20 Aralık 2010 Pazartesi

RÖPORTAJ / Sami Yusuf - Wherever You Are

Müzik endüstrisinde bir devrim olarak nitelendirilen şarkılarıyla, dünya çapında milyonlarca müzikseveri kendisine hayran bırakan Sami Yusuf, geçtiğimiz hafta Türkiye'deydi. Kısa sürede büyük ilgi gören son albümü "Wherever You Are"ın tanıtımına ilk kez Türk müzikseverlerle buluşarak başlayan Sami Yusuf, müzikal yolculuğunda yepyeni bir döneme girdiği albümünü; tüm detayları ve içtenliğiyle anlattı.

Yeni albümünüz "Wherever You Are"ı, sizi ilk kez dinleyecek olanlara nasıl anlatırdınız?
"Wherever You Are" da diğer iki albümümden farksız olarak belli bir ruh hali içinde hazırlandı ama bu albüm benim için bir devrim niteliği taşıyor. Bu albüm benim deneyimlerim, tecrübelerim, umutlar, inançlar, kayıplar, problemlerle başa çıkmalar adına bir bakıma son üç dört yılımı anlattığım benim minik kişisel bir günlüğüm gibi. Müziğimi anlatma konusuna gelirsek, bu taleple çok karşılaşıyorum çünkü ben müziğimi tarif etmiyorum. Bunu insanlar yapıyorlar. 2003'den beri müziğime farklı sıfatlar takılıyor. İslami pop, İslami rock, ilahi vs... Oysa ben müziğin sınıflandırılmasından hoşlanmıyorum. Dürüst olmak gerekirse, kendi müziğimi yaratmak için bir buçuk yılımı harcadım. Bu bir buçuk yıl içinde de "Spiritique" olarak adlandırdığım, kendi müziğimi yarattım. Şimdi bana "Sen ne tarz müzik yapıyorsun?" dediklerinde "Spiritique" diyorum. Spiritique, basitçe anlatmak gerekirse; dinden ve ırktan bağımsız olan ve herkesin anlayabileceği, manevi bir tarz. Bana göre "Spiritique", Doğu ve Batı harmonilerini kaynaştıran ve manevi öz ile desteklenen müzik anlamına geliyor. Bu da tam olarak beni yansıtıyor. Spiritique, tüm insanları bir araya getiren bir tarz aynı zamanda. Ben de kültürleri ve toplumları bir araya getirmeyi seviyorum.

Bu albümde Sezen Aksu size "Without You" şarkısı için Türkçe şarkı sözü verdi. Günün birinde Sezen Aksu veya başka bir sanatçıyla bir düet gibi bir sürpriziniz olur mu?
Her şeyden önce Sezen Aksu bana şarkı sözü vermiş olduğu için onur duydum. Ancak daha önce de bir röportajımda söylediğim gibi, Sezen Aksu'nun bana şarkı sözü vermiş olmasının bu kadar medyada ilgi toplayacağını bilmiyordum. Bunu önceden biliyor olsaydım, muhtemelen ondan benim için şarkı sözü yazmamasını isterdim. Çünkü onun adını kullanarak bir yerlere gelmeye çalıştığımın düşünülmesini istemem. İnsanlar hep "Sezen Aksu hakkında ne düşünüyorsunuz?" vs. gibi sorular soruyorlar. Bu şarkı bana ondan bir hediyeydi ve benim için çok özeldi. Elbette onunla bir düet yapmak isterdim ama kendimi kimseyle düet yaparken göremiyorum. Benim geçmiş albümlerime de bakarsanız, pek düet yaptığımı göremezsiniz. Benim için düetin bir sebebi olmalı. Bunu, karşımdaki bir yıldız olduğu için yapmam. Bir sebebi olmalı, sebebi nedir? Ortak anlayış, ortak bir sebep ve diğer pazarlardan ayrılan bir sebebi olmalı düetimizin.

Albümde yer alan "Give The Young a Chance" de yine çok önemli bir ismin, Ian Brown'ın şarkısı. Bu şarkının hikayesi nedir?
Ian Brown bence tam bir rock efsanesi. Aynı şekilde Coldplay'dan Chris Martin de Ian Brown'a çok saygı duyar ve ben de çok saygı duyuyorum. Ian Brown ile çalışmaktan gurur duyuyorum. "Give The Young a Chance" günümüzün konularıyla çok alakalı. Bu şarkı, gençlikle ilgili bir şarkı. Biz gençlere yeteri kadar saygı göstermiyoruz. Onlara saf sevgiyi vermiyoruz. Gençleri bu dünyaya getiriyoruz ve sonrasında üstlerine birçok sorumluluk vererek onları yalnız bırakıyoruz. Onları bu dünyaya hazırlamamız gerektiğini düşünüyorum. Ian Brown'la ben iletişime geçtim, telefonda konuştuk. Telefonda bana "Selamın Aleyküm" dedi. Bu çok ilginç değil mi? Ben de "Aleyküm Selam" diye karşılık verdim. Ian'a 2008'de olan bir olayı anlattım. BBC'de izlemiştim. Bu olay, 14-15 yaşlarındaki iki genç hakkında bir öyküydü. Kısaca anlatayım, bu iki gencin canları sıkılmış ve kendi aralarında bir iddiaya girmişler. Sakat bir adamın üstüne tuvaletlerini yapmak üzerine iddiaya girmişler ve bunu yaptıkları adam olay sonucunda ölmüş. Düşünebiliyor musunuz, sadece 5 sterlinlik bir iddia üzerine bu iki genç, engelli birine işkence etmişler. Bunu haberlerde görünce o kadar kızdım ve sinirlendim ki... Düşündüm de, bu tarz olaylar İngiltere'de çok oluyor. Hatta tüm Avrupa'da ve dünyada da oluyor. Sonra fark etmeye başladım ki, bu gençliğin hatası değil. Bu bizim hatamızdı. Biz onları böyle yaptık. Onlara şans vermedik. Ian da benimle aynı şeyleri düşündüğünü söyledi. Hikaye onu çok etkilemişti ve bana çok önemli bir şey söyledi. "Eğer gençlere köpek gibi davranırsan, onlar da geri döner ve sana havlarlar. Halbuki onlara sevgi vermeliyiz." dedi. Onları bu dünyaya hazırlamamız lazım. Dünyaya getirip ortada yapayalnız bırakamayız. Onlarla kaliteli vakit geçirmeliyiz. Birçok çocuk görüyorum ki, anne ve babalarının sevgilerinden uzaklar, ilgilenilmiyorlar. Sonra ergenliğe girdiklerinde birçoğu uyuşturucuya ve alkole yenik düşüyorlar. Bu gerçek anne veya gerçek baba sevgisi görmemekten kaynaklanıyor. Aile dışında kimse onlara gerçek bir anne ve baba sevgisi veremez. İşte bu şarkının arkasındaki hikaye de bu. Ian Brown ile iş birliğimizden gurur duyuyorum.

Kendi şarkılarınızı yazarken en çok neler size ilham veriyor?
İnsanlar ve hayatımda olanlar bana ilham veriyor. Bu 3 yıl içinde çok şey gördüm. Hayatın negatif yönlerini gördüm. Bu enerjiyi müziğime verdim. Bu enerji sonsuz, sebebi de sonu da gelmeyen hikayelerden geliyor. Hiçbir şeyin sonu yok. Kıskanmanın sonu yok. Her yerde kıskanç insanlar görebilirsiniz. Bu albüm bir sezonluk değil, bu albümün belli bir zamanı yok. Sadece Ramazan'da ya da Kurban'da, yardım veya kutlama dönemlerinde çalacak bir albüm değil. İçinde yer alan öyküler ve kalbimin derinliklerinden gelmesi sebebiyle sonsuza dek dinlenebilecek bir albüm. İnsanlar bununla bağlantı kurabiliyorlar. Benim albümlerim fabrikasyon değil, yapaylık yok. Müziğim kişisel ve kalbimden geliyor.

Albümünüzün tüm dünyadan önce burada satışa sunulduğu doğru mu?
Aslında albüm 29 Kasım'da dünyanın farklı yerlerinde ve dijital platformlarda piyasaya sürüldü. Türkiye, albümümün tanıtımı için geldiğim ilk ülke.

Bu arada albümde bir şarkıda Türkçe söylüyorsunuz...
Evet. Ben buraya gönülden bağlı hissediyorum. Çocukluğumdan beri burayı görüyorum. Azeri kökenliyim, dolayısıyla konuşulanları anlıyorum. Burası benim için bir ev gibi. Türkçe söylediğim zaman çok rahat şarkı söylüyorum ve cidden kalbimden söylüyorum.

Yaptığınız müzik Türkiye'de nasıl algılanıyor? Belirli ön yargılar var mı?
Bence müziğime karşı önyargı var ama bunun için insanları suçlayamayız. Bunu şirketler yapıyorlar. Daha önce de burada bir şirketle çalıştım ve müziğimi belirli bir kesime hitap edecek şekilde sundular. Albümlerim camilere gönderiliyordu. Benim gösterildiğim pozisyondan hoşnut değildim. Tanrı'ya her şey için teşekkür ederim ama sunulduğum şekil doğru değildi. Benim müziğim dünya üzerindeki tüm insanlar için. Benim müziğim enternasyonel. Zeki Müren'i ulusal radyo kanallarında dinleyemediğinizi, sadece camilerde dinleyebildiğinizi düşünün. O zaman Zeki Müren algınız farklı olacaktı. Şirketler sırf müşterilerini memnun edebilmek için sizi apayrı bir kategoride sunabiliyorlar. Evet, din benim için önemli ama ben hayatımın her anında inancım hakkında konuşmuyorum. Din benim iş alanım değil, ben bir sanatçıyım. Ben maneviyat ve sanat işindeyim, din işinde değilim. Din işinde olmak bana milyonlar kazandıracaksa bile ben bunu istemiyorum. Prensiplerimi belirlemem gerekiyor. Dürüst ve açık olmalıyım. Eğer dürüst ve açık olmazsam bu benim müziğimi etkiler. O zaman müziğimde yalancılığı ve yapaylığı hissedersiniz. Avrupa Müzik ile çalışmaktan çok memnunum. Beni ve vizyonumu anlıyorlar, nasıl gösterilmek istediğimi biliyorlar ve beni çok destekliyorlar.

Peki Müslüman kimliğinizin, yaptığınız müziğin önüne geçtiği oluyor mu?
Bence insanlar müziğim konusunda önyargılı. Bunu müziğim değil, insanlar yapıyor. Benim sunulduğum yol, benim istediğim şey değil. Ben, benim için ne önemliyse onun hakkında şarkı söylüyorum. Hz. Muhammed hakkında şarkı söylemek istiyorsam, onun hakkında söylüyorum. Allah hakkında şarkı söylemek istiyorsam, onun hakkında söylüyorum. Hedef kitlem yüzünden ben ilahi okumalıymışım gibi bir pozisyonda gösterilmek istemiyorum. Ben bir sanatçıyım. Ben tek bir şey için şarkı söylemiyorum. İnandığım, hissettiğim ve benim için önemli olan şeyler hakkında şarkı söylüyorum. Sorunuzun cevabı pazarlamayla ve şirketlerin sizi nasıl pazarlamak istediğiyle, nasıl paketleyip piyasaya sunduğuyla çok alakalı. Gerçekten bu yüzden Avrupa Müzik ile çalışmaktan memnunum. Burada bir ortaklığımız var. Bir sanatçı olarak beni çok iyi anlıyorlar. Diğerleri gibi beni belirli kalıpların içine yerleştirmiyorlar. Bu çok önemli. Bu yüzden onlarla çalışmaktan çok memnunum.

Sizce neden müzik endüstrisinde bir devrim olarak görülüyorsunuz?
Bence bu çok büyük bir tanımlama. Daha önce de konuştuğumuz gibi, 2003 yılından beri çok cesurca bir adım attım. Daha radikal ve devrimci bir adım attım. Kimsenin söylemeyi bile düşünmediği bir konu hakkında şarkı söyledim. Hz. Muhammed hakkında bir şarkı söyledim. Bu şarkıları söyledim ve bundan memnundum. Çünkü içimden bu geldi. Bu belki de pazarlama açısından bakacak olursak bugüne kadar yaptığım en iyi ve en zekice şey değildi ama kalbimden gelen buydu. Fakat artık 2003 yılında değilim. Artık neredeyse 2011 yılındayız. "Al Muallim" albümümle beraber bir endüstri ortaya çıktı. "Al Muallim" bu endüstriyi yarattı ve çok başarılı oldu. Burada 3 hafta, Mısır'da 3 ay kadar albüm satış listelerinde ilk sırada kaldı. Albümü birçok yerde duyabilir ve görebilirdiniz. Endonezya'da, Malezya'da, bütün İslam dünyasında. Bu da, daha önce ortada olmayan bir endüstri kurdu. Sonra İngilizce, Türkçe ve Arapça olmak üzere birçok sanatçı bu yolu izledi. Benim bu pazarda onaylamadığım birçok yön var. Ben bu yolda ilerlemedim. Çünkü bunun gerçekten kalpten geldiğine inanmamaya başladım, bu artık maddiyattan gelen bir şey olmaya başlamıştı. Ben bunun bir parçası olmak istemedim. İnsanlar beni bir öncü olarak gördüler. Bazı insanlar için bu kalıpta kalmam çok önemliydi ama ben bunu istemedim. Evet, çok para kazanabilirdim ama istemedim. Ben bu dönemi hayatımda yeni bir bölüm olarak görüyorum. Çünkü bugün müziğin ışıldadığı zamandır, başka şeylerin değil. Tanrı'ya şükür, bu albümle ilgili aldığımız geri bildirimler inanılmazdı. Gerçekten çok mutluyum. Herkes bu albüm için çok olumlu şeyler söylüyor. Benim tamamen müziğe konsantre olduğum bir albüm oldu. Avrupa Müzik'e ve ETM International?a da bizleri bir araya getirdiği için teşekkür ediyorum.

Sami Yusuf kendi hayatında nasıl bir yolculuğun içinde?
Yaşadığım şeyler, benim dünyanın gerçekte nasıl bir yer olduğunu görmeme yardımcı oldu. Dünya benim için iyi ve kötü insanların yer aldığı bir yer. İnsanlara rahatça güvenemiyorsunuz. Güvenebilirsiniz ama gözünüz körmüşçesine insanlara güvenemiyorsunuz. Albümüm bu soruları cevaplıyor. Şarkı sözlerini okuduğunuzda bunu görebilirsiniz. Gerçekte durum şudur ki; tüm inançlar akli dengenizi korumada çok kuvvetli bir kaynak olabiliyor. Benim için ise inancım bana zorlukları aşmamda yardımcı oluyor. Dinime olan inancım, bana bu problemleri atlamamda yardımcı oldu. Hayat yolu iniş ve çıkışlarla dolu. Yolda çok fazla çukurlar var ve içine düşebiliyorsunuz. Gördüğüm şeylere örnek vermek gerekirse, mesela iki yüzlülük. İkiyüzlü olabileceğini aklınıza bile getiremeyeceğiniz insanlar ikiyüzlü davranıyorlar. Sizi şok eden çok fazla olay oluyor ve siz güçlü olmak durumundasınız. Kendinize inanmalı, odağınızı yitirmemeli, en başından beri sizi seven ve değer veren insanlarla bir arada olmalısınız.

Dünya çapında milyonlarca hayranınız var ve 2009 yılında en etkili 500 Müslüman arasında gösterildiniz. Peki, bu kadar mütevazı ve alçakgönüllü olmayı nasıl başarıyorsunuz?
Bu soru bana komik geliyor çünkü ben kendim mütevazı olarak görmüyorum. İnsanlar bana bunu hep söylüyorlar ama ben böyle olduğunu düşünmüyorum. Ben kendimi sürekli sorguluyorum. Kendi kendime bir muhasebe içine giriyorum ve geriye dönüp bakıyorum. Ben ne yaptım, neyi doğru yaptım, neyi yanlış yaptım? Ben müzik yapmaya 2003 yılında başlamadım. Ben ilk albümüm "Al Muallim"e çalıştığımda 22 yaşındaydım, gençtim. Ancak ondan önce bile müzikle ilgileniyordum. 14 yaşımdan beri müzikle uğraşıyorum. "Al Muallim" için çalışmaya başladığımda gördüklerim yüzünden müzik sektörünü bırakmayı düşünmüştüm. Müzik sektöründe o kadar çok negatif yön var ki. Her zaman değil ama genelde sahte insanlar, sahte gülücükler, para için yapılan sahtelikler gördüm. Herkesin büyük egoları olduğunu ve herkesin "ben en iyisiyim" dediği bir dünya gördüm. Anlayabilirsiniz ki bu nedenlerle müzik sektöründen kaçmak istedim. 2002 yılında ailem ve arkadaşlarım beni müzik yapmamın iyi bir şey olacağına ikna ettiler. Aslında tüm bunlar bir deney sonucu kaza eseri oldu. O nedenle siz bana "Binlerce hayranınız var" dediğinizde durup da "Ama bu kaza eseri" oldu diyorum. Çünkü böyle olmasını hedeflememiştim. Sonra kendi kendime düşündüm. Hayatta ego var, seni, beni düşünüyorum ve günün sonunda ben hiçbir şeyim. Bunu her zaman hatırlamak lazım. Biz kendimiz ne düşünüyorsak oyuz. Halbuki bu doğru değil. Biz ne düşünüyorsak o değiliz. Ayaklarımız yere basmalı. Bizi seven ve bize karşı dürüst olan insanlarla olmalıyız. Şöhrete kavuştuğunuzda insanlar hep size duymak istediklerinizi söylüyorlar. "Sen iyisin, sen muhteşemsin, sen bir meleksin" diyorlar. Ama seni gerçekten seven insanlar, işte onlar sana gerçeği söyleyenlerdir. Hata yaptığın zaman sana hata yaptığını söylüyorlar. Çoğu zaman insanlar ünlü olduklarında, bu tarz şeyleri kalpleri kaldırmıyor, bunları duymak istemiyorlar. Aslında gerçeği duymak istediklerini zannediyorlar ama istemiyorlar. Sen onlara hatalarını söylediğinde senin onları kıskandığını zannediyorlar. Halbuki o seni kıskanmıyor sadece sana karşı dürüst oluyor ve doğruyu söylüyor. Bir hata yaptığımızda bunu bilmemiz gerekir. Ben, beni seven insanlarla olmayı tercih ediyorum. Tam bir aile adamıyım, aileme çok yakınım. Babam bana hiçbir zaman yalan söylemez. Olan neyse onu söyler. Babam bana müziğimle ilgili de hiç yalan söylemez. Kötüyse kötü der. Benim de istediğim budur.


www.ttnetmuzik.com
20.12.2010

1 yorum: