2 Haziran 2012 Cumartesi

RÖPORTAJ / Eflatun - Çıkmaz Sokaklar

Mustafa Ceceli, Gülben Ergen ve Burcu Güneş gibi müzik dünyasının sevilen isimlerine verdiği şarkılarla müzikseverlerin dikkatini çeken Eflatun, 2009 yılında yayımladığı ilk albümü "Cennette Bir Akşamüstü" ile başlayan ve her geçen gün başarı çıtasını daha da yukarıda tuttuğu müzik yolculuğunu AveaMüzik'e anlattı. Müzik listelerinin üst sıralarında yer alan ve Burcu Güneş ile düet yaptığı "Çıkmaz Sokaklar" şarkısıyla gündemde olan Eflatun, hakkında merak ettiğimiz her şeyi samimiyetle yanıtladı.

Öncelikle, "Eflatun" isminin çıkış noktası nedir?
Sanatçı kimliğinin her zaman için bir orta dünyası vardır. Bir dünyaya girersiniz ve artık orada üretmeye başlarsınız. Ürettiğiniz anlarda siz, siz değilsinizdir. Zannediyorum genel olarak ürettiğim dünyanın gökyüzü eflatun. Eflatun ismi benim yazdığım şarkıların, o kimliğin adı. Benim bulduğum değil, beni bulan bir isimdir Eflatun. Bir gün yazdığım bir şeyin altına Eflatun imzasını atıverdim, nasıl oldu bilmiyorum. O gün bir anlaşma yaptık Eflatun ismiyle. Yazdığım herşeyin adı Eflatun oldu.

Müzik dünyasına 2009 yılında yayımladığınız ilk albümünüz "Cennette Bir Akşamüstü" ile merhaba demiştiniz. Peki ilk albüme kadar olan müzik yolculuğunuzdan biraz bahsedebilir misiniz?
İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı'ndan mezunum. Klasik batı müziği eğitimi aldım. Yıllarca senfoni orkestralarında ve operalarda çaldım. Üreten biriyseniz, "Bunları artık insanlarla buluştur" der ürettikleriniz, kalbinizi tekmeler. Öyle yoğun bir süreçti. Bir taraftan hayatınızı verdiğiniz bir iş var. "Bunca seneyi boşa mı harcadın?" diyor bir taraf. Öteki taraftan da kalp ağır basıyor. Sonucunda, salon müzisyenliğini bıraktım ve ceplerime kendi şarkılarımı doldurdum. Hatta "Günahlar İşliyorum" diye bir şarkıma da yansımıştır bu durum. Böyle yön değiştirmelerin içsel yolculukları vardır çünkü ben buna kalkıştığımda sektör şimdiki durumunda değildi. Çok hızlı şarkıların revaçta olduğu, benim peşinde olduğum edebi müziğin, yani anlatıma yönelik olan müziğin kesinlikle yapılmaması gereken bir zamanda kalkıştım ben bu işe. Sosyal olarak riskleri olan bir durumdu ama eğer aşıksanız, gözünüz bir engel görmüyor. Aşktaki o perde yine iniyor. "Ben şarkı yazmak için dünyaya geldim ve buna inanıyorum" diyerek İstanbul'a geldim. Serkan Ölçer ile beraber albüm yapalım istedik. Hiçbir şey tasarlamadan sadece şarkı yazıp şarkı söyledim. Geriye dönüp bakıyorum, üzerinden 5 sene geçmiş. Beş senenin sonunda "Çıkmaz Sokaklar"la beraber şu an sesimi radyolarda yeni yeni dinliyorum. Bu durumdan asla şikayet etmiyorum. İnsanlar televizyonda beni gördüğü zaman "Ne güzel çıkış yapmış." derler ama bunun ne kadar uzun bir yolculuk olduğunu bilmezler. Her müzisyen de böyledir. Biz yalnızca sahneye çıkışını görürüz. Açıkçası o zorluklar da çok güzeldi. "Sabretmek geleceği görenlerin tavrıdır." diye bir söz vardır. Ben ve ekibim zaten hepimiz buraya geleceğimizi biliyorduk. Hiçbir zaman sahneye çıkayım, para kazanayım mantığıyla şarkı yazmadım. Aynı şekilde de devam ediyorum. Zannediyorum başarılı da oldum.

İlk albümünüzde yer alan "Şarap" şarkısı kısa sürede özellikle de sosyal medyada yankı bulmuştu. Halbuki siz şarkının klibinde bile oynamamıştınız. Neden böyle bir yol izlemeyi tercih ettiniz?
Açıkçası bu bir yol değil, bu bir tavır takınmaydı. Şu an baktığım zaman neden böyle bir tavır takındığımı bilmiyorum ama şundan gerçekten çok zedelendiğimi hatırlıyorum. Bir albüm yapıp, kamera karşısına geçip klip çekilmek zorunda mıdır? Müzik görsel bir şey değildir. Görsel olan filmdir, görsel olan başka mecralar vardır ama müzik kesinlikle değildir. Müziğin yeri radyolardır, ondan sonra televizyonlardır. Bütün Türkiye ve hatta dünyada da böyle, müziği televizyondan takip ediyorlar. Aslında bu çok yanlış. Bende bu duruma karşı biraz başkaldırı vardı sanırım. Bir klip çekelim ama ben oynamayayım dedim. "Şarap" şarkısı, aynı dalda birbirini seven iki üzüm tanesinin farklı şişelerde şarap olmasını anlatan ve derinlemesine aşk içeren bir şarkıdır. Sadece bir kadın veya erkeğe olan aşk da değil anlattığı. Her türlü aşkı hissettiren bir şarkıdır. Popüler kültüre bu şarkıyı karıştırmak istemedim. Ben galiba "Best Of"umu o albümle yapmış oldum. Ama bu albümün yeni yeni keşfedilmesi durumu da beni rahatsız etmiyor. Size bakacak olan kitleler yokken söylediğiniz her söz boşa gider. "Ne güzel şarkı!" diyecek olan kitleler varsa eğer, "Şarap" gibi derinlemesine yazılan şarkılar daha çok kitlelere ulaşabilir. Zaten şu an ulaşıyorlar.

Yani ilk albümün size fazlasıyla getirisi oldu diyebilir miyiz?
Çok fazla oldu. Şu an "Şarap diye bir şarkı var, ne kadar güzel, inanamıyorum" diyen insanlar var. Üzerinden kaç sene geçtiği halde. Zaten zaman insanlara özgü bir şeydir. Şarkılarsa zamanlar ötesi şeylerdir. Biz öldükten sonra, medeniyet bittikten sonra kalacak olan tek şey şarkılardır, ki ben öteki aleme şarkıları da götürdüğümüzü düşünüyorum. Cennet denilen kavramda melodi ve renklerin olduğuna inanıyorum.

Mustafa Ceceli, Gülben Ergen, Burcu Güneş gibi müzik dünyasının ünlü isimleri şarkılarınızı seslendirdi. Peki ilk çıkış noktanız ne oldu?
Sektörde ilk Gülben Ergen ile çalıştım. Gülben Ergen'in bende farklı bir yeri vardır. Şarkılarınız duyuldukça ve popüler oldukça "Bu adamın şarkıları patlıyor" diyerek kapınızı çalmaya başlarlar. Gülben Ergen ve Burcu Güneş benim henüz hiç bir şarkım patlamamışken "Ben bu şarkıları çok beğendim ve okuyacağım" diyerek, ismin değil şarkının peşinde olan sanatçılar oldukları için bende ikisinin de yeri çok ayrıdır. Şimdi diğer sanatçı arkadaşlarım geliyorlar, kalbimde ne varsa ben de onlara sunuyorum. Başlangıcıysa Gülben Ergen'in seslendirdiği "Vıdı Vıdı", "Masal Olalım" ve "Mahsuscuktan" şarkılarıdır. Şu da var ki, Eflatun renginin parlamasında "Oflaya Oflaya"nın yeri her zaman en büyüktür. Bakışların çoğunun bana dönmesinde çok önemli bir milattır. O şarkı, daha onuncu saniyesinde dinleyici tarafından kabul edilmiş bir şarkıdır. Böyle bir şey çok zor oluyor. Bunun mekaniği de çok geniş elbette. Şarkının iyi olması başka bir şey, Burcu'nun mükemmel yorumlaması başka bir şey, Murad Küçük'ün o klibi çekmesi de başka bir güzellik kattı. Bunların hepsi masanın sağlam basması için ayaklarını oluşturdu. Ben hala bunun peşindeyim açıkçası. İnsanlara şarkı vermek değil, hiç şarkı söylememiş ama çok iyi şarkı söyleyen insanlara da kapım sonuna kadar açıktır. En iyi ve en popüler olmuş insana hangi şarkımı veriyorsam, ondan da o şarkımı esirgemem. Çünkü bu böyle olmalıdır. Çalışmaya devam ediyoruz. Şimdi Mustafa Sandal'ın albümünde bir şarkım var. Benim de severek söylediğim bir şarkıdır. Mustafa Sandal'ın kalbini açtığı bir şarkı, adı da "Kurşun Geçirmez Yelekler". Sanatçı arkadaşlarımın çıkacak olan albümlerinden önce beni bir doğum heyecanı sarıyor. "Acaba nasıl olacak?" diye merak ediyorum çünkü albümde şarkınızı artık insanlara sunuyorsunuz. Normalde odanızda şarkınızı gitarınızla dostlarınıza çalmak başka bir şey, aynı şarkıyı hele ki başka bir sanatçı vasıtasıyla insanlara sunmak çok acayip bir duygu. Bende tuhaf bir heyecan oluyor, kalbim şakaklarımda atıyor.

Bir anda herkes sizden bahsetmeye başladı. Bu duruma alışmak nasıl oldu sizin için?
Ben hiç bir zaman üzerime olmayan bir kıyafeti giymediğim için, benim açımdan pek bir şey değişmedi açıkçası. Ben ondan önce de aynı şeylerden bahsediyordum, yine aynı şeylerden bahsediyorum. Popüler olmanın durumu şu, bir konsere çıktığınız zaman sizi daha geniş bir kitle takip ediyor. Şarkılarınız daha çabuk insanlara ulaşıyor. Bu harika bir şey ama ben yine aynı şarkıların peşindeyim, değiştirilmesi taraftarı değilim. Açıkçası o yüzden benim için çok bir şey değişmedi. Biraz da egolarla ilgili. Egonun yükseği de düşüğü de zararlıdır. İkisinin ortası bir egoya sahip olmak her zaman için iyidir. O yüzden bu popüler kültür işleri bana birazcık yalan geliyor.

Sanatçılara verdiğiniz şarkılar ve kendi seslendireceğiniz şarkılar arasında nasıl bir ayrıma gidiyorsunuz?
Mesela Mustafa Sandal'ın seslendireceği "Kurşun Geçirmez Yelekler", normalde benim albümümde olacaktı. Bazı yüreklerin hakkı çok büyüktür. Benim müzisyen olmaya çalıştığım dönem içerisinde Mustafa Sandal'ın albümleriyle büyüdük. Özellikle "Suç Bende" albümü benim için çok önemlidir. Müzisyenlik yolunuzda sizin yolunuza ışık düşüren insanların bir gün gelip sizden şarkı istemesine siz hayır diyemezsiniz. "Benim albümümde olsun, bunu ben söyleyeyim" diye bir hırsım yok. Daha iyi seslendireceğini düşünüyorsam kesinlikle şarkıyı başkasına veririm.

"Oflaya Oflaya"nın başarısının ardından Burcu Güneş bu defa sizinle "Çıkmaz Sokaklar"ı seslendirdi. Burcu Güneş size uğur getiriyor diyebilir miyiz?
Evet öyle bir şey var. Burcu Güneş hakikaten uğurlu gelmiş bir ses. Uğur meselesinden de ziyade, Burcu Güneş mükemmel bir şarkıcı. Ben açıkçası ona hep söylüyorum, "O kadar iyi bir şarkıcısın ki şarkılar sende eriyor." diyorum. Burcu Güneş, çok iyi şarkılar söylemeyi hak ediyor. Açıkçası onun gibi isimlere şarkı verirken sahanız çok geniştir. Çünkü çok iyi yorumcu olduğu için şarkılarınızı yürekten emanet edebilirsiniz. Burcu Güneş de benim için öyle bir isimdir. Şimdi yeni albümünde de şarkım olacak. Heyecanla bekliyorum.

Türkiye'de şarkılarınızı seslendirmesini istediğiniz isimler var mı?
Tabii ki, çok var. Türkiye'de Fatih Erkoç, Şebnem Ferah, Sertab Erener var mesela. Bunlar çok önemli sesler. Eminim ki yollarımız da bir yerlerde zaten karşılaşacak ve beraber bir şeyler yapacağız diye umut ediyorum. Müslüm Gürses de bence mükemmel bir şarkıcı. Birlikte çalışmayı çok isterim. Müziğin arabeski, popu yoktur bence. İyi müzik vardır. Şarkı söylemeyi bilen ve seven herkesle çalışmak isterim.

Bir önceki albümünüzde beraber çalıştığınız Serkan Ölçer ve Kemal Kekeva ile "Çıkmaz Sokaklar"da da birlikte çalışıyorsunuz. Müzikte sadık kalmaya inanan isimlerden misiniz?
İşin ticari boyutundan çok anlamıyorum. Bir süre sonra çalıştığınız insanlarla aile gibi oluyorsunuz. O insanları görmek istiyorsunuz yanınızda. Çok iyi bir birlikteliğimiz var Serkan Ölçer'le. Bazen benim şarkılarımı benden daha iyi gören bir isim. Kemal Kekeva bana öyle bir inandı ki, başka biriyle gidip görüşmeyi düşünmedim bile açıkçası. Bir yola devam ediyorduk, inşallah hep de devam ederiz.

Albüm yerine single yayımlamanızın özel bir sebebi var mı?
En önemli sebebi, sizi dinleyen insanlar artık sizden sabırsızlıkla bir şeyler bekliyorlar. "Haydi ne zaman dinleyeceğiz?" diye soruyorlar. Bu sabırsızlık sizi de sabırsız bir hale sokuyor. Şarkı sayısı da arttıkça bu defa zaman uzamaya başlıyor. O şarkıların süreçleri, aranjeleri, çalımları, söylenmesi, miksi, mastering'i, tüm hazırlanma evresi derken her şarkı bir kaç ay daha atıyor albümün üzerine. Ben dedim ki; elimizde bu şarkılar var, iki tane de versiyon koyup insanların kalbine sunalım. Daha fazla vakit kaybetmeyelim çünkü her iki taraf da çok sabırsız oluyor. Bu iletişim çok özel bir iletişimdir. Birebir konuşmadığımız ama kalpten birebir konuşabildiğimiz bir iletişimdir. O iletişimi sağlamak ve bir an önce o kalplere ulaşmak için de daha fazla beklemek istemedim.

Peki bu defa albüm çalışmanız var mı?
Çalışma zaten şarkı ürettiğimiz sürece devam eder. Albüm çok istiyorum tabii ki. Benim en büyük amaçlarımdan bir tanesi bu şarkıları daha fazla insana ulaştırmak. Bunun için de en ideali, 10-12 şarkının olduğu bir albümdür ama bu ciddi bir çalışmadır. Öncelikle, insanlara sunduğumuz şeyin insanlara sunmaya gerçekten değer olup olmadığının ayrımına varmak zaman istiyor. Bir şarkıyı tek başınıza gitarla çaldığınız zaman size çok güzel gelebilir. Ama bir aranjeyle, bir albümden insanlara sunduğunuz zaman şarkı zenginliğini yitirebiliyor. O yüzden bu çalışmalar uzun çalışmalardır ama ilerleyen zamanlarda tabi ki bir albüm de olacaktır.

Bestecilik atölyesinden biraz bahsedebilir misiniz?
Benim bestecilik üzerine yıllarca geliştirdiğim bir takım materyaller vardı. İnsanların bir besteye karşı algısından bahsedersek, bazı şarkıları dinleyici bir anda kucaklarken bazı şarkılar ise kimse tarafından fark edilmiyor. Bunun psikolojik, sosyolojik belirli materyalleri ve geniş bir skalası var. Bunu inceliyoruz derslerde. Tan Sağtürk'ün atölyesinde oluyor dersler. Amacımsa sektöre daha güzel, daha nitelikli şarkılar üretecek insanlar yetiştirmek. Tek amacım bu çünkü şarkılar dünyayı güzelleştirir.

Peki herhangi bir bestecilik girişimi olmayan bir insan da eğitim alarak besteci olabilir mi?
Sizin duygunuzda ve kalbinizde bestecilik materyali varsa bunun üzerine giderek besteci olabilirsiniz. Ama tabi bunun skalası çok geniştir. Bir müzisyen olmak, eğer söz yazarıysanız edebi açıdan elinize kalemi almak tüm mesele değil. Halk edebiyatını, divan edebiyatını incelemeniz gerekiyor. Sağlam bir çalışma yapmak gerekiyor. Eğer sizin ruhunuzda besteci üretme kimliği varsa kesinlikle geliştirilebilir.

Atölyede eğitime aldığınız katılımcıları neye göre belirliyorsunuz?
Bana şarkı gönderiyorlar. Ben şarkının ne kadar parlayabileceğini az çok tahmin edebiliyorum. Kelimelerle oynayışından, melodiyi yerleştirişinden, arayışından az çok tahmin edebiliyorum. Buna göre de katılımcıları belirliyorum.

www.aveamuzik.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder