20.06.2009 - Efes Pilsen One Love Festival / Yer : Santral İstanbul / 1.gün
Satırlarımı Zero 7'nın Grammy ve Mercury ödüllerine aday gösterilmiş eşsiz parçalarını dinleyerek yazmaktan dolayı büyük üzüntü içerisindeyim. Evet, bir arabam veya bir motorsikletim veyahut Zero 7 seven bir arkadaşım ya da hepsini geçtim taksiye vermek için cebimde fazladan bi 10 lira daha param olsaydı "satırlarımı Zero 7'nın büyüsünden hala çıkamamış halde yazıyorum" diye ilk cümlemi değiştirebilirdim. Napalım, geçti artıkın. Anlaşıldığı üzere Efes Pilsen One Love Festival' daydım. Saat 16.00'ya yetişemedim ama Ayça Şen'e yine de bi nebze yetişebildim. Ayça Şen' in yeri bende çok ayrıdır. Hayır, Björk - Şebnem Ferah - Ayça Şen tipsel benzerlik üçgeninde olduğu için değil. Orası tamamen tesadüf. Şu an Amerika'da olan ve ne kadar özel olduğu anlatılamayacak olan bir kuzenim bana Ayça'yı taaa lisedeyken dinletmişti ilk kez. O dönem Number 1 Fm mikrofonlarından sesini duyuran Ayça, aynı zamanda Türkiye'ye "radyoda dinleyici işletme" formatını ilk getiren radyocuydu. Çok gülerdik, bi farklıydı çünkü. Fazla doğal, samimiydi, ama laubalilik çizgisini hiç geçmezdi. Şimdilerde Gebze'ye giderken sabahları Virgin Radyo'dan dinlediğimiz "Ayça Şen Başkan" ile o zamanki arasında hiç bir fark ve dejenerelik yok. Ayça yine gönlümün "başkan"ı. Binbir marifet Ayça; radyoculuk, köşe yazarlığı, reklam oyunculuğu, annelik ve kitap yazarlığı yetmiyormuş gibi bir de (tam da kendisinden bekleneceği bir isim olan) "Astronot" diye bir albüm çıkardı. "Birileri dünyayı görmek ister, birileri kazanmak. Kimileri aşkı bulmak ister, kimileri yok etmek. Herkesin korkusu aynı; hayatta kaybetmek. Bir lokma, bir hırka... Mesele yetinmek..." dedi. İşte tam da bu sözleri söylerken festival alanına girdik. Karşılaştığım bi arkadaşım "ne kötüymüş performansı" dese de ben aynı fikirde olamadım. Belki ilk kez izlediğimden, belki de sevgi kontenjanımdan, "kötü performans" yaftasını Ayça'ya yapıştıramadım. Öyle büyük beklentilerim de yoktu zaten. Sahnede özgüveni on numara, iletişimi on üzerinden onbir bir kadın duruyor. E kötü de söylemiyor, detone olmuyor, hareket ediyor, sesinin çıkmasından korkmuyor. Daha ne isteyeyim? Hatta fotoğrafını çekerken poz da verdi yahu! Dikkatimi çeken ise Ayten Alpman'ın en sevdiğim şarkısı olan "Son Bir Defa"ya yaptığı cover oldu. Bir konseri daha olsun gider izlerim. Ayça'dan sonra Bora Uzer sahnedeydi. "Hadi bu konseri bugünün en unutulmaz konserlerinden biri yapalım" dedi, benim için aynen de öyle oldu. Bora Uzer, Kangroove zamanlarından yere göğe sığdırılamayan sahne performansı, funk'a cuk oturan "Amerika görmüş" güzel sesi, insanı dans etmeye iten müzikleri ve sevimliliği ile birden sahne önüne büyük bir kitle yığdı. Yerimde duramadım, bi basın yaka kartı çalıp sahne önüne girip fotoğraflarını çektim. Sonra yine bişey değişmedi, yine yerimde duramadım, gittim deli gibi dans ettim. Bora Uzer'in adını önümüzdeki günlerde daha çok duyacağız gibime geliyor. Duyalım da zaten. Albümünü yalayıp yutmuş biri olarak buna en çok sevinenlerden biri olurum muhtemelen. Konserin sonlarına doğru seyircilerin arasından "dans etmek istiyoruuum" diye haykıran 9-10 yaşlarında bir erkek çocuğu sahneye çıkıp dansıyla herkesi alkış manyağı yaptı. Herhalde ben 40'ıma filan geldiğimde o çocuğu ailesi zorla mühendis yapmaz da konservatuara filan gönderirse, ilerde onun da adını duyarım. Ha bu arada adı Uzay'mış. Uzay Heparı'yı da analım yeri gelmişken. Arkadaşlarıma buradan duyuruyorum bu arada, oğlum olursa adı Uzay olacak, sonra kimse "ay duymadım, etmedim, o yüzden çocuğuma Uzay adı verdim" filan demesin. Neyse efendim, sonra sahneye M83 çıkmış. "Çıkmış" diyorum çünkü M83 saatini ben yemek yemek, çeşitli festival oyunları gubidikliklerinde bulunmak gibi aktivitelere ayırdığımdan mütevellit, tek bir şarkılarını bile dinledim. Dinlemek ne kelime, tiplerini bile görmedim. Ben o sırada ya mentos oyunu oynuodum, ya futbol, ya langırt, ya da dart, orasını bilemiciiim. Tricky sahnede yerini aldı sonra. Sahnedeki hatun kişinin genelde sırtını gördük. Şarkı sölemediği zamanlar arkası dönük duruyodu kendisi. Tricky, zamanında Massive Attack ve Björk ile yaptığı çalışmalardan dolayı zaten hep dikkatimi çekmiştir, ama nedense konserinden tat alamadım. Eğlenmeyi bekleyen insanlara hayalkırıklığı yaşattı ama kardeşim hata o insanlarda. Sen Massive Attack kafası bi insandan neden seni eğlendirmesini bekliosun? Kapa gözünü, o müzik çalsın sen de dinle mis gibi. Neden tat alamadım bilinmez, belki Tricky' nin sesini çok az duyabildiğimden, belki ara ara ses sisteminden gelen cızırtılardan ama neticede dinledim. Sonuçta severiz trip hop'ı, candır canandır. Tricky'den Klaxons'a geçiş sürecinde Camillocromo diye muhtemelen İspanyol olduklarını düşündüğüm bir grup izledim. İzledim diyemicem pek, adamlar öyle bir müzik yapıyor ki "dans etmeliyim, dans etmeliyim, dans etmeliyim" sinyalleri gidiyor beynine. Tam da BURADAN ziyaret edebileceğiniz sayfaları size grubu anlatır. Böyle Latin ezgiler, çingene müziği motifleri, Balkan tınıları, zaman zaman ska ritmler, akordeonlar, flamenko gitarlar, trompetler, bi haller. Bir de retro görünümlü kirli takım elbiseleri ile sürekli gülüyolar. Çok sevdim ben onları. Geldik Klaxons'a. "Myths of the Near Future" adlı son albümleri bu aralar en çok dinlediğim albümlerden biriydi zaten. Günün headliner'ı Klaxons, nu-rave akımının temsilcilerindenmiş. Akımını takımını bilmem ama Klaxons zaten burada kitlesini yaratmış. Bu kadar çok seyirci çekeceğini ve ilgi göreceğini tahmin etmezdim. Ben çok geride kaldım herhalde, İngiltere'nin en popüler gruplarından biriymiş halbuki. Sahne kıyafetleri de bir o kadar dikkat çekiciydi. Geleceğe Dönüş filminden fırlamış havaları da sempatikti. Seyirciyi en çok coşturan gruptu. Hangi şarkılarını önereyim bilemedim, şayet son albümlerindeki tüm şarkılar çok güzel. Elektronik, rock, indie tarzlarını birarada dinlemeyi sevenlere birebir. Gönül isterdi ki yazının bu bölümünü Zero 7'a ayırayım ama bunun için bkz.yazının ilk cümlesi. Şu saatlerde heyecanla Starsailor ve özellikle de Röyksopp'u beklemekteyiz. Hadi yarın olsun da bir an önce yazalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder