Henüz 26 yaşında olmasına rağmen, müzik kariyerine iki albüm ve sayısız konser sığdıran İsveçli caz vokalisti Fredrika Stahl, üçüncü albümü "Sweep Me Away"in tanıtımı kapsamında 27 ve 28 Nisan tarihlerinde, çok özel iki konser için İstanbul'a geliyor. 2006 yılında yayınladığı "A Fraction Of You" albümüyle başarılı bir çıkış yapan Fredrika Stahl, ikinci albümü "Tributaires" ile en saygın caz dergilerinden Swing Journal tarafından en iyi albüm ödülünü aldı. Caz ve pop müziği ustalıkla harmanlayarak, müzik dünyasındaki duruşunu belirleyen genç sanatçı; kendine özgü, naif vokaliyle ve akustik performansıyla İstanbullu dinleyicilerini büyüleyecek. Şimdilerde üçüncü albümü "Sweep Me Away" ve albümün klip şarkısı "Rocket Trip To Mars" ile gündemde olan Fredrika Stahl ile beklenen İstanbul konseri öncesinde müziğini ve konser sürprizlerini konuştuk.
"Sweep Me Away" albümü de önceki albümleriniz gibi hayranlarınız tarafından büyük beğeniyle karşılandı. İlk albümden bu yana "Sweep Me Away"de nelerin değiştiğini görüyoruz?
İlk albümüm "A Fraction Of You"daki şarkıları yalnızca bir gitar ve bir pianoyla bestelemiştim. Her zaman şarkılara ilk olarak sözleriyle başlıyorum. Bu benim için her zaman işin en zor kısmı olmuştur. Şarkıları müzisyen arkadaşlarıma çalmıştım ve birlikte düzenlemeler üzerine çalışmıştık. Sonuç olarak, pop melodileriyle biraz caz altyapıları içeren bir albüm oldu. Son albümümde ise prodüktörümüz değişmişti. Bir önceki albümden daha izole bir şekilde çalışmaya karar vermiştim. Düzenlemelerle ilgili kimseden fikir almadım. Şarkıları yazarken, düzenlemesiyle beraber yaptım ve bunu yaparken de farkında varmadan şarkılarımda pop kökenlerini kullandığımı fark ettim, tamamen kendiliğinden ortaya çıktı. Kafamda çalışırken başka hiçbir şey yoktu, her şey doğal seyrinde gelişti. Her ne kadar bundan önceki iki çalışmamda olduğundan daha az olsa bile, hala müziğimde caz ve soul müziğin etkilerini taşıyorum.
Fransa ve İsveç kültürlerine hakim bir sanatçısınız. Değişik ülkelerde yaşamanın getirdiği farklı kültürlerin zenginliğini müziğinize nasıl yansıtıyorsunuz?
Tabii ki, özellikle de vokalimde ve melodilerimde İsveç'in temellerine sahibim fakat müzik tarzlarını bir potada eritiyor olmam da Paris'ten geliyor.
İkinci albümünüz "Tributaries"in kayıtlarını İtalyan bir davulcu, Japon bir piyanist, Norveç'li bir gitarist ve Brezilya'lı bir bass gitarist ile birlikte gerçekleştirdiniz. Bu çeşitlilik size neler katıyor?
Bu harikaydı! Paris, dünyanın dört bir yanındaki caz müzisyenleri için bir buluşma noktasıdır ve benim grubum da bunun yaşayan bir kanıtı oldu. Her birimiz değişik müzik kültürlerinden geldik ve bundan dolayı da birbirimizden çok şey öğrendik.
Dört yaşından beri müzikle iç içesiniz ve henüz 22 yaşında ilk albümünüzü yayınladınız. Sizi müzik kariyerinizde atacağınız adımlar konusunda en çok kimler yönlendirdi?
İlk prodüktörüm Geef'e çok şey borçluyum. Onunla tanıştığımda henüz 17 yaşındaydım ve Paris'e müzik yapmak için geri dönmüştüm. Geef beni bazen çok zorladı ama beni her zaman daha fazlasını yapmaya itti. Bana çok inandı ve ilk iki çalışmanın prodüktörlüğünü yaptı. Ayrıca bu son albümümün de ortak yapımcılığını üstlendi. Birlikte çalışmak için güven duyacağınız insanı bulmak çok zor ve çok önemli. Ben bu anlamda çok şanslıydım.
Herbie Hancock, Lionel Richie, Richard Bone, Ron Carter, JJ Milteau,Diane Reeves, Maceo Parker ve The Brand New Heavies gibi isimlerle önemli jazz festivallerinde aynı sahnede yer aldınız. Bu size nasıl bir deneyim kazandırdı?
Onur duydum. Fakat keşke, ana sanatçılarla alt sanatçı ve gruplar arasında biraz daha fazla iletişim olanağı olabilseydi. Ne yazık ki bazen onlarla konuşma fırsatı bile bulamıyorsunuz.
Müziğinizde pop ve jazz öğeleri bir arada. "Sweep Me Away" albümünü dinleyicilerin nasıl bir kategoride değerlendirmesini tercih edersiniz?
Müziğe etiketler konmasından nefret ediyorum. Fakat eğer bunu yapmam gerekiyorsa, "Sweep Me Away"i biraz popla bozulmuş caz-soul olarak adlandırabilirim ama neticede, daha çok pop.
Siz son zamanlarda kimleri dinliyorsunuz? Müziğini örnek aldığınız isimler var mı?
Bugün müzik çalarımda olan isimleri size şöyle sayabilirim: Stevie Wonder, Nikka Costa, Emiliana Torrini, Andreay Triana, Fionna Apple, John Mayer, Lhasa, Erykah Badu, Bilie Holliday, Ella Fitzgerald, Etta James... Çocukken; James Taylor, The Beatles, Simon and Garfunkel ve Joni Mitchell gibi daha çok 60'lı-70'li yılların pop-folk müziği dinliyordum.
İlk albümünüzde yer alan "Game Over" şarkınıza İstanbul'da bir klip çektiniz. İstanbul'u tercih etme sebebiniz neydi?
Müziğimle vermeye çalıştığım mesajdaki gibi, İstanbul'un, tüm zıtlıkların ahenk içerisinde nasıl bir arada olduğunu örnekleyebilmek için mükemmel bir yer olduğunu düşünmüştük.
Buradaki ikinci konserinizi vereceksiniz. Dinleyicilerinize konserle ilgili ne söylemek istersiniz?
Aslında bu benim üçüncü gelişim. İlk albüm kayıtlarım sürerken klibimizi çekmek için bir kere gelmiştim, bundan iki yıl önce de konser için tekrar gelmiştim. Kesinlikle çok sevdim! Fakat bir önceki gelişime göre tamamen yepyeni bir şov olacak. Yeni albümden şarkılar çalacağız, belki çok daha yeni bir şarkıyı da çalarız! Genellikle sürpriz bir cover da yapıyoruz. Gerçekten konseri dört gözle bekliyoruz!
İstanbul'la ilgili aklınızda kalan ve gelince özellikle yapmayı planladığınız şeyler var mı?
27 ve 28 Nisan tarihlerinde Babylon'da çalmak için geliyoruz. Buraya en son İstanbul'a gelişimde gitmiştim, harika bir yere benziyor. İstanbul'da yaşayan bir arkadaşla şehri gezebilecek zamanımız olursa, yemeklerinizden yemek, hamama gitmek ve davulcumuz için bir sürü zil almak istiyoruz, İstanbul'un bunun için en iyi yer olduğunu duyduk! :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder