilen albümde, Şebnem Ferah’a klavyelerde Ozan Tügen, gitarlarda Metin Türkcan, bas gitarda Buket Doran, davullarda ise Aykan İlkan eşlik ediyor.

Dört buçuk yıl aradan sonra yeni şarkıları ile müzikseverlerle buluşacak olan Şebnem Ferah, bu zaman zarfında “İstanbul Symphonic Project” eşliğinde Bostancı Gösteri Merkezi'nde verdiği konserin kayıtlarını DVD ve CD seçenekleriyle yayınladı. Pasaj Müzik etiketi ile yayınlanan “10 Mart 2007 İstanbul Konseri” DVD’si, “Türkiye’nin En Çok Satan Konser DVD’si” ünvanını aldı.

8 Aralık 2009 Salı

Redd ve Kargo&Mirkelam konserleri üzerine


Bayramın birinci günü olan 27 Kasım akşamı Ghetto'da gerçekleşen Redd konserine gittim. Redd'i bilirim, kliplerini izlerim, son albümlerini bazı bazı dinlerim ama ilk defa Redd konserine giden bir insan olarak kesinlikle hayran kaldım. Bir kere, elindekileri zorlayarak çok daha iyisine ve imkanların ötesine geçmek isteyen, buna rağmen popülariteye karşı olan bir grup olduklarını hep röportajlarından ve şarkılarından seziyordum ama konserini de görünce bundan emin oldum. Konsere birkaç dakika kala barkovizyona yansıtılan bir video izletildi dinleyicilere. Doğumdan ölüme kadar geçen süreci anlattıkları son albümleri "21"in yapım aşamasını çok yerinde anlatan bu videodan sonra grup elemanları konserin açılış şarkısında yüzlerinde beyaz maskelerle sahnedeki yerlerini aldılar ve ilk şarkıyı maskelerle söylediler. Her şarkıya özel olarak hazırlanmış videolar, sahne ışıklandırması, Redd'in dopdolu melodileri barından müziği ve Doğan Duru'nun sesi atmosferin içine insanı ister istemez sokuyor. Şarkı aralarında grubun vokali Doğan Duru'nun da taviz vermedikleri duruşları ile mevcut sisteme ve müzik endüstrisine geçirdiği laflar seyircileri daha da bir konserin içine aldı. Sol eğilimli mesajların havada uçuştuğu konserden erken çıkmak zorunda olduğum için hala deliler gibi üzgünüm. Belki de bugüne kadar en keyifle izlediğim yerli grup konserinlerinden birinde olup 5-6 şarkı sonra çıkmak durumunda kalmak tüm gece down olmama yetmişken, konserin izleyebildiğim kadarıyla en can alıcı noktası ise Hrant Dink için yazdıkları "Özgürlük Sırtından Vurulmuş" şarkısını bugüne kadar vefat etmiş tüm gazetecilere adayıp, yayınlanan videoda da tüm bu gazetecilerin isim soyadları, ölüm tarihleri ve çalıştıkları yayın organın sırayla geçmesiydi. Ghetto'da bir konserleri daha olsun gözümü kırpmadan gidicem şerefsizim.

Gel gelelim bir süredir yollarını ayırdıkları Serkan ve Koray'dan sonra yeni bir oluşum içine girip, gruba Mirkelam'ı vokal olarak dahil eden Kargo'nun albüm lansman gecesi için de aynı şeyleri söylemek isterken söyleyememiş olmak kötü. Geçtiğimiz hafta Beyoğlu Hayal Kahvesi'nde yapılan gecede kimi ararsanız vardı. Sıla, Atiye, Feridun Düzağaç gibi müzik dünyasından tanıdığımız isimlerin yanı sıra bir çok müzik yazarı ve tiyatrocu ismin de katıldığı gece enerjisi çok yüksek başladı. Konser öncesi çalınan müziklerle mükemmel eğlenceli bir konserin bizi beklediğini düşünürken grup yerini aldı. Mirkelam'ın "hani erkekler için evlendikleri ilk gece çok kötü geçer ya aynen öyleyiz işte" demesi ile ortama çöken durgunluk, yine Mirkelam'ın düşük bir enerji ile "lansman gecesi diye bi tuhafız galiba pek sizi eğlendiremicez önceden söyleyelim, albümde yer alan 8 şarkıyı çalıp inicez sonra tekrar gelip çalıcaz" demesi ile tamamen yerini sakinliğe bıraktı. Mirkelam önemli bir vokal, keza Kargo önemli bir grupken dinlediğimiz şarkılar belki ilk kez dinliyor oluşumuz, belki de ses düzeninin azizliğinden olsa gerek birbirinin aynısı gibi geldi. Albüme adını veren ve tam bir bilindik Mirkelam tarzı olan "Rock'n Roll Disko Parti" şarkısı dışında aklımda yer eden bir şarkı kalmadı. Onun dışında albümde dikkat çekebilecek "80'ler" ve "Lavanta" adlı iki şarkı da öne çıkabilir. Yine de iştahla konserin sonunu bekledik ve son şarkı olarak da albümde yer alan tek slow şarkıyı söyleyip sahneden indiler. Bir de en az 1 ay sonra raflardaki yerini alacak olan albüm çıkınca dinlemek istiyorum, bakalım fikirler sabit mi..

4 Aralık 2009 Cuma

RÖPORTAJ / Tan - İşaret

Pop müziğinin yükselen yıldızlarından Tan, üçüncü albümü "İşaret"i geçtiğimiz aylarda piyasaya sürdü. Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera ve Şan Bölümü'nde öğrenimine devam eden genç şarkıcı, "Rica Ederim" ve "Sözümü Tutamadım" albümlerinden sonra yayınladığı maxi single çalışması "Yıldızlar da Kayar" ile 2008 yazının en çok dinlenen isimlerinden biri oldu. Bu sene yayınladığı "İşaret" albümü ile büyük beğeni toplayan ve şu sıralar "Biliyor Musun" şarkısının video klibi ile ekranlarda yer alan Tan, yakında sanatçı dostlarına verdiği bestelerle adından söz ettirmeye hazırlanıyor.

"İşaret" albümü için yaklaşık bir senelik bir ara verdiğinizi görüyoruz. Bu kadar kısa bir zamanda albüm hazırlıklarınızı nasıl yaptınız?
Ben bir albüm yapmak için çok fazla beklemek zorunda değilim aslında. Çünkü sürekli üretiyorum, şarkı yapıyorum. Bir şekilde bu şarkıları sunmam gerekiyor. Bir de ne yazık ki düzen artık eskisi gibi değil. Çok daha çabuk tüketiyoruz her şeyi. Teknoloji hızlandıkça, bir takım imkanlar arttıkça insanlar daha çabuk tüketmeye başladı her şeyi. Dostluklar bile çabuk tüketiliyor artık. Bir araya gelmen, insanların bayramını kutlaman bile bir mesaja bakıyor. Bu kadar hızlı tüketime dayalı bir dönemde şarkılara ulaşmak, onları indirmek ve dinlemek de çok hızlandı. Doğal olarak sanatçılar da artık daha yakın zamanlarda albümler ve single çalışmaları yapıyorlar. Biz de albümü yapıyoruz, tükendiğini hissettiğimiz zaman yenisine yöneliyoruz. Dikkat ederseniz bu hıza da artık herkes ayak uydurmaya başladı. Ayak uydurmayan da gerçekten zor duruma giriyor zaten.

Tüketim toplumu çarkının bir dişlisi olmayı kabul ediyor muyuz yani?
Evet, buna mecbur kalıyoruz. Gerçekten mecbur kalıyorsun ve hep kendini yenilemek mecburiyetinde hissediyorsun. Hemen yeni albüm, yeni şarkılar ortaya koymak durumunda kalıyorsun.

"Biliyor Musun?" şarkısına çekilen video klibin öyküsü nasıl oluştu? Mehmet Turgut ile nasıl bir araya geldiniz?
Ben zaten özel hayatımda parapsikoloji ile çok ilgiliyim. Arkadaşlar arasında hipnoz yapıyorum. Zaten hayatımın içinden aldığım bir şeydi ve konunun içine bu derinliği katalım istedim. Şarkının içinde de ayrıldığı sevgilisine kötü bir şey anlatmaya çalışan biri var ama insanlara ikili ilişkilerde kafasını vurarak anlatsan bile bir şeyi anlatamazsın. Doğru olanı söylesen bile anlamak istemeyen anlamaz. Bir şeyi anlatmanın en iyi yolu, anlayamıyorsa hipnozdur. Burada da adam hipnoz edip anlatıyor ki kafasına girsin.

Senaryo size mi aitti?
Evet benden çıktı.

İkinci klip şarkınızı nasıl seçeceksiniz? Yine Mehmet Turgut'la mı çalışacaksınız?
İkinci klip için "İşaret"e çok yakınız. Herhalde o olacak ama şimdi hayranlara soruyoruz, anketler açıyoruz. Hızlı bir şarkı olacaksa "İşaret"i istiyorlar. Yine Mehmet Turgut'tan başkası olmayacaktır. Çok iyi anlaştık çünkü, enerjimiz çok tuttu. Senaryoyu hala düşünüyorum ama yine aynı kategoride olsun istiyorum. "Biliyor musun?" klibindeki hipnozun arkasını nasıl getirebiliriz bilmiyorum ama devamı niteliğinde olsun istiyorum.

Mükemmeliyetçi bir yapınız olduğunu biliyoruz. Peki siz bu hazırlık aşamaları süresince ne zaman "İşaret albümü hazır, artık çıkabilir" dediniz?
"Tamamdır" demeyi beceremem ben. Sadece yapıyorum, güvendiğim dostlarım "tamamdır" dediyse albüm çıkıyor. Bana kalsa ben daha şu an ilk albümü çıkaramamıştım. Baya bir sürerdi yani. O yüzden onu mutlaka aşmam gerekiyor. "Tamam yaptık, bunu da yaptık, bir dahakine onu yaparız" diyerek bitiriyoruz albümlerimizi. En azından şarkıların içinde "ben" olduğum için çok fazla inceleyemiyorum. Dışarıdan yorumlar alıyorum.

Ferdi Tayfur'un "Yıldızlar da Kayar" şarkısından sonra şimdi de bu albümünüzde "Sanma ki" eserini yorumladığınızı görüyoruz. Ferdi Tayfur'un eserlerine özel bir ilginiz mi var?
Çok egoist olmamaya çalışıyorum bu konuda. Başkalarının şarkılarını almak da bir sanatçı için çok önemli bir şey. Tamam, hep kendi şarkılarımı yapmaya çalışıyorum ama özellikle de bu isim Ferdi Tayfur gibi bir isimse ve bundan bir önceki albümümde onun şarkısı ile çok güzel işler başardıysam onu da kendimle beraber yaşatmak istiyorum. Madem bu kadar yakıştırıldı ve sevildi, o yüzden bu albümde bir şarkısını tekrar koymak istedim. Bir sonraki albümde bakarsın yine onun gibi kıymetli olan başka bir isim olur. Ama böyle güçleri, enerjileri albüm içinde barındırmak istiyorum.

2005'ten bu yana yaptığınız işlere geri dönüp baktığınızda kendinizi son albümünüzle beraber şu an nerede görüyorsunuz?
Büyüyorum. Geç bile kaldım ben. İlk albümüm çıktığında 23 yaşındaydım, ben çok geç kaldığımı düşünüyorum. Kafamdaki trafikte 19-20 yaşımda albümü çıkarmak vardı. Tam ergenlik çağında ve gençlikte bazı şeyleri yeni yeni öğrenirken müziğe başladım, aynı zamanda bu piyasadaki öğrendiklerimi de kattım ve büyüdüm. Ben nasıl 30'una kadar büyüyerek geliyorsam, bu büyümenin içine müzikal açıdan gelişmeyi de katıyorum. Sürekli ilerlediğimi görüyorum. Şarkılarımda, yorumlarımda, hatta konuşurken, şu an sana röportaj verirken bile ya da bir televizyon programında bile ilerlediğimi ve kendime yeni bir şeyler kattığımı görüyorum. Bu, yaşla alakalı bir şey. Biraz geç kaldım ama doğru yaşta başladım. Bunun sonu umarım hiç gelmez, hiç bitmesini istemiyorum. Fakat bir gün biterse eğer umarım çok şey öğrenmiş olurum ve bu defa bildiklerimi birilerine öğretmeye başlarım. Öğretmekten de kaçmam. Belki prodüktör olurum, belki başka bir şey olurum ama mutlaka birilerine öğretirim.

Sizin için söylenen "slow şarkıların prensi" tanımlaması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Evet, slow şarkılarda bir ağırlığım var. İlk çıktığımız dönem bir bina yaptık kendimize. "Slow şarkıların prensi Tan" binası oldu. İkinci binada "Biliyor musun?", "Yıldızlar da Kayar", "Neler Neler" ile başlayan bir maratondu. Bu bina da "eğlenceli ve hareketli şarkılar yapan Tan" binası oldu. Yeni başladığım dönem de "besteci Tan" binası olacak. Büyük bir site yapıyoruz, şimdi "besteci Tan" binasını çıkıyoruz. Evet, slow şarkılar bir dönem Tan'ı kazandığımız bir binaydı.

Bu aşamalar sizin planlamalarınız doğrultusunda mı gerçekleşti?
Tabi ki. Bol bol beste verip başka sanatçı arkadaşlarla da çalışmak istiyorum.

Peki bu yönünüzü hangi isimlerin albümlerinde görebileceğiz?
Bu sezon yeni çıkacak olan birçok albümde şarkılarım olacak. Mesela Demet Akalın ve Bülent Ersoy var. Bir iki isim daha var onlar da henüz kesinleşmediği için sürpriz olsun.

Opera bölümünden mezunsunuz fakat halk müziği ve sanat müziği korolarında da yer almışsınız. Şimdi de pop müzik icra eden bir sanatçı olarak bu müzikal eğitim çeşitliliği albümlerinize nasıl yansıyor?
Mezun olamadım, okuyorum hala. Çocukluğumdan beri aldığım eğitim kesinlikle benim işime, müzikal açıdan bir derinlik katmıştır. Mutlaka müzik yaparken o derinliğe ulaşıyorumdur. Bundan sonra insanlara sunacağım şeyler daha çok "Müslüman mahallesinde salyangoz satmak" gibi bir şey. Ben daha çok hem kendi sevdiğim hem de onların seveceği şeyi yapmak istiyorum. Opera yapmaktansa arabesk yapmaya çok daha yakın bir adamım. Çünkü gerçek anlamda içimizde olan bu. Tutan rock albümleri bile içinde arabesk olduğu için tutuyor. Gerçek rock yapılmıyor mesela bizim ülkemizde. Opera tekniği ile söylediğin şarkının içinde bile Türkçe sözler ve arabesk ifadeler buluyorsun da şarkı o yüzden tutuyor. Bu aslında biraz da kendini kandırmak. Hem "hayır arabesk dinlemiyorum" ama aynı zamanda "kaliteli bir şey dinliyorum" demek gibi bir şey. Ben böyle oyunlara ihtiyaç duymuyorum. Ne hissediyorsam onu üretmeye çalışıyorum. O samimiyeti insanlar istiyor zaten. Bizim halkımızın seveceği şeyler yapmaya çalışıyorum. Eğitim bana çok büyük bir müzikal derinlik kattı. Tüm bunları da bu derinliği koruyarak yapıyorum.

Müzik sektörüne bir süredir yön veren dijital müzik platformlarına sizin yaklaşımınız ne yönde?
Çok faydalı buluyorum. En başta dediğim gibi, artık daha çabuk ulaşıyoruz albümlere. Dijital platformların tüketimde profesyonel anlamda desteği büyük oluyor. Onların destek olması, sanatçının ve bestecinin, yorumcunun, yapımcının bir şekilde kazanmasını sağlıyor. Haklarını da koruyor ve şarkılarının denetlenmesini de sağlıyor. Korsanın önünü kesti zamanla. Gerçekten çok büyük farklar oldu ve zaman ilerledikçe bu platformlar bize daha çok artı olarak dönmeye devam edecek. Belki bir süre sonra albümler hiç satılmayacak ve tamamen sanal ortamda bu satış gerçekleşecek. Bunu da yeni denetleyen ortamlar dijital ortamlar olacak. En büyük sistemi de Avea kurdu ve bence çok da güzel bir iş ortaya koydu.

04.12.2009
www.aveamuzik.com

22 Kasım 2009 Pazar

Hepimiz "Wild Child"ız!


19 Kasım Perşembe akşamı gözlerimizle gördük Blackie Lawless'ı. İzlenilmesi gereken performanslar listemizden bir grup daha eksilirken gelelim konserin detaylarına. Multi soğuk bir havada yurdum metalcilerinin W.A.S.P. ateşi ile pek bir ısındı içimiz. Bir çoğu o soğuk havada
tişörtle bağrı açık gezen mi dersiniz, 80'lerden fırlayıp birazdan sahnede Blackie yerine kendisinin çıkacağını düşüneceğiniz insanlar mı dersiniz, yüzde 90'ı simsiyah giyinmiş insanlar topluluğu olarak uzun kuyruklarda bekleyerek Maçka Küçükçiftlik Parkı'na adımımızı attık. Mekanın büyüklüğünden midir yoksa konserin hafta içi oluşundan dolayı şehir dışı katılımın olamayaşından mıdır bilmiyorum ama deliler gibi bir kalabalık yoktu. Konser öncesi Çağlan Tekil'in dj'lik yaptığı söyleniyor, ki konser öncesi alanda çalınan şarkılar da baya iyiydi.

Yarım saat rötarlı olarak sahneye arz-ı endam eden Blackie daha dakika bir gol bir der gibi
sesinden hiç bir şey kaybetmediğini gösterdi. Bira göbeği olduğunu düşündüğüm göbeği dışında tek bir falsosu yoktu. Tüm konser boyunca projeksiyonla grubun konser görüntüleri ve önceden hazırlanılmış, geneli savaş görüntülerinden oluşan videolar şarkılara eşlik etti. Özellikle bis'in ilk şarkısı olan "Heaven's Hung in Black"in videosunda yer alan savaş kareleri ve Amerikan askerleri cenazeleri dikkatleri performanstan çok videoya çekti. "Love Machine", "Wild Child", "The Idol" gibi heyecanla beklenen şarkıların bulunduğu repertuarına yeni albümden en çok beğendiğim "Babylon's Burning"e de yer verdi ve konseri "I Wanna Be Somebody" ile bitirdi. Blackie hem sesiyle, hem de sahnedeki enerjisi ile "mihrap hala yerinde" der gibiydi. Sevgi gösterisi mi yoksa bir saldırı mı olduğunu anlayamadığımız şekilde Blackie'ye saldıran herif sahneye atlayıncaya kadar da seyirci ile iletişimi de gayet güzeldi. Sonra yavaştan yine seyirci ile iletişimi kesilen, hafiften bir suratı asılan "bitse de gitsek" şeklini alan Blackie, "I Wanna Be Somebody" ile yine tüm seyirciyi eline aldı. Bir konser klişesi olan konser alanını ikiye bölüp seyirciye şarkı söyletme geyiği tabi ki yapıldı. Benim bulunduğum tarafın sesinden pek memnun kalmadı, dolayısıyla kendi deyimi ile biz "You Suck!" oluverdik. Ses düzeni ve ışıklandırmaya gelirsek, tek bir pürüz bile görememiş olmak ne kadar güzeldi. Sesler tane tane, sololar mükemmel, Blackie'yi Tanrı gibi gösteren ışıklandırmalar muazzamdı. Gönül isterdi ki bir "Sleeping in The Fire", bir "All My Life", bir "Hold On To My Heart" çalsın ama malum umduğumuzu değil, bulduğumuzu dinledik. Konserin normal süresi bittiğinde bir kez daha anladım ki bizim seyircimiz de biraz "bitse de gitsek" mantığında. Tabi adamlar gelmiş, coşturmuş, istediğin şarkıları çalmış, bağırmaktan sesin kısılmış, ne gerek var artık bis'e hesabı. "Ayıp olmasın" diyerek yapılan bir kaç zayıf tezahürattan sonra tam "herhalde çıkmaz artık" diye düşünürken sisler eşliğinde tekrar grup sahnedeki yerini aldı. Konser boyunca enerjisi hiç düşmeyen, gaz veren, elindekinin en iyisini sunan bir grup ve mükemmel bir vokal izledik. W.A.S.P.'ı da izlediğim için mutluyum, gururluyum, hepimiz wild child'ız der giderim bu diyardan sevgili müziksever Blogger.


Fotoğraflar : Erdal Mahir Curan http://curan.net/

19 Kasım 2009 Perşembe

RÖPORTAJ / Yüksek Sadakat - Katil & Maktül

1997 yılında "Filinta" adıyla temelleri atılan "Yüksek Sadakat", bas gitarist ve müzik yazarı Kutlu Özmakinacı tarafından kuruldu. Kendi adını taşıyan ilk albümlerini 2006 yılında piyasaya süren grup, çıkış şarkıları "Belki Üstümüzden Bir Kuş Geçer" ile müzikseverlerin ilgi odağı haline geldi. Tüm şarkıların söz ve müziklerinin Kutlu Özmakinacı'ya ait olduğu albümde "Döneceksin Diye Söz Ver", "Aklımın İplerini Saldım", "İhtimaller Denizi" gibi şarkılar kısa sürede beğeni kazandı. Vokalde Cemil Demirbakan, tuşlu çalgılarda Uğur Onatkut, gitarda Serkan Özgen, bas gitarda Kutlu Özmakinacı ve davulda Deniz Alemdar'dan oluşan grup, geçtiğimiz sene vokalleri Cemil Demirbakan ile yollarını ayırıp Kenan Vural ile ikinci albümleri "Katil & Maktül"ü piyasaya sürdü. Bir önceki albümde olduğu gibi yine tüm söz ve müziklerin Kutlu Özmakinacı'ya ait olduğu albümde "Ben Seni Arayamam", "Haydi Gel İçelim", "Aşk Durdukça" gibi şarkılarını kliplendiren Yüksek Sadakat şu sıralar üçüncü albümlerinin hazırlıklarını yapıyor. Bu ay gerçekleştirdikleri Avrupa turnesinden döner dönmez yurtiçi konserlerine devam eden grubun beyni Kutlu Özmakinacı ile Yüksek Sadakat'in süregelen projelerini ve iyi bir rock grubu olmanın gereklerini konuştuk.

"Katil & Maktül" albümünde tüm söz ve müzikler size (Kutlu Özmakinacı), düzenlemelerse tüm gruba ait. Karar aşamalarında dengeyi ve uyumu nasıl sağlayabiliyorsunuz?
Özellikle stüdyoda taviz vermediğimiz bir prensibimiz var. Ne kadar uçuk olursa olsun her türlü fikri deneyerek görmek. Bu biraz uzun ve yorucu bir yol olsa da sonuçta hangi fikrin olup hangisinin olamayacağını anlamamıza yarıyor. Böylece bir süre sonra ortak akıl kendiliğinden oluşuyor.

İkinci albüm öncesi yaşanan vokal ve davulcu değişimi müzikal sound ve duruş olarak size nasıl yansıdı?
Sanırım her şeyden önce daha dinamik ve daha istikrarlı bir grup haline geldik. Hem Alpay hem de Kenan sahnede son derece güvenilir müzisyenler, böylece performanslarımız hissedilir ölçüde yukarı çekildi. Bu da elbette duruşumuza yansımıştır diye düşünüyoruz. Müzikal açıdan ise her müzisyen kendisiyle birlikte gruba müziğini de getirir. Bunları dinleyerek zaten fark edebilirsiniz.

Son albümünüzü konsepti ve müzikal duruşu ile Türk rock müziği kulvarında nasıl bir yere koyabilirsiniz?
Ben Yüksek Sadakat'i hep "adult oriented rock" grubu olarak görüyorum. Yani yetişkin dinleyiciye hitap eden bir müziğimiz var. Bunun arka planında elbette sözler yatıyor.
"Katil & Maktül" albümünde örneğin, evli bir adamın ayrılıktan sonraki hayat hikayesi anlatılıyor. Ancak bunu çok öznel bir dille yapmamaya çalışıyoruz. Böylece şarkılar insana dair, öncesi ve sonrası olmayan, felsefi bir duruşun altını çizen eserlere dönüşüyorlar. Bu da bizi her yaş ve her kültürden çok sayıda dinleyicinin kendi birikimi ve derinliğince anlamasını sağlıyor. Müzikal duruşumuz ise klasik rock'la modern rock'ın arasında. Bu coğrafyadan da ilham alan bir yerlerde.

Rock grubu olmanıza rağmen, rock müzik dinleyicileri dışında da büyük bir kitleye hitap edebiliyor olmanızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çünkü hit şarkılar yazmak gibi bir yeteneğimiz var. Şarkılarımız güçlü melodilere ve güçlü sözlere sahip ve insan beğenisi sanıldığının aksine az oranda türlere bağımlıdır. İnsanlar eskilerin dediği gibi gönül tellerini titreten bir melodiye rastladıklarında çok küçük bir azınlık hariç, onun türüne falan bakmadan kulak verirler.

Video klip şarkılarınızın seçimlerini nasıl yapıyorsunuz? Dördüncü video klibinizi hangi şarkınıza çekeceksiniz?
"Katil ve Maktül" olsun istiyoruz. Seçimi ise genellikle sitemizden açtığımız anketlerle dinleyicilerimize yaptırıyoruz.

Üçüncü albümün hazırlıkları için dinleyicilerinize neler söyleyebilirsiniz?
Hazırlıklara başladık ve çok çok heyecan verici şarkılar var diyebiliriz.

Bu sene bir dizi projesinin müziğinde de imzanızı görüyoruz. Bu proje nasıl size geldi? Bundan sonra sizi görsel projelerin müzik direktörlüğü koltuğunda da görebilir miyiz?
Dizinin yapımcıları buldular bizi. Müziğimizden hoşlandıklarını, birlikte çalışmak istediklerini belirttiler. Biz de daha önce yapmadığımız bir iş olduğu için denemek istedik. Sevdiğimizi de söyleyebiliriz. Aslında yapmak istediğimiz şeylerden biri de film müziği. Bu ona bir ön hazırlık oldu denebilir.

Sizce başarılı bir grup olmanın gerekleri nelerdir?
İyi şarkılar yazmak, bunları iyi yorumlamak, yaptığınız işe inanmak ve işin ticari işletme tarafını emin ellere bırakmak...

"Amatör ruhu korumak" sizce profesyonel müzisyenlere ne gibi avantajlar sağlar?
Belli bir aşamadan sonra amatör ruhu korumak avantaj değil dezavantajdır. Show dünyası kendi kuralları olan ve insanlara beklentilerinin karşılığını vermeniz gereken bir dünya. Bunları amatör kalarak değil gittikçe daha da profesyonelleşerek verebilirsiniz.

"Uzay Heparı Sonsuza" ve "Çeyrek" gibi projelere nasıl dahil oldunuz? Sizi önümüzdeki günlerde yine özel çalışmalarda görebilecek miyiz?
Gelen tekliflerle dahil olduk. Eğer içinde bulunmaktan memnuniyet duyacağımız projeler olursa gelecekte de bu tip işlerde olmak isteriz.

Türk rock müziğinin yükselişe geçebilmesi ve büyük kitlelerce kabul görmesi için sizce neler yapılması gerekiyor? Sizin bu alanda plan ve projeleriniz var mı?
Amatörlükten profesyonelliğe geçişin hızlanması lazım. Rock pazarlaması konusunda henüz prodüktörler yetkin ve bilgili değiller. Bu konuda uzmanlaşılırsa bunun yansımalarını da kısa zaman içinde görürüz. Rock grupları doğru ellerde olurlarsa bugün pek çok popçunun bulunduğu yerden daha yükseğe gelebilirler.

Dijital müzik platformlarının geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Müzik dünyasında artık gelecek onların...


www.aveamuzik.com
18.11.2009

"Brazzaville in İstanbul"da ikinci gün


Tom Waits'e meyilli baygın tok sesli, bıyıkseverlerin masum yakışıklısı Brazzaville vokali David Brown'u izledik 6 Kasım akşamı. Bu kadar zaman geçmiş üstünden yeni yazıyorum daha lakin kendime kızgınım. Birazdan geliyorum oraya, önce konser...

Efendim 6 Kasım akşamı Cuma'ya denk geldiği için kalabalık bir konserdi. Çok yüksek sesle konuşanı da vardı, sahnenin önünde tek başına David'e kilitlenen de vardı, konseri hiç sallamayıp arkadaşının kocasının arkadaşını nasıl aldattığını anlatan da, "sanırım ilk defa aşık oldum şu an" diye kızın birine asılan ve kızın da buna inanacağını düşünecek kadar saf olanlar da. Şahsen, Brazzaville'in gerçek dinleyici kitlesi bunlar değildi herhalde diye bi' düşünüp içimin kıyıldığı da oldu. Brazzaville'in "21st Century Girl", "Hastings Streets" ve "Welcome To Brazzaville" albümlerini yalayıp yutmuş bir dinleyicisi olarak konseri günlerdir bekliyordum zaten. Onlar her ne kadar "Brazzaville in İstanbul" albümleri kapsamında gelmiş olsalar da güzel bir gece olacağına emindim. Üşenmeyip biraz araştırdım. David amca resmen İstanbul müptelası çıktı! 4 yılda tam 15 konser vermişler İstanbul'da! Şehrimizi pek bi sevmişler ve Kim Ki O, Norrda, İstanbul Blues Kumpanyası gibi gruplardan tanıdığımız müzisyenlerle tanışıp Doublemoon markasıyla "Brazzaville in İstanbul" albümünü kaydetmişler. Jazz, folk, soft rock, bossa nova tınıları duyduğumuz Brazzaville müziği bu kez bol perküsyon, saz, mey gibi enstrümanlarla çeşitlenmiş ve ortaya hiç de yabancısı olmadığımız güzel bir Boğaz havası çıkmış. Basta Feryin Kaya, davulda Berke Can Özcan, gitarda Portecho ve Norrda'dan tanıdığımız, severek takip ettiğim Deniz Cuylan, kemanda da Ceren Aksan sahnede David Brown'a eşlik etti. Tabi ki malumunuz sigara derdi yüzünden Babylon'un önünde ciğerlerimizi nikotinle şenlendirirken grubun konsere çıkış anını kaçırdım. Bosphorus, Foreign Disaster Days, Magura, The Clouds in Camarillo, Super Gizi, Blue Candles, Barcelona, Motel Room, Lax gibi şarkılarını çaldılar. Genelinde en fazla yaptığım hareket olarak iki yana sallanırken sakin bir konser geçirildi. "Biraz daha kısık sesle konuşursanız kemanı duyabilirsiniz" diyen David Brown da sakinlik istedi zaten. Keşke şu müzik kulaklarımızdayken bir deniz kenarına ışınlansaydık dedim. Malum müzikler Akdeniz gibi kokuyor. David amca'nın seyirci ile iletişimi mükemmeldi. Ben hayatımda sahnede bu kadar sempatik bir adam görmedim. Gitgide Türkleşiyor herhalde 15 konserden sonra. Her şarkı arasında muhakkak seyirci ile edecek iki çift lafı oldu. Seyirciyi alkışlarla, ritimlerle interaktif olarak baya bi konserin içine kattı. Normalde uzun tuttuğu biste tamemen seyirci isteklerini aldı, seyirci ne istiyorsa hiç "ay yok, o olmaz, bidi bidimiz yok" demeden şarkıya girdi çaldı. Enstrüman eksikliği hissetse bile sadece kendisinin gitarı ile çalıp söylediği de oldu. Hatta bir ara baya öğretmen moduna girip "sen söyle ne istersin?" filan bile dedi. Hayatımda ilk kez ben de bağırarak şarkı istedim adamdan yüz bulup ama beni duymadı =/ Neticede evet kızgınım. Çünkü
ekşisözlük'te "Baltic Sea" çaldığı yazıyor. Ama benim duyduğum kadarıyla biste seyirci isteklerini çalarken iki kez "Baltic Sea"ye girip sonra insanların isteklerini çaldı. Belki çalmıştır tabi konserde ama işte sigara derdinden şarkımı kaçırmış olmam da kuvvetle muhtemel. Neyse ki, Babylon gururla sundu, biz de hali hazırda dinleyip sevdiğimiz David Brown'u ve Brazzaville-Türk müzisyenler ortak yapımını gittik izledik. Tabi Brazzaville'in İstanbul macerasını başlatan Zeynep Yosun Akverdi, Aylin Güngör ve James Hakan Dedeoğlu'na çok çok teşekkür...


13 Kasım 2009 Cuma

Sertab Erener "Açık Adres"ini veriyor


"Bu Böyle" isimli şarkısıyla 2009 yazına damga vuran Sertab Erener yeni single çalışmasını tamamladı. 7 Aralık'ta yayınlanması planlanan "Açık Adres" isimli şarkının söz ve müziği "Bu Böyle"nin yaratıcısı Soner Sarıkabadayı'ya ait. Şarkının düzenlemesini önümüzdeki günlerde ilk solo albümüyle müzikseverlerle buluşacak olan Mustafa Ceceli yaptı. Yayınlanacak olan CD'de şarkının iki versiyonunun yanı sıra bir de sürpriz video yer alacak. Sanatçı aynı zamanda single'ın çıkış tarihi olarak belirlenen 7 Aralık Pazartesi akşamı Babylon'da Erim Özşen'in hazırlayıp sunduğu canlı talk-show, Lokal Anestezi'nin konuğu olacak ve şarkısını burada ilk kez seslendirecek.





12 Kasım 2009 Perşembe

Aseton'u dinlemeye gidiyoruuuz!



2005 yılından beri birçok festival ve mekanda canlı performans gösteren, alternatif müzikseverlerin beğenisini kazanan Aseton, konser maratonuna hız kesmeden devam ediyor. Müzikotek’in yapımcılığında yeni albüm çalışmalarına başlayan grup, 30 Kasım Pazartesi akşamı Beyoğlu Hayal Kahvesi'nde dinleyicilerle buluşacak.

Gitarda Melis Soysal, basta Cemre Kabaş ve vokalde Selin Yılmaz'dan oluşan Aseton, 2008 yılında MTV TTNET müzik yarışmasına katılarak, sözünde ve müziğinde grubun gitaristi Melis Soysal'ın imzası bulunan ‘Sen’ adlı şarkıyla birinci oldu. Aynı şarkıya çekilen video klipleri ile de dikkatleri üzerine çeken grup, bu başarının hemen ardından Fox Tv'de yayınlanan "Kız Takımı" dizisinde de yine sözü ve müziği Melis Soysal'a ait "Dibini Gör" şarkısı ile ekranlarda yer aldı.

30 Kasım Pazartesi gecesi İstanbul’un en gözde mekanlarından Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde sahne alacak olan grup, sergiledikleri müzikal uyum içinde kendi bestelerinin yanı sıra popüler alternatif rock parçalarını da kendilerine has tarzları ile yorumlayacaklar. İki bölümden oluşacak konserde; zaman zaman hüzünlü, arada bir neşeli ve çoğunlukla romantik melodileri ile kendilerini, hayatı ve yaşadıklarını betimleyen bu üç farklı genç kız; aynı gece sahneyi Cingu ile paylaşacak.

www.myspace.com/asetontr

www.last.fm/music/Aseton

Tarih: 30 Kasım Cuma
Yer: Beyoğlu Hayal Kahvesi
Saat: 22:00
Fiyat: 20 YTL
Adres: Büyük Parmak Kapı Sok., Afrika Han, No:19, Beyoğlu
Tel: 0212 244 25 58
Biletix: 0216 556 98 00


Mustafa Sandal - Karizma

Doksanlı yıllarda hayatımıza giren ve Türk pop müziğinin başarılı isimlerinden Mustafa Sandal, geçtiğimiz yaz piyasaya sürdüğü "Karizma" albümü ile hayranlarının karşısına çıktı. İsra Gülümser, Murat Güneş, Bojan Dugic gibi isimlerle çalışan Mustafa Sandal ilk olarak "Ateş Et ve Unut" şarkısının video klibi ile ekranlardaki yerini aldı. Şu günlerde ikinci video klibinin hazırlıklarını sürdüren sanatçı, bu hafta Avea Müzik'in konuğu oldu.

"Karizma" albümünde sözü ve müziğinde imzanızın bulunduğu 7 şarkı var. Albüm öncesi müzikal kimliğinize neler yön verdi?
'Albümdeki tüm şarkılar benim olsun' şeklindeki bir egoya hiçbir zaman sahip olmadım. Albüm öncesi birçok şarkı arasından eleme yaptık ve kalan 12 şarkı albüme girdi. Hangi şarkının altında kimin imzası varsa öyle kaldı. Çok içime sinen ve dinleyicilerin beğenisini kazanacağına inandığım bir repertuvar oldu. Ne mutlu ki, konser turnemizin ilk ayağında doğru bir repertuvar seçimi yaptığımızı gördük.

"Karizma" albümünün sizin için bir milat olduğunu söylemiştiniz. Müzikal anlamda size bu miladı yaşatan unsurlar neler oldu?
Karizma albümünün manevi bir yanı var benim için. Baba olarak çıkardığım ilk albüm ve bu anlamda benim için bir milat özelliği taşıyor. Albümde klasik Mustafa Sandal şarkılarının yanı sıra, yeni bir sound denediğimiz çalışmalar da oldu. Özellikle, "Karizma" ile "Ateş Et ve Unut" bu anlamda çok güvendiğim ve arkasında durduğum çalışmalar oldular.

Albümde hem batı sound'u, hem de Arap ezgileri duyuyoruz. Ayman Bahgat ve Amr Moustafa gibi ünlü Arap müzisyenlerinin de imzasını görüyoruz. Bu müzikal birliktelikler nasıl oluştu?
Bu albümü hazırlarken geniş yelpazeli bir çalışma olmasına özen gösterdik. Repertuvar seçiminin ilk aşamasındaki tercihleri İsra Gülümser'e bıraktım. O da bana saydığınız isimlerin de bulunduğu birçok bestecinin şarkılarını getirdi. Aralarından seçtiklerimize söz yazıp aranje ettikten sonra içimize sinenleri de albümümüze koyduk.

"Karizma" albümü henüz yapım aşamasındayken repertuvar seçimlerinizi İsra Gülümser'e seçtirdiğinizi söylediniz. Bu, onun müzik kulağına olan güveninizden mi kaynaklanıyor?
Evet kesinlikle. "Devamı Var" albümünde "Gönlünü Gün Edeni" şarkısında da birlikte çalışmıştık. İsra'ya bu anlamda çok güveniyorum.

Britney Spears, 50 Cent, Jennifer Lopez gibi dünyaca ünlü isimlerle çalışmış olan aranjör Bojan Dugic ile nasıl bir araya geldiniz? Bu albümden sonra da birlikte çalışmayı düşünür müsünüz?
Bojan Dugic dünyaya kendisini ispat etmiş çok başarılı bir müzisyen. İlk buluşmamıza bilgisayarında birçok şarkıyla birlikte geldi. "Ateş Et ve Unut" ile "Karizma"nın tınıları ilk orada ortaya çıktı. Birlikte bu iki şarkıyı yaptık ve albümün en özel çalışmalarına imza attık. Bir sonraki albümde de neden olmasın, elbette çalışabiliriz.


İkinci video klibinizi nasıl belirleyeceksiniz? "Karizma"da hangi şarkıları kliplendirmeyi düşünüyorsunuz?
Resmi internet sitemde bir anket düzenledik. Karar vereceğimiz süre boyunca en çok "Demo" adlı şarkımız oy aldı. Radyocuların da tercihi o şarkıdan yana olunca ikinci klip şarkımızı belirlemiş olduk. Zaten albüm ilk çıktığında klip çekeceğim şarkıları kafamda az çok belirlemiştim. Gelen tepkiler ile kafamdakilerin aynı olması beni mutlu etti. "Demo"dan sonra en çok "Adı İntikamdı" ile "Karizma" şarkılarına klip isteniyor.

Elif Kaya ile "Var Mısın Yok Musun?" şarkınızda düetinizi görüyoruz. Henüz kendisini tanımayan müzikseverler için; Elif Kaya kimdir? Kendisi ile düet fikri nasıl oluştu?
Elif Kaya gelecek vadeden genç bir yetenek. Yakın zamanda adından söz ettirecek bir yorumcu. Biz de albümümüzde kendisine şans vererek destek olduk. İleride onu daha iyi tanıyabileceğinizi umuyorum.

90'lı yıllardan beri pop müziğe yön vermiş olan sanatçılardan biri olarak, günümüzün pop müzik anlayışı için neler söylersiniz? "Karizma" albümü bu arenada nasıl bir yere sahip?
Elbette o zamanlardan bugünlere kadar çok şey değişti. Bir kere sanatçılar eski heyecanını yitirmek üzere. Korsan mp3 sorunu müzik sektörünü olumsuz etkiledi. Günümüzde de çok yetenekli gençler görüyorum. Aralarından en iyilerini seçip, onlara destek olmalıyız. "Karizma" albümüne gelince günümüz koşullarına göre hem eski Mustafa Sandal'ı, hem de yeni Mustafa Sandal'ı temsil eden bir çalışma oldu. Bu özelliğiyle ulaşacağı yeri de albümün kendisi belirleyecektir.

"Karizma"nın albüm fotoğrafları Türkiye'de ilk kez kullanılan bir tekniğin ürünü. Albüm fotoğrafları, video klip ve imaj gibi görsel çalışmalarınızı nasıl yürüttünüz?
Kartonet fotoğraflarında HDR tekniği kullanıldı. Işık Mater bu konuda çalışmalar yapmış başarılı bir fotoğrafçı. İnternetteki yazışmalarımız sonrası kendisiyle buluştuk ve keyifli bir çalışma gerçekleştirdik. Klipteki görsel çalışmamız ise benim tercihimdi. İlk klibimizde Emir Khalilzadeh ile çalıştık.

Korsan yüzünden albüm henüz piyasaya sürülmeden tatsızlıklar yaşamış bir sanatçı olarak, yasal dijital müzik platformlarının çalışmalarını nasıl buluyorsunuz? Bu platformların müzik sektöründeki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok ciddi bir şekilde destek veriyorum. Madem müzikseverler sanal aleme kaymış durumda, o zaman bu platformda yasal satışlar gerçekleştirilmeli. Umarım, ilerleyen yıllarda daha çok tercih edilir ve müzik piyasasındaki korsan sorununu çözmede önemli bir rol oynar.

'Mustafa Sandal' olmak muhakkak zordur ama başarıyı korumak daha zor olmalı. Bu anlamda müzikal açıdan endişe içine düştüğünüz oluyor mu?
Endişe demeyelim ama tabii ki albüm çıkmadan önce evde sağdan sola, soldan sağa dönüp saatlerce düşündüğüm oluyor. Sonuçta ne kadar başarılı bir insan olursan ol, yeni bir şeyi insanlara sunmak farklı bir heyecan. O heyecanı ben de yaşıyorum. Başarıyı korumak zordur ama zoru başarmak da cesaretli ve yetenekli insanların işidir. Bu anlamda gençlerimize cesur olmalarını tavsiye ederim.

Albüm çıkarma ve söz-müzik üretimi konusunda istikrarını koruyan sanatçılardansınız. Bu istikrarınızın kaynağı nedir, bunun karşılığını nasıl görüyorsunuz?
Nazik yorumunuz için teşekkür ederim. Bu elbette yıllara dayanan bir birikimin sonucudur. Yaşam tarzınız ve manevi doyum da çok önemli. İstikrar, düzenli ve disiplinli bir çalışma sonucu gerçekleşen bir şeydir. Ben de elimden geldiğince istikrarımı korumaya gayret ediyorum. Karşılığını da çok şükür müzikseverlerden fazlasıyla alıyorum.



www.aveamuzik.com
04.11.2009